• İstanbul 18 °C
  • Ankara 28 °C

İbrahim Kaya ve Oğullarının Zor Ama Güzelliklerle Dolu Hayat Hikâyesi

Fahri TUNA

17 Ağustos Depreminde Enkazda Yitirdiğimiz Adapazarı Belediyesi İmar Müdür ‘Kanun İbrahim Kaya’ ve Oğullarının Zor Ama Güzelliklerle Dolu Hayat Hikâyesi

Adı İbrahim Kaya'ydı. Sakarya Pamukova Eğriçay Köyünde (1956) doğmuş, orta halli bir çiftçi ailesinin çocuğuydu. Zeki bir çocuktu İbrahim. Okuyacağı belliydi. Nitekim okumuş, inşaat mühendisi olmuştu. Kendisi gibi Pamukovalı Postacı Aziz’in İlahiyat Fakültesi mezunu öğretmen kızı Hikmet Hanımla (1957 doğumlu) evlenmişti. Yüce Yaradan onlara birbirinden güzel ve yakışıklı Ensar (1983), Enes (1985), Hasan (1993) ve İhsan (1998) adında dört oğul bağışlamıştı.

1.ibrahim-kaya1.jpgAdapazarı Belediyesi’nde İnşaat mühendisi olarak çalışıyor, Sapanca Yüzevler’de arsasını kendisinin aldığı, inşaatını kendisinin yaptığı tek katlı bir evde oturuyordu İbrahim Kaya ve ailesi.

27 Mart 1994 tarihinde Refah Partisi Adayı Aziz Duran, en yakın rakibi CHP Adayı Ünal Ozan’a 7 bin oy farkı atarak (yaklaşık 32.000/25.000) Adapazarı Belediyesi başkanı seçilince işler değişecek, dürüstlüğü ve dindarlığıyla maruf İbrahim Kaya da İmar Müdürlüğüne atanacaktı.

GÜLERYÜZLÜ ŞAKACI NEŞELİ ŞAKACI DİNDAR BİR KİŞİLİK

İbrahim küçüklüğünden beri Geyve Taraklı Pamukova yöresi oyunlarını çok severdi, güzel de oynardı. Muğla Aydın İzmir zeybeğine çok benzeyen halk oyunları, 22 de türküsü vardı yörenin. Klarnet ve davul sesi duyuldu mu sadece on beş on altı yaşlarında yeni bıyıkları terlemiş delikanlılar değil, yetmişlik yetmiş beşlik ihtiyarlar da yerinde duramaz ortaya fırlarlardı. Hele de ‘Garagözlü Jandarmam’ türküsü/oyunu çalmaya başlarsa.

Ne de olsa Osmanlı’nın yöreyi fethedince Orta Asya’dan getirip yerleştirdiği Oğuz boylarındandı onlar. İliklerine kadar Türk, iliklerine kadar Müslüman, bakışlarına kadar yiğit, naralarına kadar mert. Yerden göğe kadar devlete millete bayrağa bağlı insanlar. Bir o kadar da güler yüzlü neşeli şakacı insanlar.

İbrahim Kaya da onlardan biriydi elbette. Okul arkadaşları, mesai arkadaşları, komşuları da İbrahim Kaya’nın neşeli, şakacı, güler yüzlü, her zaman pozitif ve iyimser hâlinden çok memnundular.

Bir o kadar da dindar biriydi. Ama gösterişsiz bir Müslümandı.

KLARNET ÇALAN BİR İMAR MÜDÜRÜ

Geyve Yöresinde (Taraklı ve Pamukova, 1988’de Geyve’den ayrılıp ilçe olana kadar üçüne birden Geyve Yöresi denirdi.) çok eskilerden beri klarnet ve cümbüş çalmak Türkmenlere yani Manavlara has güzel bir gelenekti. Ritm (davul) da öyle elbette.

İbrahim de küçüklüğünden beri çok güzel klarnet çalıyordu. İnşaat Mühendisi birinin böylesine güzel klarnet çalması pek görülmüş şey değildi elbette.

Ama gel de üç yüz bin kişilik Adapazarı’nda klarneti tellendir. Kolay mıydı bu? Nitekim bir gün kendisi gibi Manav Türkü ve belediyede müdür (Su İşleri Müdürü) olan arkadaşı Fahri Tuna’ya içini açacak, dert yanacaktı: ‘Ben klarnet çalmayı çok seviyorum Fahri’ciğim. Ama ‘koskaca imar müdürü klarnet çalıyor’ derler diye de çok utanıyorum. Gizli gizli çalmaya çalışıyorum. Bazen Melekşe Oruç, İnönü, bazen de Sapanca Soğucak Yaylasına çıkıp doyasıya çalıyor, hasret gideriyorum.’

“ŞU ‘KANUN İBRAHİM’İ, ‘YOKUŞ İBRAHİM”İ ALIN GÖREVDEN”

Bu güler yüzlü şakacı neşeli adam, İmar İşleri Müdürü olarak çok ciddi ve kanunlara, yönetmeliklere çok bağlıydı. Daha önce mühendis olarak da aynı serviste çalıştığı için, İmar değişikliği taleplerinin evveliyatını, hinlikleri, kurnazlıkları, iyi niyet istismarlarını, kaçak yapıları, nelerin neden mecliste onaylanmaması gerektiğini avucunun içi gibi biliyordu.

İtiraf edelim ki, Türk milleti olarak ‘ne kadar çok dürüstlük adalet edebiyatı yaparsak yapalım, dürüst ve adil yöneticilerden pek hoşlanmayız’ biz. Sanki ‘başkasına dürüst ve adil olsun, ama bize toleranslı olsun, bize göz yumsun’ psikolojisindeyiz.

Siyasileri devreye sokarak İmar rantı, kaçaklara ruhsat, kat artırma kurnazlıkları, yeşil alanları imara açma gibi atraksiyon ve girişimlerin karşısında Kanije Kalesi gibi duran ve kesinlikle imza atmayan, ayrıca Refah Partili Meclis Üyelerini de sık sık bilgilendirerek haksız taleplere engeller uygulayan İmar Müdürü İbrahim Kaya’ya, en çok da Refah Parti yandaşları tarafından ‘Kanun İbrahim’ lakabı takılacaktı. Bazıları onun işi sık sık yokuşa sürdüğünden dem vuracak ‘Yokuş İbrahim’ diyeceklerdi. Ve Belediye Başkanı Aziz Duran’a baskı yapacak, ‘Al artık şu Yokuş İbrahim’i görevden başkan, adam İmar Kanunu diyor da başka bir şey demiyor’ diye yakınacaklardı.

‘Abaza’lar attan, Manav’lar inattan ölmüş’ diye bir Adapazarı atasözü vardı. O saf kan Manav, saf kan Türk’tü. İnadı inattı. Hak hukuk menfaat yolunda kimse etkileyemezdi onu. Olsundu. Bu çıkarcı ve yağmacı çağda fırsatçılar ona ‘Yokuş İbrahim’ desinlerdi de, ‘haram yiyor’, ‘hak yiyor’ demesinlerdi tek.  

“ODADA İKİ KAMERA VAR, AL ÇABUK DOSYANI GERİ, İKİMİZ DE YANARIZ YOKSA’

Şimdilerde otuz beşinde olan iki numaralı oğlu Enes Kaya’ya kulak verelim: ‘Bir gün okul çıkışı babamın belediyedeki makam odasına gittim. Oturuyoruz. İçeriye bir vatandaş girdi. Babama bir dosya uzattı. İmar dosyasıydı muhtemelen. Babam dosyayı aldı incelemeye başladı, içinden farklı bir kâğıt çıktı, muhtemelen bir çek. Kaçak veya imarsız bir arsası için babama imza attırmaya gelmiş belli ki. Babam İbrahim Kaya, kıpkırmızı kızardı. Adama döndü. ‘Bak amca, emniyet müdürlüğü bu odanın iki köşesine kamera yerleştirdi, şimdi çabucak al dosyanı geri, toz ol. Yoksa ikimiz de rüşvetten senelerce hapis yatarız. Hemen topla, toz ol’ dedi. Adam neye uğradığını şaşırdı. Pılısını pırtısını toplayıp adeta kaçarcasına uzaklaştı. Ben çocuğum daha. Ortaokula gidiyorum. Merakla odanın orasına burasına, dört köşesine baktım. Kamera filan da göremeyince, ‘Baba, nerede hani kameralar?’ diye sordum. Babam, iki omuzunu göstererek;

“- Bak oğlum Enes, Cenabı Allah, iki omuzumuza birer melek yerleştirmiş. Her sözümüzü, yaptığımızı kaydediyorlar. Onlar Allah’ın kameraları evladım. Şaka karışık adamı korkutup kurtuldum’ diye cevapladı.

ÇORAPLARI YAMALI İMAR MÜDÜRÜYDÜ O

Sakarya Gazeteciler Birliği Başkanı Zeki Aydıntepe anlatıyor: “1994’ten itibaren belediyede Refah Partisi iktidar. Aziz Duran Belediye Başkanı. Ben de Refah Partisi’nden 1.sıradan meclis üyesiyim ve Adapazarı Belediye Başkan Vekiliyim. Sene 1997 yazı. Günlerden Cuma. Seccademi koltuğumun altına alıp gazeteye en yakın cami olan Tozlu Camii’ye gideyim dedim. Merdivenleri çıktım. Baktım caminin içi dopdolu. Avluda üç dört sıra insanlar hasırları sermişler. Ezan okundu okunacak. Ben de münasip bir yer bulup seccademi serdim, oturdum. Baktım önümde biri var. Bir şey dikkatimi çekti. Önümde oturan kişinin iki çorabı da yamalıydı. ‘Allah Allah’ dedim içimden, ‘bu çağda hâlâ çorabı yamalı insan kaldı mı ki…’ Merak ettim bu şahsı, şöyle eğilip bakınca dondum kaldım: Meğerse bizim İmar Müdürü İbrahim Kaya değil mi. Gözlerime inanamadım.

Namazdan çıkınca doğru soluğu Adapazarı Belediye Başkanı Aziz Duran’ın makamında aldım. ‘Bak Aziz Başkan’ dedim, böyleyken böyle… ve ekledim, ‘Bir usulsüzlüğe göz yumup imza atmasıyla bir daire parası hediye alabilecek İbrahim Kaya, yamalı çorapla geziyor. Bu adam namus timsali biri. Duyuyorum, üzerinde çok baskı varmış, ‘İbrahim Kaya çok kanuncu yönetmelikçi, onu grevden al’ diye. Eğer bu çocuğu İmar Müdürlüğü görevinden alırsan, ben partiden ve meclis üyeliğinden istifa ederim.’ Dedim.

DEPREMDE BELEDİYE LOJMANI’NDA 16 KİŞİ CAN VERDİ

Sapanca’dan her gün Adapazarı’na işe gidip gelmek zordu hakikaten. İmar Müdürü İbrahim Kaya da Şeker Mahalledeki belediye lojmanına taşınacaktı. Lojman beş katlı, her katta iki daireden, on daireydi. İbrahim Kaya ve ailesi dördüncü kattaydı. Karşısında da Selahattin Aydın ve Ailesi oturuyorlardı.

Lojmanda hep müdürler, yöneticiler oturuyordu zaten. Gelir Müdürü Selahattin Aydın, Temizlik Müdürü Özcan Balçık, Satın Alma Müdürü Çetin Aday, Personel Müdürü Abdurrahim Tüzün, İmar Müdürü İbrahim Kaya, İdari İşler Başkan Yardımcısı Süleyman Dişli, vesaire…

16 Ağustos Pazartesiyi 17 Ağustos 1999 Salıya bağlayan gecenin 03.02’sinde 45 saniyelik bir deprem olacak, o meşum gecede Doğu Marmara’da 19.000 insanımız hayatını kaybedecek, 50.000’i aşkın insanımız da saatler sonra enkazdan çıkarılacaktı.

Adapazarı Belediyesi Lojmanında da başta İbrahim Kaya ve eşi Hikmet Hoca, Özcan Balçık ve eşi, Çetin Aday ve annesi, Selahattin Aydın’ın eşi, Abdurrahim Tüzün’ün eşi ve bir çocuğu olmak üzere 16 kişinin canını alıp götürmüştü ötelere meş’um deprem. Adeta küçük kıyametti o gece.

İbrahim Kaya’nın dört oğlu dokuz saat, Selahaddin Aydın ile çocukları yirmi dokuz saat, Abdurrahim Tüzün ile bir çocuğu kırk iki saat sonra enkazdan kurtarılacaklardı.

HÜZÜN VE SEVİNÇ, ZORLUK VE KOLAYLIK İÇEÇE VE CENNETLİK KAHRAMANLARIMIZ

Hayat devam ediyordu bir şekilde. Hüzün ve sevinç, zorluk ve kolaylık içiçe gizlenmişti, Rabbimiz tarafından.

Hayat kendi kahramanlarını da çıkartıyordu bir yandan. Dört çocuğu aile paylaşacaktı. Ensar amcada, Enes anneanne ve dedede, Hasan halada, İhsan da teyzede büyüyecekti.

Burada iki parantez açmalıyız:  İlk parantez; Resim öğretmeni Güzide Yücel ile kimya mühendisi eşi Rıdvan Yücel, bebek İhsan’ı Pendik’teki evlerine alacak, kendi iki öz çocuğundan ayırmadan büyüteceklerdi. Gerçek birer kahramandı bu çift. Gerçek birer iyilik sultanı. Gerçek birer cennetlik. Enkazdan henüz 17 aylıkken çıkartılan İhsan’a, ilk orta liseyi Pendik’te okutacaklar, ardından dört yıldır da Samsun 19 Mayıs Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde eğitim aldırtacaklardı. Bir ayrıntı daha size: İhsan, konuşmaya başladığı andan itibaren Güzide Hoca’ya ‘anne’, Rıdvan Müdür’e de ‘baba’ diyecekti. Bu arada Pamukova’nın ‘Postacı Aziz’i ile eşi ‘Zehra Nine’nin Enes’e kahramanca sahiplenmelerinin ve onlarca komik anılarının da kaydını düşelim buraya.  

İkinci parantez ise Serpil Hala (Yürüt Sekban) ile Hüsnü Amca’ya (Gürpınar) elbette. Bu iki güzel kalpli insan, dört çocuğun baba dostları, bu yetim ve öksüz gençleri halasız ve amcasız bırakmayacaklar, başları ağrısa koşacaklar, hatta bir yıl kendi evlerinde yedirip içirip okula göndereceklerdi. 

ONURULU BABANIN DÖRT GÜZEL VE ONURLU DELİKANLISI

Aradan 21 koca yıl geçmişti. Ensar, evlenmiş Pamukova’da bir şirkette şoförlük yapıyordu. Enes de İnegöl’den evlenmiş, oraya yerleşmiş, bir mobilya işletmesinde çalışıyordu.

Hasan, Trakya Üniversitesi’nde iki yıllık halkla ilişkileri bitirmiş, askerliğini halletmişti. Ağzı laf yapan, analitik konuşan, becerikli bir gençti Hasan. Ama işsizdi.

En küçükleri İhsan da sinemacı olma yolunda. 22 yaşında. Üniversite öğrencisi.

 

İBRAHİM KAYA’NIN EN KÜÇÜK OĞLU İHSAN’DAN, 21 SENE SONRA DEPREM BELGESELİ

Depremde anne ve babasını yitiren, henüz 17 aylık bebekken 9 saat sonra enkazdan kurtarılan genç yönetmen İhsan Kaya, '17 Ağustos 1999; Yüzyılın En Uzun Gecesi' belgesini hazırladı geçtiğimiz ay.

