İmam Ebu Yusuf son zamanlarında şöyle yalvarıyordu: “Ey Rabbim! Beni affet, beni affet… Sen bilirsin, ömrüm boyunca, mesleğimi uygularken, bana gelen davacı ve davalılara hep adaletli davranmaya çalıştım. Onlar arasında yan tutmadım. Fakat bir Hristiyan’ın Harun Reşid’le davasında bunu koruyamadım. Hristiyan haklıydı. Hakkını da yerine getirdim, lehine karar verdim. Fakat gönlümden ‘keşke Harun Reşid haklı olsaydı’ diye geçirdim. Böylece adalet duygusunu zedeledim, beni affet…”
Yaman Dede, asıl adıyla Diyamandi, ömrü boyunca bu hassasiyetle yaşadı. İncecik bir ipin üzerinde yüksekten düşmemek için muazzam dikkatle adım atar gibi… Bir mektubunda yukarıdaki hadiseyi naklettikten sonra şöyle diyor: “Vicdanındaki adalet duygusunu tüyler ürperten dereceye yükseltmiş olan bir kişi artık Hakk’ı bulmuş olmalıydı. Bunu biraz olsun tatmıştım.” Sadece adalet değil, kul olmanın tüm gerekliliklerini böyle bir hassasiyetle taşıyordu üzerinde.
Kayseri’nin Talas ilçesinde doğdu Diyamandi. Ortodoks cemiyetine mensup Rum bir ailenin çocuğu. Babası iplik tüccarı. Limana daha yakın olmak için Kastamonu’ya taşınıyorlar. Diyamandi’den Yaman Dede’ye yolculuk tam da burada başlıyor.
Küçük yaşlarından itibaren hakikat derdi var Diyamandi’nin. Yalnızca Müslüman çocuklara zorunlu olan, gayrimüslimlerin muaf olduğu Arapça, Farsça gibi derslere gönüllü olarak katılıyor. Henüz tekke ve zaviyeler kapatılmamış ve medrese hocaları okullarda ders veriyor. Böyle bir derste İskilipli Osman Efendi tahtaya Mesnevî’nin ilk on sekiz beytini yazıyor. O an vuruldum diyor Yaman Dede. Sanki Âşıklar Sultanı (Hz. Mevlânâ), kalbinden çözdüğü bir bağı bana atarak kendisine bağladı. Kalbime bir avuç kor bıraktı ve beni yaktı, diyor.
Devamı: https://edebifikir.com/dosyalar/ehline-helaldir-na-ehle-haram-diyamandi.html
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.