"Benim darbem iyidir"
Çifte standartla malul olmayan o kadar az kesim var ki... 27 Mayıs'tan başlayın:
Solcular, sosyal demokratlar ve onların etkisindeki sol kamuoyu karşı devrim dedikleri Menderes iktidarını alaşağı ettiği için 27 Mayıs'ı sevinçle karşıladılar.
DP'liler gizli gizli ağlarken CHP'liler bayram yaptı. Biraz deşeleseniz, birçoğunun bugün hâlâ 27 Mayıs'a toz kondurmadığını görürsünüz.
Aynı kesimler, 1971'de sol bir darbe yapmak için ordu içindeki sol cuntacılarla işbirliği yaptılar ama tezgahladıkları 9 Mart Darbesi, 12 Mart'ta faşist bir darbeyle bastırılınca bu defa mağdur duruma düştüler.
Bu kez bayram yapan milliyetçi-sağcı kamuoyu idi. 12 Mart darbesi bütün kurumlarıyla birlikte solu yok ederken, suçlu-suçsuz binlerce insanı ezip geçerken Türkiye'nin geniş muhafazakâr kesimleri "komünizmin kökü kazınıyor" diye ellerini ovuşturuyordu.
12 Eylül günlerinde de manzara farklı değildi. Darbe "sağda ve solda vuruşanları" hedef alırken topluma "huzur ve güvenlik" vaadinde bulunuyor ve bu vaat muhafazakârından sol tandanslısına, çok geniş halk kesimleri tarafından hiç sorgulanmadan, alkışlarla karşılanıyordu.
Evet, itiraf etmesi zor belki ama bugün yargılanan 12 Eylül Darbesi, doğrudan mağdur ettiği sol ve milliyetçi kadrolar dışında bütün halkın desteğini aldı. Bu güçlü ve yaygın destek, darbenin baş "kahramanlarının" yakın zamana kadar el üstüne tutulmasına, baş tacı edilmesine kadar vardı.
28 Şubat 1997'ye geldiğimizde, yine bir darbe ve farklı bir saflaşmayla karşı karşıya kaldık. Bu defa, bir yanda darbenin hedefi olan geniş dindar kitleler ve onların siyasi temsilcileri; öbür yanda ise 28 Şubat'a açık destek veren bütün bir sol ve sosyal demokrat kamuoyu ile örgütler vardı.
Bütün darbeler karşısında yekvücut olmadıkça
Peki, darbelere karşı birleşemedik de darbe teşebbüslerine karşı birleşebildik mi? Ne yazık ki hayır!
Türkiye kamuoyu, ortaya çıkarılan darbe teşebbüsleri karşısında da ortak bir sevinç duyamadı.
Ay Işığı, Sarıkız darbe teşebbüslerinin deşifre olması, Ergenekon Örgütü'nün ve Balyoz Darbe Planı'nın açığa çıkması da tıpkı daha önceki darbeler gibi toplumu ikiye böldü ve bu bölünme hâlâ devam ediyor.
Sol ve sosyal demokrat kamuoyunun geniş kesimleri bugün var güçleriyle bu teşebbüsleri aklamaya çalışırken, geniş muhafazakâr kitleler, onların siyasi temsilcileri ve bir avuç demokrat, darbe teşebbüsünde bulunanların yargılanması için uğraşıyor.
Bugün 12 Eylül Davası'nda müdahil olan pek çok kişi ve kurum, aynı zamanda Ergenekon ve Balyoz Davası sanıklarının avukatlığına soyunmuş durumda.
Düşünün ki, bu ülkenin ana muhalefet partisi lideri, bir yandan eski darbecilerin yargılandığı davada müdahil olup bir yandan da yeni darbecilerin örgütüne sahip çıkıyor ve "Nerede şu Ergenekon Örgütü, söyleyin de ben de gidip üye olayım" diyebiliyor.
Kısacası Türkiye, şimdiye kadar yaşanan darbe ve darbe teşebbüslerinin karşısına hiçbir zaman yekvücut olarak çıkamadı.
Ve bu tablo benim Kenan Evren'in nihayet yargı karşısına çıkması karşısında duyduğum sevinci fena halde gölgeliyor.
06.04.2012 Bugün































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.