“Dilden Zihne Geçemeyen Necip Fazıl” başlığında haksız mıyım?
Necip Fazıl bir gençliği yoğurmuştur. O gençlik şimdi iktidardadır, Türkiye’yi şaha kaldırmaktadır, Necip Fazıl’dan okuduğunu ve dinlediğini bir bir hayata geçirmektedir.
¥
“Demek ki böyle ölünürmüş” diye kendi ölüm anını gören ve seslendiren Necip Fazıl, mesaisini ve mesajını, o günkü nesle ve sonrakilere emanet ederek aramızdan ayrılmıştır.
Necip Fazıl’ı dilinden zihnine geçiremeyenlere söylenecekleri, üstadın kendi kendisiyle yaptığı muhasebesinden örneklendirelim.
Kendisini anlatırken şöyle diyor:
“Madde içi hayatta parende üstüne parende atarken, madde ötesi hayatın, ruhumda daima ihtarcısına, gözü uyku tutmaz nöbetçisine rastlıyor ve arada bir bu nöbetçinin selamını alıp yine beni sürükleyen çarklara takılıyor, ona;
-“Haydi, beni nereye götüreceksen götür, kime teslim edeceksen et!” diyemiyordum. Otuz yaşıma kadar da muhasebem budur.
Hayatım, başından beri muazzam bir şeyi bulmanın cereyanı içinde akıyordu. Şu veya bu miskin vesilenin hassasiyeti içinde birini arıyordum. ‘BİRİNİ.’
O kim mi? Allah’ın sevgilisi. Sonsuzluk ikliminin batmayan güneşi ve ebedilik sarayının paslanmaz tacı…
Tek dava O’nu bulmakta, bulduracak olanı bulmaktaydı.
Binbir istikamette seke seke, sağa sola büküle büküle, renkten renge bulana bulana, hiçbir şeyden habersiz ve insandaki meccani emniyet ve bedahet saadeti karşısında şaşkın, hep o BİR etrafında helezonlar çizen bir hayat…”
¥
Evet, Necip Fazıl’ın bizden ve genç nesilden istediği; “hatırlanmak” değil, “anlaşılmak ve anlaşılanın hayata geçirilmesidir.”
21.05.2013 Yeni Akit































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.