Bunun cevabı kişiden kişiye değişir olmakla beraber beni yazmaya iten en önemli neden dünya ile baş edemiyor oluşumdu. Adaletin tarafını güçlüden yana kullandığı bir dünya ile baş edemediğinizi fark ettiğiniz zaman kendinize dönük bir çatışma içine giriyorsunuz. Kendimle birçok konuda çatıştığım, anlaşamadığım zamanlar oldu. Giderek her şeyi sorgulamak beni yoruyordu. Yazmak benim için bir kaçış ve sığınmaydı. İçimdeki barışı öykü yazmakla sağladığımı söyleyebilirim. Şimdi yüreğim derin bir sessizlik içinde ve artık dünya ile baş edebileceğimi düşünüyorum. Bunun yolu da kalemden geçiyor. Tabii yazmak ayrıca benim çocukluk hayalimdi. Büyüdüm, bir pencerenin önünde oturmuş gerçekleşen hayalimi seyrediyorum.
Anlatmanın arkaik yanı düşünüldüğünde, anlatının kutsal yanı var gibi görünüyor. Sizce de öyle midir?
Kesinlikle evet. Yazma eylemi benim için bir ritüel bir inanç biçimi. Ona, yazmaya o kadar çok inanıyorum ki onunla oturup saatlerce uğraşarak kahramanlar oluşturuyoruz. Ve o kahramanın yaşam biçimine, ruhsal yapısına göre anlamalar yüklüyoruz. Yazmak eylemi kutsala adayıştır bence. Vazgeçtikleriniz kadar adanmışsınızdır. Hâliyle adandığınız her şey ise kutsalınızdır.
Postmodern anlatım imkânları bağlamında metinlerarasılık yanında türlerarasılık da gündemde. Hatta aynı metinde hem modern hem de post modern imkânlar birlikte kullanılabiliyor. Bu konunun bir şablona oturması gerekir mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.