• İstanbul 16 °C
  • Ankara 15 °C

İki Çay Daha

İki Çay Daha
Biri yaklaşıyor. O mu acaba? Şalım düzgün mü? Hay Allah, saatim nasıl da takıldı püsküllere! Heyecandan elim ayağıma dolaştı.

Sakin ol kalbim. Neyse ki o değilmiş. Derin bir nefes daha… Bahçe nöbeti tutan öğretmene döndüm. “Koşma yavrucuğum, düşeceksiniiiiiz!”

– Bana mı dedin abla? Çay mı istediniz?

– …

Dünyamıza yaklaşan tanımlanamayan bir nesne var. Masama düştü. Annem öbür odadan terlik fırlatmış gibi. Hoş geldiniz desem mi? Ayağa kalktım ama selamsız sabahsız çöreklendi masaya. Kır ve gür saçlarıyla her an hırgür çıkaracak sanki. Hele bir başını kaldırsın da! Kılıçlarımı kuşandım. Plevne marşım hazır. Ne oluyor? Omuzları çöktü, boynunu büktü. Nöbetçi öğrenci, onu müdürün odasına çağırdı. Elleri titriyor. Çaya dokunamıyor. Adı neydi? Adım neydi? Saçlarını düzeltiyor hâlâ. Kesin saç taramaktan geç kalmıştır. Ah Hülya Teyze… Hele bir dergâha varayım, soracağım hesabını. Ve hatme sonrası çay ikramlarını… Neyse susayım da o başlasın. Konuşabilirse tabii…

Annesinin parka çıkardığı çocuklar gibi niçin bu denli gülüyor? Sürekli hareket halinde. Hiperaktif mi yoksa? Antidepresan içiyor olmasın! Tövbeler olsun, biz yalnız çorba içeriz hemşerim, deyip kalksam mı? Boyu da kısa sanki. Bizimkisi uzak mesafe ilişkisine döner sonra. Vah vah… Pek üzüldüm bizim Ahmet Amca’ya. Dışarıdan gördüm yeşil türbe, içine girdim estağfirullah tövbe. Dergahımızda aksakallı piri fani. İçeride mahzun kederli. Şu yaşında tutulduğu imtihana bak! Allah imtihanını kolay eylesin desem, kenardan sıvışıversem… Yok yok, ayıp olur. Önce o başlasın en iyisi. Tabii cesareti varsa.

Biz bununla anca buzdolabındaki yumurta ile limon oluruz. Babacığım derviş. Bu ise düpedüz meczup! Form çayıma bisküvi batırır. Kettle’da makarna yapar. Ah ah… Keşke mor ametist yüzüğümü taksaydım. Bak gerildim şimdiden, sinirlerimi zıplattı. Dişlerimi sıkmışım yine. O kadar da plak kullandım. Hepsi para tuzağı. Aaa, diş randevusu ne zamandı? Aygül Hanım’cım elleri pek hafif. Ama klinik çok uzak, dağın başı. Arabayla bile zor çıkıyorum. Araba demişken piyasa hareketli, al-sat işine mi girsem? İyi para var diyordu bizim Sema. Sema dedim de aklıma düştü, bu adam sema yapmayı mı bekliyor? Boynu bükük…

Önce hediyeyi versem tuhaf mı olur? Kitap okuyor mudur? Yoksa sadece kahve yanı fotoğrafçılardan mı! Harflerin kokusunu bilir mi? Kelimelerin yaraladığı kalp, dağlı olur. Bununsa kafası dumanlı. Gönül iklimi de bi’ garip duruyor. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı. Akdeniiiz akşamlarıııı… Öhö öhö… Okuma yazma bilir mi ki acep? Estağfirullah, Allah’ım affet. Ahmet Amca hakkında suizan ettim. Evladı, elbet öğretmiştir. Nasıl da yüzüklerle süslenmiş, heveslenmiş garibim. İşi gücü heva heves… Emmarenin kölesi olmuş, gönlü mutmain değil. Akademisyen birine yakışır mı bu rüzgârgülü? Akşam yemeğe çıkarsam sokak lambası gibi parlar. Gündüz fakülteye gelse, araştırma konusu olur. En iyisi bir başkasının yüksek lisans tezi olsun, ben usuldan Hegel’e döneyim…

Bu haber toplam 248 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim