Ey Can Yazıları
Ey Can!.. Şehir Araştırmaları Merkezi’ne ağırlık veren yazılarımızdan bunalan, sıkıntı çeken ve “Yine mi Şehir Araştırmaları Merkezi eksenli yazılar?” dediğini duyar gibi olduğum dostlarımız, artık bu konuya bir Şehir Araştırmaları Merkezi kurmayıncaya kadar değinmeme sözünü kendime ve dolayısıyla dostlarıma verdiğimi alenen belirtmek isterdim.
Ey Can!.. Ülke gündemine “Kendimizce bir faydası olsun.” düşüncesiyle geliştirmeye çalıştığımız ve yaban elde tek başımıza kaldığımız bu hayali dahi insanı mutlu etmeye muktedir düşünceye taraf bulamadığımdan dolayı üzgün olduğumu belirtmek isterim.
Ey Can!.. Düşündüğümüz çerçevede bir merkezin oluşması için elimden geleni yaptığımı bilmeni isterim. Bu sevdaya kendisini kaptıran gönül erlerini ya yanlış yerde aramaktayım ya da sesim, sevdamı ancak bu kadar aksettirmektedir. Biliyorum ki her şehirde böylesi merkezlerin açılması, bir ihtiyaçtır. Gel gör ki ne sakalımız var sözümüzü geçerli kılan ne unvanımız...
Ey Can!.. Artık, bir başkası bunu seslendirmeyinceye kadar, sukutu kendi içimde yalnızlığımızla yoğuracağız. Bir nev’î kendi içimizde yağımızla kavrulacağız. Dört bir yana saldığımız posta güvercinlerinden bir haber gelmiyor, e-mailler cevapsız kalıyor.
Ey Can!.. Bilmeni isterim ki bu sevdanın rûzigârına kendisini kaptıran gönül, kasırga da kopsa, küçük tufanlar da meydana gelirse, yaşadığı şehre bağlılığını ifade etmekten çekinmeyecektir. Bilmen gerekir ki, içinden geldiğimiz medeniyetin ihtişamlı geçmişinin aydınlığında geleceğe dair sözlerimiz, çocuklarımızın, torunlarımızın özü gür biçimde yaşamasına zemin hazırlamak içindir.
Ey Can!.. Biz, kumda oyunlar oynayan çocuklar değiliz ki yaptığımız kaleleri, şehirleri yıkalım. Biz, maddeye kapılanmadık ki şatolarda yaşamayı arzulayalım. Biz, kendi ayakları üzerinde durmak isteyen, yüz senelerce bir geçmişin ihtişamını yeniden diriltme sevdasına gönlümüzü çerağ kılmışız.
Ey Can!.. Köprüyse bizimdir, han ise bizimdir. Unutturulan şiir bizimdir, suyu kesilen çeşme bizimdir. Şahidesi-kitabesi okunmayan mezar bizimdir, duvarı yıkık medrese bizimdir. Kütüphanelerde yerini alamamış, dışlanmış, okunmaya hasret çeken kitaplar bizimdir.
Ey Can!.. O köprüler ki üzerinden insan geçmesini ister. Onların onarımı bize düşer.
Ey Can!.. O hanlar, biizm için yapılmıştı. Harap iken bizim rahat biçimde olmamız düşünülemez.
Ey Can!.. O suyu kesilen çeşmelerin tekrar akıtılması lazım ki gelen geçen yapanına, vakfedenine bir dua etsin.
Ey Can!.. şahidesi kırk, mezartaşı okunmayan kabirlerde kimin yattığını bilmedikçe, o yatanların ruhuna okunacak Fatihaların ve edilecek duaların gittikçe azaldığını bilmeyenimiz var mı? Bu insanları hatırlamak, onları yad etmek masraf gerektiren bir şey mi ki, atalet içinde kalmaktayız?
Ey Can!.. Dünyaya eşsiz eserlerin kazandırıldığı, emsalsiz bilginlerin-âlimlerin yetiştiği medreselerde- zamanın üniversitelerinde duvarlar edilecek bir kelâmı duymaya hasrettir.
