• İstanbul 11 °C
  • Ankara 12 °C

Hepimiz Gördük

Hepimiz Gördük
Güneşin, hepimize tebelleş olduğu cıvadan ağır bir pazar günüydü.

Adem Suvağcı, bir yandan Tacettin Aslan’ın yoğun ısrarlarıyla aldığı Iced Latte’sine temkinli gözlerle bakıyor, diğer yandan Tacettin’in tez yazımına dair anlattığı zorlukları en ufak bir sıkılma emaresi göstermeden dinlemeye gayret ediyordu! Öyle ki, bu esnada vücudu sıkılmaktan kalori bile yakıyor olabilirdi. İmdadına bir telefon yetişti. Arayanın kim olduğunu görünce oturuşunu düzeltti, boğazını temizlemek gayesiyle hafif hafif iki kere öksürdü.

Arayan kişi Sulhi Ceylan’dı. Can sıkıntısı ve yoğun melankoli nöbetlerinin geriliminden 26 gün 17 saat 35 dakikadır sudoku çözüyordu. Her alanda olduğu gibi bu alanda da yazılan tüm eserleri okuyarak sudoku san’atinde kemale ermiş ve “sudoku felsefesi ders notları”nı hazırlamaya başlamıştı.

Tacettin, gayriihtiyari olarak Sulhi Ceylan’ın selamına bir kafa reveransıyla karşılık verdi. Tacettin doğuluydu ve Fransızca konuşabiliyordu. Henüz bir kişiye olsun tam manasıyla kızdığını gören olmamıştı. Şirinliği, ılımlı tavrı ve uyumlu edasıyla insanı çok yoruyordu.

Yorgunluğu zıtların birliğine davet etmek bahanesiyle Kadıköy’ün günahkâr sokaklarında serserilik yapmaktan başka bir çareleri kalmamıştı.

19 dakika 36 saniye sonra Sulhi rıhtımda göründü. Ekip buluştuklarında Sulhi’nin “Sizi, ikinizin ve hatta çoğu kimsenin bilmediği Şifa Camii’ne götüreceğim” cümlesine muhatap olduklarında Sulhi’nin adresi karıştıracağını bilmiyorlardı. Kesin hazretin bir kerametidir diyerek yola koyuldular. Oysa Sulhi emekli satranç şampiyonu Rus oligark Kasparov’la girişeceği sudoku mücadelesinin stratejilerini düşünüyordu.

Bir süre yol aradılar. Adem’in telkinleriyle rota birkaç kez değiştirildi ve Şifa Camii’ne varıldığında bu rota değişikliklerinin ne kadar mantıksız olduğu bir kez daha anlaşıldı.

Adem de doğuluydu. Hakkari, Rusya’ya göre batıda kaldığı için batılı bile sayılabilirdi. Lâkin Adem, Fransızca bilmiyordu ve gerçekten sinirlenirse bütün insanlara kafa atabilecek biriydi.

Sulhi, rasta saçlı ve hint işi elbiseleriyle Bahariye Caddesinde salınan bir hippiye, sırf dervişane pozlar kestiği için Şifa Camii’nin adresini sordu. Adam Türkçe bilmediğini, sadece Urduca konuşabildiğini ima edince Tacettin işe koyuldu. Halbuki adam Türkçe biliyordu ve Adem bunu sezdi. Adamın burnuna kafa atmak için davrandığında Tacettin korkunç uyumlu tavrıyla ekibi kolundan tutup Moda’ya doğru çekmeyi başardı. Ama Adem hızını alamamıştı, durmadan söyleniyor, muhakkak birine kafa atmalıyım diyordu.

Adem, hali pür melalini açıklamaya çalışırken Sulhi, Tacettin’den Adem’e haklı olduğunu söylemesini rica etti. Tacettin sevinçle bu görevi yerine getirdi. Adem her zaman haklıydı. Yıllar sonra bir astronot Dorado takım yıldızlarından geçtiği esnada camdan dışarı bakıp kahvesini yudumlarken duyduğu “Haklısın Adem” sözüne anlam verebilsin diye inadına haklıydı.

Nihayet Şifa Camii göründü…

Camii avlularına ikindi sonrası ne kadar da çok yakışıyordu. Tacettin içinden, “Sulhi abi bir Kadıköy rehberi yazsa keşke” diye içinden geçirirken gözleri rüzgârla oynaşan yapraklardaydı. Oysa Sulhi, “Sudoku da içimi baydı, eve bir kutu tadelle stoklayıp çengel bulmaca alanında mı uzmanlaşsam acaba?” diye düşünüyordu.

Devamı: https://www.edebifikir.com/edebifikir-haber-ajansi/hepimiz-gorduk.html

Bu haber toplam 183 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim