Peki, bunun anlamı nedir? Bunun anlamı, Türk entelijensiyasının, zihnen henüz sivilleşememiş olmasıdır. Türkiye'nin geçmişine, bugününe ve yarınına ilişkin olarak ortada duran ve sadece entelijensiyayı değil, genel olarak Türk halkını yakından ilgilendiren meseleleri, güncel siyasete ve o siyasetin arkasında duran teorik arkaplana bağlamadan idrak etmek, sivilleşememiş olmanın apaçık kanıtıdır. Benim anladığım ve kullandığım anlamda zihinsel sivilleşme, meselelere, onları siyaset bağlamının dışında felsefî, tarihî, sosyolojik vb. bağlamlarıyla ele alarak, derinlemesine ve kuşatıcı bir yaklaşımı öngörüyor.
Şimdi asıl meselemize dönelim: Bakınız, 26 Kasım 2010'da Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nce düzenlenen 'İslam Medeniyeti Algısı' Sempozyumunda yaptığım konuşmanın bir bölümünde, bu meseleye nasıl temas etmişim. Alıntılıyorum:
'Soru şu: Camilerimizin bugünkü durumu, İslam'ın bir Estetik-Artistik Medeniyet olduğu olgusunun gözardı edilip geriye itildiğini, buna karşılık, onun sadece akaidden ibaret bir nasslar manzumesi olduğununsa öneçıkarılmakta olduğunu mu gösteriyor? Eğer öyleyse, camilerimizi, İslam medeniyetinin estetik simgeleri olarak yeniden ne zaman temellük edeceğiz? Dolayısıyla, baştaki soruya dönerek tekrar sorayım: İslam Medeniyetine nasıl sahip çıkacağız?-Ve elbette nasıl?
İslam estetiğinde görülen bu 'zevk hezimeti', İslam Medeniyetine sahip çıkacak kendisi için bir sosyal sınıfın henüz oluşmamış olmasından dolayıdır. Avrupa'ya bakalım: Rönesans, elbette başka nedenlerle birlikte, ama başat neden olarak başta İtalya'dakiler olmak üzere Katolik ticaret oligarşisinin, Hıristiyan estetiğini yeniden üretmesi ve ona sahip çıkmasıyla gerçekleşmiştir. Barok'un, özellikle de Hollanda Barok'unun, Protestan burjuvazi ile olan ilişkisi nasıl göz ardı edilebilir? Demek ki, her şeyden önce İslam Medeniyetine sahip çıkacak bir İslam burjuvazisinin, bir İslamî estetik bilinçle bu 'zevk hezimeti'ne el koyması gerekiyor.'
Nihayet, evet nihayet, meselenin, benim ortaya koyduğum bağlamda ele alınması gerektiğini idrak edenler, geç de olsa, görünmeye başladı. Yeni Şafak gazetesinde [8 Mayıs, 2012], Özlem Albayrak, genel anlamda, henüz kendisi için bir sosyal sınıf bilinci taşımayan İslamî burjuvazinin sanatla ilişkisindeki olumsuzluklar üzerine tastamam şunları yazdı: 'Bunun sorumlusu [...] sanatçıyı geçim sıkıntısıyla baş başa bırakan yeşil sermayedir, o sanatçıya "boş işlerle" uğraştığını söyleyerek ya da imâ ederek, müstehzi gülümsemeler fırlatan ortak dindar algısıdır. Oysa, ekonomik gelişmişlikle kültür sanat alanındaki gelişmişlik doğru orantılı değilse, orada bir sorun vardır ve bu sorunun yolu dosdoğru "mücahit müteahhit"liğe ve benzeri oksimoronlara çıkmaktadır. Keşke bilselerdi...'
Evet, budur!
16.05.2012 Zaman































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.