Ey Can!.. Yakılmaktan, imha edilmekten kurtarılan ve bizim olan, bizim için yazılmış bulunan eserlerin yeniden okunması, bize hitap etmesi gerekirken, bu eserlerin antika olarak sandıklarda bekletilmesine gönlümüz razı değil.
Ey Can!.. Şehri Araştırma Merkezleri’nde ne balo yer alacak ne kokteyller verilecek… Dedikodu olmayacak, defilelerin verilmesi söz konusu olmayacak. Kimse frak giymeyecek. Burada yenilen ve içilen, yabancı olmayacak. Burada söylenen sözü herkes anlayacak. Dili bizim dilimiz olacak, yapılan konuşmaların, yazılan kitapların. Burada bize ait olan konuşulacak, bize ait değerler tartışmaya açılacak. Burada bu insanımızın dertleriyle dertlenecek, her gelen. Burada tarih konuşulacak, edebiyat konuşulacak, şiirler okunacak, kitaplar ele alınacak, tartışmalar olacak.
Ey Can!.. Burada içilen bu topraklardan çıkan su olacak, bu topraklarda yetişen buğdaydan yapılmış ekmeği, buraya gelenler “Bismillah!..” diye lokmaları bölüşerek tadacak.
Ey Can!.. Gönlümün kırık parçasısın. Sen gelirsen, bir fazla olacağız, emin ol. Bu çektiğimiz sıkıntılara mekân olacak yerimiz, evimiz olacak…
Ey Can!.. Beni anlaman gerek ve çok söz söyleme alanında usta değilim. Beni kalbimin sesiyle dinle. Beni, anla ve beni yalnız bırakma, bu uzun yolculukta. Bir seher vaktinde yola çıkan iki arkadaşı düşün, onlara dost olan üçüncüsü kim?
Ey Can!.. Biz, bu yola çıkarken dost aramaktayız. Yüreğini dosta açmak için ve kendini bilmen için ve var olman için geleceğe dair ve kendini tanıman-tanıtman için, artık kumda oynamanın zamanı gelip geçmedi mi?
Ey Can!.. Beni, yalnız bırakma. Çaresizlerin Sahibi olana kâsem olsun ki her doğrunun söyleneceği zaman vardır. Her doğrunun her yerde söylenemeyeceği zamanları eskiten mekânlar vardır. İnsanın insan olma erdemine vasıl olduğu anlar vardır. İnsanlık için, huzur için, saadet için buna mecburuz, bizi icbar eden sebepler vardır. Bilmen lazım ki bizi kendi içimizden buna çağıran ve bunu emreden bir ses vardır. Maveradan gelen bu sese riayet etmenin gereği vardır.
Ey Can!.. Bilmen lazım gelir ki herkesin yazdığıyla sınanacağı, imtihan edileceği zamanlar vardır. İnsan düşündüğünden bile sorgulandığı vakitler vardır. Bize sorulan da” Biz davet ettik, icabet edilemedi.” diyeceğimiz cevaplar vardır. Unutma ki yüreğimizin harında ruhumuzu yaktığımız zamanda yakılacak gemiler vardır.
Ey Can!.. Söz meclisinde mahîr değilim, gözden ırak olmanın getirdiği zorluklar vardır. Kimseyi ne aldattım ne kandırdım. İltifata, insanların takdirine(!), dünyalık menfaatlere, mevkiî-makama aldırış etmeyen gönlümün kendisini ona karşı sorumlu bildiği bir divan vardır.
Ey Can!.. Herkesin sürgünü kendi içindedir. Bizim de buna katlanmamız gereken devranlar vardır. Gel ve uzat yardım elini. Bize düşen sorumluluklar, mükellefiyet vardır. İki günlük dünyada zevk u safa içinde geçtiğini zannettiğimiz hayattan sonra iman ettiğimiz bir yaşam vardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.