• İstanbul 21 °C
  • Ankara 18 °C
  • İzmir 26 °C
  • Konya 23 °C
  • Sakarya 22 °C
  • Şanlıurfa 30 °C
  • Trabzon 19 °C
  • Gaziantep 27 °C
  • Bolu 15 °C
  • Bursa 21 °C

Esat Karaberber portresi

Fahri TUNA

EsatGüldüren Adam Ağlattı Hepimizi

Adı Esat’tı.

Esat’ın bir anlamı yani aslan. Aslan yürekli biriydi zaten Esat. “Pırlanta” gibi bir yüreği vardı.

Güler yüzlü, güleç yüzlü, gülen yüzlü adamdı.

Yüzünden daima tebessüm eksik olmazdı. Zaten onun olduğu yerde de neşe eksik olmazdı.

Dostluğun, arkadaşlığın, sevginin, vefanın adamıydı. Ne zaman karşılaşsak, ne zaman arasak, ne zaman konuşsak; hep aynı mütebessim çehre, hep aynı saygı ve terbiye, hep aynı olumluluk…

Bir gün olayları kişiselleştirdiği görülmedi hayatında; Onlar “Ekrem Hoca”nın takımının oyuncularıydılar çünkü. O, Bülent Uygun, Rahim Zafer, Şaban Yıldırım, Murat Göksu, Soner Büyükergün, Murat Bölükbaşı, Orhan, Bülent… hepsi minik, yıldız, b genç, a genç… yıllarca beraberdiler. Yani ölesiye arkadaştılar. Yine o anlatmıştı: “- Ekrem Hocanın çalıştırdığı takımlara aşıladığı üç esas vardır: 1. Kardeşlik, 2. İnançlılık, 3. Ahlaklı olmak. Fotoğraftaki takımın en belirgin özelliği hepimizin “kardeş gibi” olmamızdır. Halen de öyleyizdir. Bir örnek vermek isterim: Samsunspor-Sivasspor maçına iki saat kala stadyumda sahayı gezerken, sahanın ortasında koyu bir muhabbete başladık. Samsunspor’un başında Çapa Şaban Yıldırım’la Ahmet Seçgin, Sivasporun başında Arap Bülent’le ben. 10-15 dakika bir muhabbet, gülmekten kırılıyoruz. Ben rahmetli Arif Hocamızın (Omaç) taklidini yapıyorum. Komediyi seyirci şaşkın gözlerle izliyor. 2-1 kazandık o maçı. Sezon başı olmasa o muhabbeti görenler şike yaptığımızı zanneder.” (1) Onu ve arkadaşlarını en iyi veren anekdotlarından birisini yine o anlatmıştı: “Hakan Şükür de o takımdan sayılabilir. O da kardeşimizdir. 3-4 hafta önce Sivaspor-GS maçı öncesi takımı ısıtıyorum. Kale arkası tribünü “Hakan Şükür” temposuyla onu tribüne çağırdı, gitti selamladı Hakan, dönüşte ben aynı tempoyu tuttum, geldi sarıldık öpüştük, gırgır şeyler konuşuyoruz. Birlikte, Petkoviç’i ısıtan kaleci antrenörü Murat Göksu’ya gittik, sarıldı öpüştüler. Hakan, “Sivasspor’un neden bu kadar az gol yediği kaleci antrenöründen belli” diye Murat’a iltifat etti. Biz böyleyizdir. Mevkii makamı ne olursa olsun, o takımdakiler ister Juventus’ta oynasın, ister Real Madrid’i çalıştırsın hepimiz eşitiz ve kardeşizdir. Kandillerde mesajlaşır, bayramlarda Ekrem Hocanın elini öpmeye geliriz. En azından hepimiz birbirimize bayram mesajı çekeriz.”(2)

Esat, Kaleci-teknik direktör Ekrem Karaberber’in üç oğlunun en büyüğü olarak 1968 yılında Adapazarı’nda doğmuştu. İlkokulu Mustafa Kemalpaşa İlkokulu’nda, ortaokulu Merkez Atatürk Ortaokulu’nda, liseyi I. Endüstri Meslek Lisesi’nde tamamlamıştı. Futbol ağır bir meslektir, düzenli eğitim zordur; Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi 2. sınıftan ayrılmak zorunda kalmıştı.

Doğuştan futbolcuydu esasında Esat; 10 yaşında Sakaryapor altyapısında başlamıştı, temel eğitimini Ekrem Karaberber’den aldı. 1988 yılına kadar Sakaryaspor’un minik, yıldız, genç, PAF ve amatör takımlarında 10 yıl oynayıp 1988 yılında Düzce Doğsan’da profesyonel olmuştu. Forvet ve forvete yönelik orta sahada oynardı. Futbol hayatı: 3. Ligde Düzce Doğsan 1988-89, 1989-90 (24 golle 3.Ligde gol kralı), Süper Ligde Sarıyer (1990-91, 1991-92), 2. ligde Sakaryaspor (1992-93), 2. ligde Eskişehirspor (1993-94, 1994-95), 3. Ligde Profilospor (1995-96), 2. Ligde Sakaryaspor (1996-97), 3. Ligde Asaş (1997-98, 1998-99), 3.Ligde Düzcespor (1999-2000), 3. Ligde Beşyüzevler (1999-2000), 3.Ligde Üsküdar Anadolu (2000-2001). 2001 senesinde futbolu bırakmıştı.

Geçim derdi işte; futbolu bıraktıktan sonra kısa süre İstanbul’da sigortacılıkla iştigal etmişti.

Ardından A Lisans Antrenörlük diplomasını almıştı. (2005). Kısa süre sigortacılıkla iştigal etti. 2005-2006 sezonunda Süper Lig takımlarından Sivasspor’da Lorant’ın yardımcılığıyla başladığı yardımcı antrenörlük görevinde dört yıl kırmızı-beyazlı forma için ter akıttı, akıl yürüttü, beyin patlattı.

Ekrem Karaberber’in her konu açıldığında “Allah razı olsun Bülent’ten” diye dua ettiği Bülent Uygun, ta Sakaryaspor minik takımından yakın arkadaşı Esat’la Murat’ı da yanına alarak Sivas’a götürmüş, üç kafadar orada dört yılda “Anadolu devrimi” yapmışlar, iki sezon şampiyonluğu kıl payı kaçırmışlardı. Başarı ekibindi elbet. Esat çok şey öğrenmişti geçen dört yılda; çok şey de öğretmişti.

Dürüst, çalışkan, disiplinli mizacına güler yüzlülüğü ve çok kolay diyalog kurabilen sempatikliğini ekleyin; üstüne de “kılı kırk yaran analizciliği”ni ilave edin. İşte size Esat Karaberber.

Yarım sezonluk bir dinlenmenin ardından – yine Süper Lig takımlarından – Karabükspor’daydı bu sezon Esat. Zekasını, bilgisini, tecrübesini- Yücel İldiz’le birlikte – bu kez Karabüksporlu futbolcularla paylaşıyordu. Kısa sürede “öz ağabeyleri” gibi olmuştu onlarla. Çünkü Esat bir şeyi çok iyi biliyor ve o iyi bildiği şeyi sağlamak için çırpınıyordu: “Güçlü arkadaşlık…” O olmadan hiçbir başarı sürekli olmuyor, olamıyordu. Onu da başarmıştı kısa, taht kurmuştu gönüllerde.

Lakabı “Butro”ydu, “Bülent’in “Arap”, Şaban’ın “Çapa”, Rahim’in “Rayko”, Murat’ın “Köstebek”, Soner’in “Baba” olduğu gibi. Zamanın meşhur açığı Butrogenyo’yu çok sevdiği, biraz da özendiği için arkadaşları takmışlardı ona.

Her ortama neşe ve huzur katan adamdı Esat. Babasına, ailesine, büyüklerine, arkadaşlarına, çalıştırdıklarına… hep verdi, hep kattı, hep arttırdı.

Ha bir de “babadan Beşiktaşlıydı”; - değiştirilmesi teklif bile edilemez olan - Ekrem Karaberber Kanunlarına göre başka şansı da yoktu zaten. Bir de “yeşil-siyah” renkleri severdi. Ama profesyonel hayatın gereği, her yerde aynı disiplin ve gayreti göstermeye çalışmıştı.

Bir bayram günü ulusal televizyon kanallarına bir bomba düştü: “Kardemir Karabükspor yardımcı antrenörü Esat Karaberber, idman bitiminde geçirdiği kalp krizi sonrası hayatını kaybetti.” Ateş düştü yüreklere, kor düştü.

O hayat dolu, etrafa hayat saçan güler yüzlü adam yaşamıyordu artık.

Yenicamideki cenaze namazı, Emir Sultan’daki defin işlemi, maşeri bir kalabalığa şahit oldu: Acı, hüzün, gözyaşı, nehir olmuş okyanuslara ulaşıyordu.

“Evlat acısı”yla yüreği dağlayan Ekrem Hoca, boynuna sarıldığımda “neredesin sen?” diye sorarken ona ancak sessizce cevap verebildim: “Paramparça yüreğimi ancak toplayabildim de gelebildim!”

Esat, 42 yıllık ömründe – nerede bulunuyorsa- oranın yüzünü güldüren adam olmuştu.

Bu kez hepimizi ağlattı.

Ruhun şad, mekânın Cennet olsun kardeşim.

Hocama ve kederli ailesine de “sabr-ı cemil”ler diliyorum.

 

-----------

  1. 1) Esat Karaberber’in 18 Mart 2006’da Adapazarı AKM’de anlattıklarından,
  2. 2) Aynı sohbette anlattıklarından.

sakaryaligurbet

Fotoğraf altı: (oturanlar soldan): Şaban Yıldırım, Fahri Tuna, Esat Karaberber, Bülent Uygun (ayaktakiler soldan): Bülent, Bülent, Murat Göksu, Rahim Zafer, Orhan.(2 Haziran 1990, Foto
Bu yazı toplam 3461 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim