Bazen inanç ilkesi, bazen ahlâk kuralı, kimi zaman örf-adet şeklinde belirir. Mesela bugünkü ceza kanununda “zina”nın suç olarak düzenlenmemiş olması, inanç, ahlâk, örf-adet veya kültürel değer açısından tasvip edildiği anlamına mı gelir? Ya da “reel-politik” riyakârlığı yönünde, mesela “devlet” diye tanımlanan varlığa hukukun meşruiyet verirken sağladığı “hâkimiyet”i, fiili sapmalar ile ihlal etme girişimleri, belki “kanun” şekline sokulabilir, ama hukukun saf mahiyetinin kabul edeceği anlamına gelmez. Yani hayatın içinde olan, hayatı belirleyen, ondaki canlılığın bizzat kendisi olan şey, eş deyişle hukuk, bu türden lekeleri, sapmaları, uygunsuz karışımları benimsemek şöyle dursun, er-geç onları ayrıştırır, ayıklar ve dışa atar.
İnsanın varlığını kurup oluşturan özleri, değerleri, doğruları, iyi ve güzel olanları ifade ederken, tezahür ettirirken, hak-haksızlık, adalet-adaletsiz, insan haysiyeti ve onuru şeklinde tanımlıyor ve nitelendiriyoruz.
Görünen o ki, bugünkü olaylar ve durumlar hukuk ile kanunun, yani gücün, insana ait olan ile olmayanın tercihi şeklinde bir dönemeçte durmaktadır.
20.03.2013 Milli Gazete































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.