Evvelki günden kalan yağmur suları olmalı. Suyun rengi kirli yağ rengi, böyle bir renk var mıydı, bilemiyorum.
Genzim yanıyor, gözlerimin kızarıklığını soranlara güneşten diyorum. Günlerce uykusuz kalmanın muhabbetine girmek istemiyorum. Hem sahi güneş kaç gündür yüzünü gösteriyor ki?
Önümde yetmişinde bir ihtiyar yürüyor. Yalpalanıyor, düştü düşecek. Ürkek birkaç kelime sıralıyor, çadır istiyor, yönlendiriyorum. Yanağından iki damla yaş dökülüyor.
Toz bitmiyor, zemin ıslak… Bu ıslak zeminde bu toz… Aman Allah’ım başım davul gibi, patladı patlayacak. Kolonlar çırılçıplak, gri gövdelerinde paramparça demirler… Gri ara tondur, diyordum, birden grinin her tonuna ağzımdan çıkanı sıralıyorum.
Her taraf toz…
Gözlerindeki ürkekliği aşamamış çocuklara yol alıyoruz. Çadır çadır; sokak sokak… Görseniz, melek bakışlarında yerleşen o ürkekliği, yüreğiniz geride kalır…
Koordinatör, bize araç lazım diyor, öteki çadır alanına malzeme istiyor, diğeri acil olarak personel takviyesi, bir diğeri etkinlik için yeni çadır. Yeni gelen danışmanların yerleştirilmesi ise cabası…
Telefonum yine çalmaya başladı. Hiç durmadı meret. Dün gece kızım saymıştı, “Baba, bugün iki yüz yetmiş sekiz telefon görüşmesi yapmışsın” dedi.
Ağzım buruşuyor, keskin bir pas tadı yayılıyor vücuduma, yutkunamıyorum.
Eyvah! Yine yemek yemeyi unuttum. Doktor, öğünleri ihmal etmememi salık vermişti. Keşke midemdeki kramplarla da bir uğraşsaydı ya!
Devamı: https://www.insaniyet.net/her-yer-toz-agzimda-pas-tadi/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.