Ey Can!.. Görmez misin, bir bardak suda kopartılan gürültüyü, patırtıyı.. Daha doğrusu kopartılan fırtınaları, kasırgaları. Ortada kendisini haklı çıkartacak bir şeyler yokken kurdun puslu havayı sevmesi misali, ortaya çıkan manzaraya bakıp, kendisini haklı çıkaranları. Hem " Yangın var " diyeceksin hem "Yangın yok" diyen çobanın hikâyesini bilirsiniz. Çobanın imdadına yetişen köylünün, gerçek yangın çıkınca gitmediğini de bilirsin. Evi yanan ve kül olan çobanın kusurunu anlaması, zaman almış ise bundan çıkartması gereken ders, önemli.
Ey Can!.. Yazmakla yazmamak arasında oldukça tereddüd içinde kaldım. Hakikatı ifade etmemenin kul üzerinde vebal olduğundan yola çıkıp, yazar iken, gayesi suyu bulandırmak olan kurdun niyeti kuzuyu yemekse suyun isterse aşağısında isterse yukarısında bulunsun, sonucun değişmesi söz konusu olamaz, kuzu için. Bundan emin olduğunuzu bilmeme rağmen, hatırlatmayı istedim. Bizi kuzu olarak görenin koçlarla tanışması söz konusu değildir. Kurt dediğin ne ki sürüdeki emanetçiden korkar.
Ey Can!.. Gürültüyü kendisine meslek edinmek isteyenler, kendisine zemin hazırlamak için geçmişte neler yapmamış ki!... Onlar, edindikleri tecrübelerin ışığında muhal olanı var göstermenin üstazı bilinir. Kendi sıfatlarını başkasına zorla kabul ettiremeyince, göle çaldıkları maya tutmayınca, var güçleriyle meydanda yenildikleri halde pehlivanlıklarına doymadıkları için, kendilerini ne yağlı güreşler tatmin eder ne karakucaklar...Edirne'ye götürseniz bile er meydanının darlığını (!) öne sürüp, zeytinyağının kendi firmalarından alınmadığını bahane göstererek meydanı terk etmekte mahîr görünenler, yenilgiyi hazmetmez. Kendi hileleri ortada iken, başkasını dekbâz- hilekâr gösterme marifetinden vaz geçmezler. Onlar, merd-i kıptî misali şecaat arz ederken sîrkatini terennüm eder, kendilerinden olmayanı kabul buyurmazlar. Onlar, gittikleri mecliste sadece kendi sözlerinin dinlenmesini ister, başkasının sözü dinlenince tahammülsüzlük gösterir. Onlar, doğrunun sadece kendi yaptıkları iş olduğunda ısrar eder ve yanlışlıklarının üzerine ikâme ettikleri doğrularının herkesçe kabul edilmesini şart koşarak, dünyanın en akıllı insanı olduklarına kendileri ikna edildikleri için, yaşadığımız yüzyılda dünyanın kurtarıcılığına da soyundurtulmaları an meselesidir.
Ey Can!.. Onlar, gürültü-patırtı ehli olarak, ellerinden alınmak istenen haksız kazancın kendilerinin dokunulmazı olduklarında hem fikirdir. Onlar, başkasının açlığından bîganedir, başkasının ölmesine-yaralanmasına-
Ey Can!.. Gürültü-patırtı sahipleri ellerinde bulundurdukları en büyük silahları olan iletişim araçları ile saldırır, av gördüğünü bu yolla yakalamaya çalışır, doğduğuna peşîman eder. Mazilerinde bu tarz kazanılmış zaferlerle ideallerini taçlandıranlar, yeri ve zamanı geldikçe, kendileri böyle düşündükçe zemin yoklar ve gazeteleriyle, dergileriyle, radyolarıyla, televizyonlarıyla tam siper alır, desteğini kendilerini palazlandıranlardan sağlar, her yenilgileri kendilerini daha bir hırslandırır, sadece kendilerinin gazetelerinin gazete olduğunda ısrar ederler, holding patronlarının kim oldukları ortada iken. Onlar, bankalarıyla kapitalist çarkın dişlileri iken emekçi kesilir. Onlar, fabrikalarının olduğu gün gibi ortada iken emek sömürüsüne karşı çıkarlar, kendilerinin çaldıkları işçi hakları, gaspettikleriyle alenî iken haklıdırlar. Onlar, dünyanın sayılı kişileri ile bağlantılı olmalarına rağmen, demokrattır, özgürlükçüdür, bağımsıızdır. Onlara amaca erişmek için her yer Trabzondur.( Trabzon ahalisinden özür dilerim, bir saygısızlık olarak algılanmasın, yaptığım benzetme). Onlar için, her şey mûbah ve her yapılan doğrudur. Kadını ezen onlardır, ezdirilmeye karşı çıkanlar onlardır. Anneleri ağlatan onlardır, Anneler Günü (?) methiyeleri yapanlar ve eşyalarını satanlar onlardır.
