Aslında düşüncenin mecrasına koşut (muvazi) bir akış sürecini izleyen sanat, duygu ve duyarlığa bağlılığı nedeniyle, kimi zaman kendi mahiyet ve niteliğine içrek olmayan birtakım iktidarlar, güçler ile kesişmek durumunda kalabilmektedir. Duygu ve duyarlığa aşırı bağlılığı ağır bastığı zamanlarda sanat, bir tür iktidar, güç sarhoşluğuna kapılabilir ve bunu bir amaç şeklinde öngörme yanılsaması yaşayabilir de. Sanattaki ibda, deyim yerindeyse, “yaratma” devinimi, farkında olunamayan bir iktidar cezbesinin çekiciliğini öne çıkartabilir. Bu durum, gerçek anlamda sanatın mahiyet ve niteliği konusunda göreceli, kimi zaman yanılsamalı bir değerlendirmeden ve kavrayıştan kaynaklanır.
Bu türden değerlendirme ve kavrayışların, iktidar ve güç olgularına bakarak sanatı tanımlamaya, ona kendi dışında oluşmuş bir anlam kisvesi giydirmeye çalıştıkları sıkça görülen bir tutumdur bizde.
Siyaset alanında ortaya çıkan iktidar ve güç olayının son onlu yıllarda düşünce, özellikle sanat alanında tam yansıması bulunmadığı şeklinde bir tespit yapma çabasının öne çıktığı görülmektedir. Birtakım iktidar, güç gruplarının etkinliğine bakılarak sanatın mahiyet ve niteliği konusunda, gerçekten birbirleriyle bağlantısız, hatta birbiriyle karşıt unsurların bir arada değerlendirildiği görülmektedir. Örnek olarak da Batı dünyasında köklü bir dönüşümde etkili olmuş bulunan “burjuvazi” sınıfının kendi konumuna uygun bir sanatı oluşturduğu, bizdeyse “burjuvazi”nin böyle bir süreci gerçekleştiremediği biçiminde bir genelleme yapılmaktadır. Tabi, bu yapılırken birtakım öntakılara, mesela “milli”, “İslami” gibilerine yer verilmektedir.
Gerçekte, Ortaçağ Avrupası’nda sınıflı toplum yapısı içinde “üçüncü sınıf” (Tiers Etat) olarak nitelenen sınıfın, Yeniçağların “Burjuvazi”sinin bir anlamda kaynağı olarak Kabul edilmesi mümkündür. Ancak düşünce ve sanatın tam olarak bu sınıfın varlığında neşet ettiği doğru olmadığı gibi, bunların ne anlama geldiğinin bile kavranılamadığı açıktır.
Bu kalıbın Müslüman düşünür ve sanatçının yerinin, işlevinin ve amacının belirlenmesinde yeterli olmadığı bir tarafa, düşünce ve sanatın genel mahiyet ve niteliğinin, en azından belirlenmesinde bile bir hayli noksanlıklar ile malul olduğu söylenebilir. Çünkü düşünce ve sanatın belirgin ve başat niteliği “muhalif olmak”tır.
03.04.2013 Milli Gazete






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.