Yönetmen İhsan Kaya’ya belgeselini soruyoruz, bakın neler söylüyor: ‘Amacım acıları tazelemek değil. Ben üç ağbimle birlikte yetim ve öksüz büyüdüm. Depremin üzerinden 21 sene geçti. Bakıyorum ki yine benzer hatalar yapılıyor. 17 Ağustos depremi ve sonrasında bizim yaşadığımız acıları başkaları da yaşamasın, başka çocuklar da bizim gibi yetim ve öksüz büyümesin diye, bu konuda bir bilinç ve farkındalık oluşturmak için bu belgeseli hazırladım. 45 saniyelik depremi, 45 kişiyle görüşerek 45 dakika süreli olarak belgeselleştirdim. Eski rektörden dönemin TOKİ başkanına, inşaat mühendislerinden mimarlara, depremde enkazdan çıkartılanlardan şair ve yazarlara, karikatüristlerden fotoğraf sanatçılarına ve sokak röportajlarına kadar, çok farklı kesimlerin bilgi ve görüşlerine başvurdum. Sanıyorum çok kuşatıcı bir belgesel oldu. Şahsen ben amacına ulaştım. Belgeselin amacına ulaşması ise biraz zaman alabilir.'

Başta Satso ve Sakarya İnşaat Mühendisleri Odası olmak üzere bazı kurumların kendisine kucak açtığından söz eden yönetmen Ihsan Kaya, 'görüşleriyle belgeselime katkı yapan 45 konuşmacıya, bana maddi manevi destek veren Satso başkanı Akgün Altuğ'a, Gülümse Yemek İffet Hacıeyüpoğlu'na, Boğaziçi Koleji sahibi Fatma Aygün Kahya'ya, adeta öz yeğeniymişcesine 45 gün süren çekimlerim süresince yanımdan ayrılmayan babamın arkadaşı yazar Fahri Tuna amcama, şahsım ve belgesel çalışmalarımı yaptığı ve yayınlattığı haberlerle yerel ve ulusal kamuoyuna duyuran Yalçın Akaltın büyüğüme bu vesile ile çok teşekkür ediyorum' dedi.

Eserini depremde kaybettiği annesi Hikmet Öğretmen ile babası İnşaat Mühendisi İbrahim Kaya'ya ithaf eden yönetmen İhsan Kaya kardeşimiz, söz konusu belgeselini 17 Ağustostan itibaren İhsan Kaya adlı özel youtube kanalından izleyicilerin beğenisine sundu.

 

‘BABAMI GÖRSEM, ELLERİNDEN ÖPER, SARILIR, ‘BEN DE KLANET ÇALIYORUM BABACIĞIM’ DEMEK İSTERİM

Genç yönetmenin belgeseli yerelde ulusalda büyük ses getirdi, onlarca haber, söyleşi, gösterim yapıldı. Haberi, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde yayımlandı, Türkiye’nin en güçlü ve muteber kalemlerinden Mehmet Şeker, Yeni Şafak’taki köşesini genç yönetmene ve belgeseline ayırdı,  CNN Türk Televizyonu iki buçuk dakikalık canlı bağlantı yaptı. TYB Sakarya Şubesi ve Birlik Vakfı Sakarya Şubesi, genç yönetmenle ilgili söyleşi ve gösteriler gerçekleştirdiler.

Anadolu Ajansı görüntülü ve yazılı bir haber yaparak belgeseli Türkiye’nin gündemine başarıyla taşıdı. 

A.A. Sakarya Muhabiri Onur Orhan’ın, babasının mezarı başında ‘İhsan kardeşim, enkazdan çıktığında 17 aylıktın. Babanı ve anneni doğal olarak hiç hatırlamıyorsun. Baban şu anda karşında olsa, ona ne söylemek isterdin?’ sorusuna genç yönetmenin cevabı, insan olan herkesin yüreğini kanatıcı ve gözyaşlarına boğucu türdendi:

“- Önce ellerini öpmek, doyasıya sarılmak isterdim. Sonra da ‘ben de klarnet çalıyorum babacığım’ derdim!’


2.ibrahim-kaya-mesai-arkadasalriyla-1995.jpg7.ihsan-kaya-fahri-tuna-aa-cekimi-2020.jpg4-izmit-caddesi-1999---servet-sezgin.jpg

Bu yazı toplam 562 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim