Savunma metni şudur:
“Birinci Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına
Ankara
Savcılığın bu davada şahsıma itham derecesinde belirsiz, dayanaksız, manasız, hatta lisansız ve okunaksız bir iddiaya 60 yılı geçen hayatım boyunca rastlamış değilim.
Hakkımda ortaya iki söz atılıyor ve bunlar suç olarak gösteriliyor. Demişim ki: “Allah ve Peygamber düşmanımızzız!”
Demişim ki: “Allahın selameti üzerinize olsun…”
Zaten seslerin üst üste tedahül ettiği ve ortaya kurbağa dili bir deli saçması çıkardığı teypte, zahir, bu kelimelerden başka hecelenebilecek bir şey yoktur ve bu bakımdan vukuf ehli benim hakkımda susmaktan başka bir şey yapamamıştır.
Savcının her halde ruhi bir kekeleme yüzünden vücut veremediği, lisana bile dökemediği cümleyi biz tamamlayalım:
Demiş olsak ki, “Allah ve Resulünün düşmanları düşmanlarımızdır.” Haydi, demiş olalım. Böyle bir söz kimi ve neyi hedef tutar? Kim ve ne, bu sözü üzerine alabilir? Kanunun hangi maddesinde böyle bir cümlenin suç belirttiği gösterilebilir? Yüksek Mahkeme bana, “Allah ve Resulünün düşmanlarını tayin et” emrini verse, topyekün inkarcıları, maddecileri, komünistleri, putperestleri, sapık inanç sahiplerini gösterebilirim. Böyle mücerret bir teşhis kendilerinin Allah ve Resul düşmanı olduğunu iddia edecek fertler ve rejimlerden başka kimler ve neler tarafından suç sayılabilir? Savcı, böyle bir cümleyle hakaret gördüğünü iddia edebilecek ve onu üzerine alacak kim ne varsa göstersin de biz de ona göre cevap verelim.
Mantık ve selim akıl ancak bu kadar rencide edilebilir.
“Allahın selameti veya selamı üzerinize olsun” cümlesi üzerindeyse herhangi bir müdafaayı zaaf ve küçüklük sayarım. Evet, Allahın selamet veya selamı muhterem mahkeme heyeti de dahil bütün müminlerin üzerine olsun.
Eğer savcı 163’üncü maddenin hususi fıkrası gereğince iki kere “Allah” ve bir kere “Resulü” demeyi –ki o mukaddes isimleri günde bin kez anmak isterim- din hislerini istismar kabul ediyorsa, ona da cevabım kılıç gibi kesici ve sırf kanun mantığı ile akan suları durdurucudur:
Allah ve Resulünü sevmek ve övmek kanun nazarında suç olmadığına göre benim şahsi menfaat yönünden böyle bir istismara kalkışmam, ancak Milli Nizam Partisi’nin (altını ben çizdim-İK) üyesi bulunmak veya duhuliye ile girilen bir yerden kazanç payı almakla kabildir. Bense, topyekün azasının da böyle bir istismardan münezzeh olduğunu inandığım partinin ne üyesi oldum, ne de parti umumi masraflarından bir fincan kahve içtim.
Yüksek ve selim idrak ve takdiriniz önünde fazla sözü abes sayar ve beraatımı dilerim.”
22.05.2013 Milli Gazete































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.