Hacettepe Üniversitesi’nin dev beton yığınları arasından zik zak çizerek, Altındağ Belediyesi’nin yeniden restore ettirdiği Hamamönü mahallesine giriş yaptık.
İlk önce dört beş ailenin birlikte oturduğu ve kocaman bir avlusu olan eski evimizi aradım ama yerini hatırlayamadıysam da sanki sokağımızı hatırlamış gibiydim.
Oğlum ile o sokakta yürüyüş yapıp hatıralarımı paylaştım.
Bazen sokakta oynarken büyük çocukların gelip sataştığını, evde kimse yoksa kaçıp, Mehmed Akif’in evine sığındığımı, orada iyi insanların olduğunu ve onların yanında bir şey yapamadıklarını anlattım.
Bazen de ekmek almaya gittiğimde, ekmek üstünden artan beş ya da on kuruşu, elimden almak isteyen çocuklardan nasıl kaçıp kurtulduğumu izah ediyordum ki, oğlumun gözüne “gözleme” yazısı takıldı.
Ben de baktım, Altındağ Belediyesi’nin tesisleriymiş. İçeride el ürünlerinden oluşan yiyecek, içecek ve hediyelik eşyalar satılıyordu.
“Burası belediyenin yeri güvenilir” diye girdik. Bir gözleme sipariş ettik. Haliyle ellerimizi yıkamak gerekti.
İlgili kişiye lavaboyu sorduk, şok bir cevap geldi. “Yasak!” Gerçekten şok oldum. Lavabo sorduk, “Yasak” dediler. Kafamda birden darbe çağrışımları oldu.
“Lavaboyu sormak mı yasak.” “Lavabo mu yasak.” Anlayınca kadar akla karayı seçtim ve nihayet kendime gelerek neden yasak olduğunu sordum.
Cevap yine aynıydı. “Yasak!” Yasak diyenlere söyleyeceğim bir şey yoktu artık. Demek ki onlara yasak denilmişti.
Oysa Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki, eski Ankara’yı harabeden altın bir şehre dönüştürmüştür ve Hamamönü onun eseridir. Bu nasıl yasaktır anlamadım.
•
Oğluma dedim ki;
- “Hadi Mehmet Akif’in evini ziyaret edelim.” Öyle yaptık ve yine çocukluğumdaki güveni hissettim.
Velhasıl “doğduğum” şehirden, “doyduğum” şehre, “yasaklı bir gurbet” hissiyle döndüm.
21.06.2012 Yeni Akit































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.