Geçmişteki jeopolitik problemlerden ziyade çoğu yerde jeokültürel problemlerin öne çıktığı bir dünyada yaşıyoruz bugün. Kimlik meselesi modernite öncesindeki gibi yeniden önem kazanıyor. Farklı kültürel geleneklerin şekillendirdiği farklı kimliklerin ilişkisi nasıl olacak? Kültürler savaşacak mı, uzlaşacak mı? Temel problem şimdi bu. Peki, bunları söylediğiniz zaman Huntington’ın meşum teorisini mi güncellemiş oluyoruz? Huntinton’un görüşü dünya üzerindeki insan topluluklarının en geniş kategorizasyonunun medeniyetler temelinde olduğu ve kültürel aidiyetlerin yegâne kimlik üreticisine dönüşeceği geleceğin dünyasında medeniyetlerin er geç birbirleriyle çatışacakları şeklindeydi.Hatırlanacağı üzere, Ünlü siyaset filozofunun görüşleri epeyce tahrif edilerek aşağı yukarı şöyle özetlenir oldu: Yakın bir gelecekte toplumlar birbirleriyle politik veya ekonomik hiçbir gerekçe olmaksızın sırf farklı bir medeniyete mensup diye savaşacaklar. İşin kötüsü böylesi bir “teori” batıdaki birçok çevrede rağbet buldu. Medeniyetler çatışması tezine en çok bayılan da Huntington’ın daha sonra evlatlıktan reddedeceği neo-conlar oldu. Hikâyenin gerisini biliyorsunuz.
Lafın tam da burasında alakasız bir ayrıntıyı paylaşmama izin verin: Bugünlerde İtalyan aydınları arasında Türkiye çok popüler. O kadar ki geçmişte bu ülkeye gittiklerinde Türkiye konusunda en fazla Fatih Terim adının telaffuz edildiğini hatırlayanlar şimdilerde Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu gibi isimlerden söz edildiğini işitiyorlar. Hatta Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik” kitabının İtalyancaya çevrilmesi bile söz konusu.
Elbette Türkiye’ye veya Türkiye’nin dış politikasına yönelik ilginin kaynağı belli: Osmanlı’nın varisi olarak görülen bu ülkenin eski nüfuz sahasında yeniden etkinlik kazandığına dair emareler.
Şu da var: Türkiye’nin Balkanlarda, Kafkasya’da veya kuzey Afrika’da ve Ortadoğu’da etkin roller üstlenmeye yönelmesi jeopolitik olduğu kadar jeokültürel temellere dayanıyor. Türkiye’nin tevarüs ettiği kimlik değerlerinden söz ediyorum. Türkiye bir İslam ülkesi olmasaydı bugün Ortadoğu’da etkin roller üstlenmesi mümkün olur muydu? (Buna mukabil Hıristiyan olsaydık Avrupa Birliği’nin kapısında yarım asır boyunca bekletilir miydik? O da jeokültürel bir mesele.)
Dolayısıyla Vatikan’daki sergiye yönelik ilgiden benim çıkardığım sonuç şu: Batılılar için Türkiye’nin Müslümanlığı (ve bu Müslümanlığın farklılıkları) Türkiye’nin sahip olduğu ekonomik veya askeri gücün ayrıntılarından daha önemli ve dolayısıyla daha ilgi çekici.
Almanlar belki de Alevilerle, Kürtlerle onun için bu kadar yakından ilgileniyorlar.
06.10.2011 Star






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.