Bir de bu iftiralar devletin resmi ideolojisi olarak okullarda okutuldu. Gerçekleri yazanlar ve konuşanlar ise susturuldu, yasaklandı, sansürlendi.
Sevdiğim bir söz vardır.
“Kendi tarihinden uzaklaştırılan toplumlar, yabancı tarihleri o toplumlar adına överek anlatırlar. Tarihini bilmeyenlerin tarih kültürünü, yabancı kültürler istila eder” denilir.
*
Şimdi kimyasal silahlar, bombalamalar ve can pazarının yaşandığı Şam’daki masum Halife’nin gidişi ile ilgili bilgileri paylaşayım.
Bilindiği gibi Saltanat 1 Kasım 1922’de TBMM tarafından kaldırılmış ve Vahidüddin’in üzerinde yalnızca “Halifelik” unvanı kalmıştır; yani yurtdışına giderken padişah değildir.
Saltanatın kaldırılışı tam 101 pare top atışıyla kutlanır ve o akşam Mevlid kandilidir.
Saltanatın kaldırılmasının bu mübarek güne rastlamış olması “uğur” telakki edilip o akşam ile ertesi gün resmi bayram ilan edilir.
*
Sultan Vahidüddin elinin altındaki saray hazinesinden ve değerli eşyasından tek parça almadan memleketin ve milletin selameti için gözyaşlarını içine akıtarak İstanbul’dan çıkar.
Vahidüddin’e; “Hain” diyenlerin utanması için yukarıdaki ayrıntıyı verdim ve şimdi yürek yakan diğer ayrıntı hatırlatayım.
1926 Mayıs’ında San Remo’daki evinde sefalet içinde vefat ettiğinde; cenazesi, çevredeki esnafa olan borcunu ödeyemediği için günlerce rehin tutulur.
Ta ki para bulunup borç ödeninceye kadar. Vahidüddin’in naaşını, Türkiye kabul etmeyince İstanbul’a en yakın şehir olan Suriye’nin başkenti Şam’a getirilir.
Şam’da dedesi Kanuni Sultan Süleyman Han’ın yüzyıllar önce yaptırdığı Süleymaniye Camii’nin minaresi altındaki mezara defnedilir.
Bir zamanlar Osmanlı huzurunu yaşayan Şam da Mısır da yanmakta.
27.08.2013 Yeni Akit































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.