Yaşayıp giderken pek farkına varmıyoruz içinde bulunduğumuz mekanın psikolojimiz üzerine olan etkisini. Çevre psikolojisi çalışmaları gösteriyor ki, yaşadığımız mekânla da duygusal temasımız oluyor; 'yer kimliği', 'mekân duygusu' ya da 'köklülük' ve 'mekâna bağlılık' gibi tanımlamalar bu teması anlatabilmek için yapılıyor. Doğumumuzdan başlayarak, kendimizi inşa edebilmek, hayatın icaplarını yerine getirebilmek için duygularımızı kendi bedenimize, sevdiğimiz varlıklara, insanlara yatırıp duruyoruz. Bulunduğumuz çevredeki eşyalar ve tabiat unsurları da duygusal yatırımlarımızdan paylarını alıyor. Oyuncaklarımız, kitaplarımızın arasında sakladığımız yapraklar, anıları ölene dek saklayabilme umudumuzun ilk meyvesi hatıra defteri, bizi kaç kere ölmekten beter eden, içimizin sıkıntısını yüklediğimiz havalar... Şu cıvıltılarını ezberimize aldığımız kuşlar; uzviyetimizmiş gibi sahiplenip kıskandığımız eşyalar, başta terliğimiz, bize zimmetli, eskidikçe ayrılık acımızı arttıran giysiler, aramızda tuhaf bir bağ olan otomobil, her gün karşısında kurulduğumuz televizyon, okumak için fırsat kolladığımız, kah şöyle sonuna kadar açtığımız kah ipek mendil gibi katladığımız gazetemiz...
Yazının devamı: http://yenisafak.com.tr/yazarlar/ErolG%C3%B6ka/ev/40329































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.