• İstanbul 17 °C
  • Ankara 15 °C
  • İzmir 18 °C
  • Konya 17 °C
  • Sakarya 16 °C
  • Şanlıurfa 25 °C
  • Trabzon 16 °C
  • Gaziantep 21 °C
  • Bolu 16 °C
  • Bursa 17 °C

Hilmi Yavuz'dan: ‘Sahih Şiir’in lirik olabilmesinin imkânları üzerine bir analiz denemesi

Hilmi Yavuz'dan: ‘Sahih Şiir’in lirik olabilmesinin imkânları üzerine bir analiz denemesi
Modern şiiri lirik kılan kriterlerle geleneksel şiiri [Divan Şiiri: Gazel türü] lirik kılan kriterlerin birbirinden farklı olduğunu öne sürdüğüm bir geçen haftaki yazımda, modern lirik şiiri Paul de Man ve Adorno’dan yola çıkarak irdelemiştim.

Bu yazımda ise, bizim geleneksel lirik şiirimizi, gazel’i lirik kılanın ne olduğunu ortaya koymaya çalışacağım. Bunun için de Yahya Kemal’in lirizmi ‘derûnî âhenk’le birebir ilişkilendirmiş olmasını referans olarak alacağım. Tanpınar’ın dediği gibi, ‘Yahya Kemal’in bütün mazhariyeti, eski şiirin asıl hususiyetini veren, bize ait lirizmin esası olan bu sesi [‘derûnî âheng’i’  H.Y.’] bulmasıdır.’

Yahya Kemal, şöyle der: ‘Lirik şiir eski Yunan’dan beri tekâmül ede ede sazını bırakmış, yalnız nağme kesilmiştir’. Lirizm, kısaca bu ‘nağme’nin ‘derûnî âhenk’e dönüşmesidir. Ancak burada, Yahya Kemal’den neredeyse on yıl sonra Rahip Brémond’un ‘La Poesie Pure’de, ‘şair, bir müzisyenden başka bir şey değildir. Müzik ve şiir aynı şeydir’ sözüyle ifade ettiği durumun çok daha farklı bir konuma işaret ettiğini öne süreceğim. Kısaca şunu diyorum: Yahya Kemal’in ‘derunî âhenk’ten anladığı ile Rahip Brémond’un ‘rythme intérieur’den anladığı aynı şey değildir. Doğrudur: Elbette her ikisi de lirik ya da ‘hâlis şiir’in müzik olduğunu söylemektedirler: Ama Yahya Kemal için ‘derûnî âhenk’, dilin sentaktik yapısıyla [Yahya Kemal ‘istif’ diyor. H.Y.], tıpkı  [sözsüz] müziğin ürettiği sevinç, hüzün, içlenme, gariplik ve benzeri gibi birtakım insanlık durumlarını üretmiş olmaktır. Gördüğüm kadarıyla, Brémond’da şiirin müziğe nasıl dönüştüğüne ilişkin somut herhangi bir açıklama yoktur.

Yahya Kemal’in Divan şiirimizin gazel türünde en mükemmel ifâdesini bulan lirizmi, Nedim’in o ünlü ‘Dökülen mey kırılan şîşe-i rindân olsun’ dizesiyle ve Tanpınar’ın Fuzûlî’nin ‘Esîr-i gurbetiz biz, senden özge âşinâmız yok’ dizesiyle örneklemesi, Divan şiirimizde gazeli ‘lirik’ kılan’ın ‘derûnî âhenk’ olduğunu ortaya koyuyor.

Şimdi asıl meseleye geliyoruz: ‘sahih şiir’in ‘lirik’ olabilmesi, onun hem modern lirizmin kriterlerini hem de geleneksel gazel türünün kriterlerini temellük edebilmesini mi zorunlu kılıyor? Yani, bugün Türkiye’de ‘sahih şiir’, lirik olabilmek için hem Paul de Man ve Adorno’nun modern lirik konusundaki önesürüşlerini hem de Yahya Kemal’in geleneksel şiire ilişkin önesürüşlerini birlikte edinip şiire dönüştürmekle mi yükümlüdür?

Evet, tastamam öyledir: Zira, şiir değil, asıl lirik şiir zor zanaattır!

03.04.2013 Zaman
Bu haber toplam 2045 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim