Üst-dilde taşın, hem fizik dünyada hem metafizik dünyada bir karşılığı vardır ama, metafizik dünyadaki karşılığının ucu açıktır, belki de hem sağlamlık hem katılık anlamındadır. Üst-dilin kelimeleri sembolik, metaforik, alegoriktir ve çok anlamlıdır ama bütün bu anlamlar asla dağınık değil, aksine birbirleri ile ilişkilidir.
Edebiyat (= edebî dil), bizi, fizik âlemle metafizik âlemin arasında gezdirir. Metafizik âlemle irtibatsız edebiyat, literal edebiyattır. (= hikâyedir!) Edebiyat, fizik dünyanın içindeki insanı (= insanî dünyayı), ilâhî dünyaya (= İlâh’a = Allah’a) bağlarsa bir işe yarar, işlevsel olur. Bu görüş (= yorum), bazı yazarlara ‘sıra dışı’ gelebilir; olabilir, ama edebiyatın kökünü edepten alır, edebi de kurallılıkla ilişkilendirirsek; en tutarlı kurallılığı, tek bir İlâh’a bağlamadığımız sürece, işin içinden asla çıkamayız. Böyle bakınca, edebiyat, halk dilini hem edebîleştirir (= edepli kılar, güzelleştirir) hem de bu dile tutarlı bir bütünlük verir.
Din dili (buradaki kasıt İslâm’dır), en tutarlı, en bütüncül üst-dildir. Tanrı ile iletişimde bu dili belli bir süre kullanırız; bu sürenin sonunda bu dile bile ihtiyaç kalmaz, kalmayabilir; artık, o kişi ile Tanrı arasında “ÖZEL BİR DİL” kurulur.
Allah-u A’lem, Efendimiz (= Elçiler), Rabb(ler)i ile bu “ÖZEL DİLLE” konuştu/lar ve bu dili bize, bizim düzeyimize “indirdi/ler.”
Din dili, hem edebiyat dilini hem halk (folk) dilini (= gündelik dili) ve de dolayısıyla hayatı yukarı taşımak (= yükseltmek) için, bize uzatılan ilâhî bir “iptir” (= Hablullah, Kelâmullah).
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.