Doğduğunda kendisini ilmî ve dinî ağırlığı olan bir ortamda buldu. Bu ilmî ortamdan ebedî âleme irtihal edinceye kadar ayrılmadı. İptidaiye ve rüştiyeyi Düzce’de okudu. Sarf, nahiv, tarih, Farsça, coğrafya, matematik ilimlerini ve gramer öğrenimi gördü. Rüştiyeyi bitirdikten sonra on beş yaşlarında Düzce’den ayrıldı ve İstanbul’a geldi. Kazasker Hasan Efendi’nin kurduğu Daru’l-Hadis’te ilim tahsiline başladı.
1918’de ruus imtihanını kazanan Kevserî’ye dirayet sahibi olduğu bütün alanlarda ders okutabileceğine dair icazet verilmişti. İcazetini aldıktan sonra İstanbul Fatih Camii’nde müderrislik yapmıştır. Kevserî, Cuma günü dışında haftanın bütün günlerinde ders vermiştir.
Medresenin yıkımına karşı çıkınca…
Hayatında etkili olan önemli olaylardan birini bu dönemde, Kastamonu’da açılan yeni bir medreseyi faaliyete geçirmek vazifesinden dönerken yaşadı. Kastamonu dönüşünde kış şartları nedeni ile konaklamayı düşündüğü Düzce’ye gemiden kayıkla geçerken kayığı devrildi. Kazadan sağ salim kurtulan Kevserî’nin Kastamonu’ya götürüp de İstanbul’a geri getirmek için yanına aldığı çok sayıda eşyası ve çok kıymetli yazma kitapları da sulara gömüldü. Aralarında asırlarca önce yazılmış, ünlü âlimlere ait fıkıh, hadis ve akaid ilimlerine dair kitaplar da bulunuyordu.
Zâhid el-Kevserî Düzce’ye vardığı ilk günlerde Darü’ş-Şafaka Medresesi’ne tayin edildiği haberini aldı ve bu görevi azledilinceye kadar yürüttü. İstanbul Yangınında Zarar Görenlere Yardım Cemiyeti, medreseyi yıkıp yerine can kurtarma ekiplerine garaj olmak üzere bir bina yapmak istedi. Medresenin yıkımına karşı çıkınca da onu ders vekâletinden azlettiler. Müderrislik görevini, 3 Kasım 1922 tarihinde Türkiye’den ayrılıncaya kadar sürdürmüştür.
Zâhid el-Kevserî, resmi görev aldığı günden itibaren devamlı İttihat ve Terakki taraftarlarıyla karşı karşıya gelmiştir. Kendi bildiği doğruları savunmaktan hiçbir zaman çekinmemiştir. 1922 senesinin sonlarına doğru karşılaştığı bir ahbabının, kendisine İttihat ve Terakkiciler tarafından tutuklanmasının söz konusu olduğunu haber vermesi üzerine evine bile haber verme imkânı bulamadan hemen limana gidip, oradan da bir gemiyle memleketi terk ederek Mısır’a hicret etmiştir.
Mısır’daki evi adeta bir medreseydi
Muhammed Zâhid el-Kevserî, 4 Aralık 1922 tarihinde önce İskenderiye’ye, oradan da Kahire’ye hareket etmiştir. Kahire’de birkaç ay kaldıktan sonra Mısır’a intikal etmiştir.
1922 ile 1928 yılları arasını Şam ve Kahire’de geçiren Kevserî, bu arada çok kimsenin katıldığı, Türkçe vesikaları Arapçaya tercüme işi için açılmış olan mütercimlik imtihanını birinci olarak kazanmıştır.
İstanbul’dan ayrıldığı zamandan beri hiç görmediği ailesini burada çalışırken yanına getirtmiştir. Kevserî, ailesini getirttikten sonra, Mısır Devlet Arşivi’nden aldığı mütevazı bir ücretle geçimini temine çalışmıştır.
Kahire’de bulunduğu süre içerisinde Kevserî’nin evi adeta bir medrese haline gelmiş ve burada özel dersler vermek suretiyle çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Bazı yayınevi sahipleri aracılığıyla çok sayıda nadide eserin basımına öncülük etmiştir.
Kevseri 1952 yılında Kahire’de vefat etmiştir.
Devamı: https://www.dunyabizim.com/portre/eserleriyle-talebeleriyle-oncu-bir-lim-zahid-el-kevser-h28063.html
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.