Ey Can!.. Emin ol ki şahsım, insanlığa faydalı olan ne ise, nerede bulunuyorsa, kimin tarafından ortaya konmuş ise, herkesin bu fayda veren bize göre nimetten-nimetlerden faydalanma hakkının olduğundan yanadır. Herkesi halk eden, herkese rızkını dünyaya göndermeden yazmıştır. Biz, ölümlü olduğumuzu bilmekteyiz. Dünyadaki rûya misali yaşantımızın bir sonunun olduğunu, yaşadığımız müddet içinde yaptıklarımızdan sorumlu olduğumuzu, hayır ve şerrin olduğunu, günahın ve sevabın karşılığının bulunduğunu, hiçbir şeyin gereksiz yaratılmadığını bilmekteyiz.
Ey Can!.. Razzık olan Hakk, herkesin Rabbıdır, kişi kabul etmese de... O, hem Kahhar hem Rahîym sıfatlarının sahibidir; bir yanda Rahman bir yanda Celâldir!... Bilmen gerekir ki rızk, kul eliyle dağıtılsaydı yaşadığımız ülkede, ilk başta aç bırakılacak olan biz olurduk. Biz, bunun böyle olduğuna canlı tanıklık etmişiz.
Ey Can!.. Herkesi sevmeli, herkesi Hakk'ın emaneti bilen ruh ile sarmalamalıyız, kucaklaşmalıyız. Kine, cebre, hor görmeye, şiddete, kibre, riyâya, yalana, talana, dolana yabancı olan benliğimiz, her zerresinde haramı, günahı, hırsızlığı, gıybeti, canîliği reddetmiştir.
Ey Can!.. Sen sanmayasın ki söylediğim, yabancısı olduğum fikirler üzerine bina edilmiştir. Sen zan etmeyesin ki belirttiğim, bu yazının çok okunması için yaldızlı sözlerden teşekkül edilmiş ve süslü bir dille kaleme alınmıştır.
Ey Can!.. İsmine kâsem ettiğim Hakk için, bu şartlarla dünde konuştum, belirttiklerimi bu gün de konuşmaktayım, ömrümüz vefa ederse yarın da konuşacağız, kimseden çekinmeden, kimseyi incitmeden, kimseyi hor görmeden, kimsenin hakkını gasp etmeden...
Ey Can!.. Yedi kez Zemzem ile yıkansak değişmemiz mümkün değildir, olamaz. Bize dünyanın her nimeti istenildiği zaman, anında altundan tepsilerde sunulsa bu nimetler düşündüklerimizde farklılık olması düşünülemez. Sağ elimize şemsi, sol elimize kameri verseler, biz değişmeyiz. Bilâlî tavrımız daima "Ahad!.." ve "Vahîd!.." olacaktır.
Ey Can! Her yazdığımız yazımızda tavrımız değişmemiş, değişmesi mümkün olamaz. Yaşadığımız coğrafyada, başı dik alnı açık vaziyette yaşamayı, başkasına el-pençe divan durmaktan üstün bilmişiz. Şimdi sözü eveleyip geveleyip, kelimelere takla attırmanın, cümleleri baştan sona değiştirmenin insana kazandıracağı ne olabilir? Açık ve net belirteyim ki ben Müslümanım ve Müslümanca yazarım. Gayrısını belirtmem nafiledir. Öyle kuru gürültüye papuç bırakacak derecede değilim. İki yüzlü olmayı münafıklık bilirim, yalan söyleme cehennemde tapunun karşılığıdır, bizim için. Kim olursa olsun insanı hor görmem, küçümsemem, Hakk'a isyandır. Yaşadığım şehirde olsun diğer şehirlerde olsun huzurdan yanayım, barış içinde insnaların yaşamasını isterim. Herkesin emeğinin karşılığını almasından taraftarım. Hakk'ın ölçüsünden şaşılmamasıını arzularım. Elimden gelmediği zaman doğruyu dilimle belirtir, kalemimle aktarırım. İnsanın açlığa mahkûm edilmesine kendimi aç bırakarak cevap veririm, tepkimi böyle gösterir, nefsime engel olurum. Bir yerde gözyaşı varsa ağlayan ben olurum, kendimce. Ölen varsa, öldürülen varsa sol yanım sancır, kahrolurm, her haksızlığa, her fikrin ahlâksızlığına... Manzarayı değiştirmem mümkün değilse içimden buğz ederim, hicrete yürür ruhum ve ben, üzerime düşeni yaparım. Çiğnenirim, ezilirim, hor görülürüm, Hakk olan ne ise ondan vaz geçmem.
Dedim ya Ey Can, "Ben Müslümanım", benim için insan önemlidir, erdem önceliklidir. Daha fazlasını belirtmeme gerek var mı?
28.06.2013
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.