• İstanbul 17 °C
  • Ankara 15 °C
  • İzmir 20 °C
  • Konya 16 °C
  • Sakarya 18 °C
  • Şanlıurfa 25 °C
  • Trabzon 15 °C
  • Gaziantep 20 °C
  • Bolu 13 °C
  • Bursa 17 °C

Görmenin Büyüsü

Ahmet Tâlib ÇELEN

Talebelerle hasbihâl

 

Başarılı insan olmada, her sahada gelişme ve olgunlaşmada çevremizin ve "yetişmiş insanları görme"nin büyük ehemmiyeti vardır. Birçok başarılı insanın hayatını incelediğimizde aileden başlayarak, akraba, aile dostları, mahalle-köy-şehir, okul-sınıf…vs. çevrelerindeki insanların, onların başarılarında -veya başarısızlıklarında- büyük rol oynadığını görürüz.

 

Biz de her insan gibi çevremizden etkileniriz. Yanıbaşımızda cereyan eden hadiselere tamamen lâkayd kalmak mümkün değil. Babamız, annemiz, kardeşlerimiz başta olmak üzere yakın akrabalarımız, öğretmenlerimiz, okul arkadaşlarımız, hayatımızın gidişatında çok mühim roller oynarlar. Okumuş yazmış bir anne-babanın çocuğu ile hiç tahsil görmemiş bir ebeveynin çocuğu aynı olmayacaktır elbette. Yakın akrabaları içinde doktor, öğretmen, profesör, din âlimi, mühendis, eczacı… vs. olan bir çocuk da böyle akrabalardan mahrum bir çocuktan şanslı olacaktır. Hiç profesör görmemiş, bir yazarla selamlaşmamış birisinin ufuk genişliği ile sanatkârlar, yazarlar, şairler arasında büyümüş birisinin görüş alanı elbette farklı olacaktır. İmkânsızlıklar içindeki insanın varabileceği seviyenin, bol imkanlar içindeki insandan düşük olması da gayet tabiidir. “Görmek” burada çok mühim. Görmek… Büyülü kelime, büyülü imkân. Birçokları için ulaşılmaz bir hayal olan nice hedefler, o hedeflere ulaşmış insanları görenlerin nazarında bir el uzanımı kadar yakın görünür.

Ben çocukluk ve gençlik yıllarımda kitap okumaya sevdalandım. Bazı yazarlara hayrandım.  Hem de ne hayranlık… Onları normal insan gibi göremiyordum. Sanki bir çeşit büyülü varlıklardı. Öyle ya, beni bambaşka dünyalara alıp götüren o kitapları yazan insanlar normal olabilirler miydi?... Hayır, onlar olağanüstü varlıklardı. Hatta onlara şöyle bizim gibi dokunulabilir miydi? Dokunulamaz sanırdım. Bu inancım üniversite yıllarında bile devam etti. Bu hâlet-i rûhiye ile “Ben asla yazar olamam!” diyordum. (Gerçi şu anda da yazar olduğumu iddia edebilecek cesaretim yok ya…)

 

Bir gün… evet bir gün üniversitede okurken Konya’da Mevlânâ ile ilgili bir sempozyumda benim nazarımda rüya yazarlardan birini bizzat gördüm. Diğer talebe arkadaşlarla toplanıp o yazarla fotoğraf bile çektirdim. İşte o gün onların da bizim gibi insanlar olduğuna inanabildim. Bir “görmek” benim ruhumda flaşlar patlattı. Artık içimden “Ben de yazar olabilirim; ben de onlar gibi yazabilirim.” diyordum. Daha sonra birçok yazar-hocalar dersimize de girdi. Birçok yazar ve şairle sohbetler ettim. Bazıları ile arkadaş oldum. İnancım daha da arttı.

 

Düşünün, bir yazarı görmek, onunla kısacık bir konuşma yapmak bir insanı ne kadar değiştiriyor… Bir de çevrenizde böyle yetişmiş insanların her zaman dolaştığını hayal edin. Çevrelerinde okuyan, yazan insanları hazır bulanlar elbette erken uyanacaklar, yola erken çıkacaklardır. Çıktıkları yolda alacakları destek de cabası… Sonunda onların daha yüksek zirvelere çıktığını göreceğimiz adeta önceden belli değil mi? Size tavsiyem, sözünü ettiğim türden insanlarla tanışmak, görüşmek, konuşmak için fırsat kollayınız. Bunu gerçekleştirdiğinizde içinizde ne büyük ümitlerin parladığını hayretle fark edeceksiniz.

 

Meseleye sadece bilgilenmek, yazar çizer olmak zaviyesinden bakmayalım. Ahlâkî-mânevî olgunlaşmanın yolu da “görmek”ten geçer. Ahlâkın, hizmet ve ibâdet aşkının zirvelerine çıkmış sahâbeler, bu seviyelerine Hz. Peygamberimizi (sav) bir defacık “görmek”le ulaşmışlardır. O’nu görme devletine erişemeyenler için sahâbe olma kapısı ebediyen kapalıdır. “Görerek olgunlaşma” metodu bir sünnet olarak günümüze kadar gelmiştir ve bundan sonra da devam edecektir. Hz. Peygamberimizin (sav) vârisleri olan mürşidler de talebelerini bu kök usulle tekamül ettirmektedirler. Onları bir kerecik görenlerin idrakleri bir anda açılıvermekte ve herkese nasip olmayacak ilimlere kavuşuvermektedirler.

 

Hangi sahada gelişmek ve olgunlaşmak istiyorsak, o sahanın usta ve üstadlarını bizzat görmeli; bu mümkün değilse görenleri görmeli; o da imkânsızsa “görenleri görenler”i görmeliyiz. Onların sözlerini kendi ağızlarından dinlemeli, hâl ve tavırlarını müşahade ederek kendi şahsiyetimize geçirmeliyiz.

 

***

Hadi, yukarıda söylediklerimizden bir ders daha çıkaralım… Madem ki çevre ve görme insan üzerinde bu kadar tesirlidir, kitap okuma hususunda da ondan niçin faydalanmayalım? Bu sıralar hemen hemen herkesin kara kara düşünüp çözümünü aradığı bir soru var: Çocuklara kitap okumayı nasıl sevdirebiliriz? Birçok metod uygulanabilir ama “okumayı seven bir çevre oluşturmak” bunların en tesirlilerinden biri olabilir diye inanıyorum. Kendi aranızda üçer, beşer, onar… kişilik okuma grupları kurabilirsiniz. Birbirinizden kitap alıp verirsiniz. Bahçede dolaşırken okuduğunuz kitaplardan konuşur; birbirinizin evlerinde bir araya gelerek kitap sohbetleri yaparsınız. Göreceksiniz kısa bir müddet sonra kitap okuma sevginiz katlanacak, zor kitapları daha kolay anlamaya başlayacaksınız. O filanı seviyormuş, bu falancaya âşıkmış… gibi boş muhabbetlerden daha faydalı olmaz mı?

 

Bütün çocuklarımızı gelecek günlerde temiz, ahlâklı, ağırbaşlı, büyümüş de küçülmüş kitap okuyucuları, fikir adamları ve gönül kahramanları olarak görmeyi ümit ediyorum. Böyle olacağınıza bütün gönlümle inanıyorum. Ha gayret!

 

16.03.2012

Bu yazı toplam 1539 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim