Bu çerçevede, haberlerden, NATO'ya ek olarak Katar'ın da çok önemli bir askerî rol oynadığı anlaşılıyor. Söylenenlere göre, önemli sayıda muhalif Katar'da çoktandır özel askerî eğitim almışlar ve bunlar son saldırıda başarılı bir rol oynamış bulunuyorlar. Ayrıca Katar'ın muhalif harekete, silah, donanım ve mali yardımda bulunduğu da bildiriliyor. Katar, esasen, gösteriler ve ayaklanmanın başlamasından bu yana muhalifleri destekliyor. Hiçbir şeyin belli olmadığı bir zamanda Katar'ın böyle bir riski alması ve gereğini yapması da elbette takdire şayan bir tavır olarak görülebilir. Bu yüzden bu ülkenin, muhalefetin sevgisini kazandığı ve Libya'nın geleceği üzerinde söz sahibi olduğu kuşku götürmez.
Aynı şekilde Fransa, İngiltere'nin de baştan bu yana benimsedikleri Kaddafi aleyhtarı tavır ve bu doğrultuda attıkları cesur askerî adımların da muhalif cephede olumlu karşılandığı ve bunların da bir karşılığının olacağı da bugünden belli sayılır. Bu bağlamda gerek İngiliz lider Cameron ve de gerekse de Fransız lider Sarkozy'nin baştan bu yana Kaddafi'nin tasfiyesinin kaçınılmaz, muhalif zaferinin de kesin olduğuna inandıkları ve böyle davrandıklarını da burada teslim etmek gerekiyor.
Trablus'un nasıl düştüğüne bir kere daha dönersek; bunun iki yönlü bir gelişme ile gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Birincisi; NATO bombardımanlarının son günlerde yoğunlaşması, sorti ve saldırı sayısının artması; ikincisi de muhalif komuta merkezinin son birkaç haftadır Trablus'a gizli yollardan, silah, personel sokması ve Trablus'taki muhalif hareketi örgütlemesi. Bunların birleşiminin, saldırıyı başarılı kıldığı söylenebilir.
Kısacası, NATO'nun bombardıman desteği, yine NATO ve Amerika'nın muhaliflere sağladıkları uydu fotoğrafları, Amerikan Predator insansız hava araçlarının katkıları, Kaddafi güçlerinin kaydedilen telsiz-telefon haberleşmeleri, Katar'ın askerî ve lojistik desteği ve bütün bunların koordinasyonu, muhaliflerin 20 Ağustos günü Trablus'a üç koldan saldırıya geçmeleri ve aynı anda Trablus muhaliflerinin bu saldırılara desteği sonucu Trablus düşmüş bulunuyor. Bununla birlikte Kaddafi ve rejimi de elbette.
Bu yazıyı yazdığımız sıralarda Kaddafi ve çevresi kayıplara karışmış, bunu taktik olarak yaptıklarını söylemişlerdi. Bunun şüphesiz bir anlamı yok. Kaddafi kaçsa da, ele geçse de artık bitmiş, tükenmiş, sonu gelmiş birisi. Ne yaparsa yapsın, bundan sonra ona Libya'da yer yok; olamaz da...
Trablus, bugün ortaya çıkan bilgi ve haberlere göre böyle düştü. Bu da elbette hem muhalif gücün cesaret, kararlılığı ve gayretleri; ve hem de NATO'nun gücü ve kararlılığı sayesinde gerçekleşti. Esasen NATO olmasaydı muhalif hareket başarılı olamazdı. Kaddafi'nin tasfiyesinde birincil rol oynayan NATO'ya demek ki ihtiyaç varmış, demek ki NATO'nun Libya'da işi, hem de önemli bir işi varmış...































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.