Aslında iç ve dış muhalifleri birlikte düşündüğümüzde hem saikler hem de maksatlar farklıdır; ama bunları tek cephede toplayan amil ortak nefret ve mutlak muhalefettir.
ABD'nin Ortadoğu politikasının merkezinde İsrail'in güvenliği ve bu amaç ile de yakın ilişkisi sebebiyle İslamlaşma karşıtlığı var. İslamlaşmanın bir hedefi de 'Uyduruk ulus devletler halinde bölünmüş İslam ümmetinin, İslam temelinde birleşerek sömürgecilere karşı bir güç dengesi oluşturmasıdır'. Bu hedef ümmet için bir Allah emri, bir ibadet, İslam düşmanları için ise büyük bir tehdit ve tehlikedir.
Zayıf İslam topluluklarını etkileri altına alarak soyan, sömüren, kendi çıkarları için kullanan diğer Batı ülkeleri de Türkiye'nin önderliğinde sömürüye dur diyecek bir gücün, bir birliğin oluşmasına kesin olarak karşıdırlar.
İçeride bu ülkeyi yıllarca silahlı kuvvetleri arkalarına alarak ve baskı kurarak yöneten, her istediklerini yapan, ideolojik ve dini muhalefete nefes aldırmayan, başını kaldıranı ezen, sesini çıkaranı boğan, ülkenin servetini aralarında paylaşan bir azınlık, 'Artık yeter, söz milletindir diyerek' en azından oyları ile kendi insanlarına ve değerlerine sahip çıkan büyük kitleye tahammül edemiyorlar. Onlar İslam'a ancak ortalıkta görünmemek şartıyla tahammül ediyorlardı; hak ve hürriyetler genişletilip İslam, Müslümanların şahsında hemen her yerde görünür hale gelince, gerektiğinde sarıldıkları ve meşruiyet kaynağı olarak kullandıkları bütün kuralları bir yana bırakarak yıkıcı muhalefet yoluna girdiler.
Tepe tepe kullandıkları ama uygulamadıkları bir demokrasileri vardı; tahammül edemedikleri kitlenin siyasi temsilcileri bu aleti de onların elinden alıp daha kamil manada uygulama yoluna girince yeni yeni demokrasiler uydurmaya, bu defa da bu uyduruk (bazen hayali) demokrasileri kullanmaya başladılar. Bu nasıl demokrasi ise içinde yalan dolandan başka 'şiddet kullanarak iktidarı devirme hedefi' bile var!































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.