Kırk Güzel İnsan-27 / Fahri TunaMalatyalı Şair-Yazar Nilüfer Zontul Aktaş;‘Bir Namazın Kalbinden Geçmeli Çocuk’umuz O Bizim
Bizler, yani doğum tarihi dokuz yüz elli, altmış, hatta yetmişlerle başlayanlar, Dedem Korkut Kuşağıyız diyebiliriz. Bebekken kundaklara sarılmıştık, etamine yeşil mavi sarı süslerle işlenmiş minnacık yastıklarımız, ağaç işlemeli oymalı süslemeli beşiklerimiz vardı. Uyusun da büyüsün, vatanına hayırlı evlat olsun ninnileriyle açıldı dünyaya kulaklarımız, Yunus Emre’nin Şol cennetin ırmakları / Akar Allah deyu deyu ilahileriyle açıldı dünyaya gözlerimiz.
Şanslı nesildik biz gerçekten; dedelerimizin ninelerimizin dizlerinde gözlerinde sözlerinde büyüdük: Televizyonun icadı öncesinin zenginliğini yaşadık, ılgıt ılgıt masal masal rüya rüya. Gaz lambasıyla aydınlatılan, hayal gücünü kışkırtan masalsı odalarda; kâh ahşap işlemeli tavanlara bakarak, kah ocakta yanmakta olan meşe odunun çıtırtı ve ışıltılarına dalarak… Elbette tadına doyulmaz kış gecelerinin keyfiyle.
Şimdiki nesiller nereden bilebilir, dedemizin anlattığı masallarla kaç gece Kafdağı’nın ardına misafirliğe gittiğimizi; nereden bilebilir süt beyaz başörtülü ninelerimizin anlattığı masallarla kaç kez Keloğlan olduğumuzu…
Hikmet, irfan, edep, dürüstlük, yardımlaşma, tevazu öğrendiğimiz, kıssadan hisseler çıkarttığımız Dedem Korkut masallarındaki anamızın ak sütü kadar temiz duru helal Türkçemizin doyulmaz lezzetini nereden bilebilir bugünün gençleri.
Evet, farkındaydık; Milenyuma girerken Dedem Korkut rahmet-i Rahman’a uğurlanmıştı. Ninniler ilahiler bilmece bulmacalar gökdelenlerin dünyasında, sanal âlemin gürültüsünde can çekişiyorlardı; biliyorduk, görüyorduk.
Olsundu; biz muhabbet medeniyetinin, irfan medeniyetinin, hikmet medeniyetinin çocukları değil miydik? Kayboldukça bilinen, aradıkça bulunan estetik medeniyetinin çocukları değil miydik? Yüreklerimize su serpecek, gönüllerimizi serinletecek, akıllarımızı hikmetleriyle zenginleştirecek çağdaş bir aksakal, sesinde sözünde yüzünde kaybolup gideceğimiz bir ulu ana çıkamaz mıydı? Elbette çıkabilirdi. Çıktı da.
Nilüfer Zontul Aktaş, Malatyalı bir şair yürek; hassas, zarif, naif. Yirmi yılını çocukların eğitim ve öğretimine adamış örnek, fedakâr, çalışkan bir eğitimci. Henüz kırk dördünde olmasına rağmen, hep ilkokul öğrencileriyle haşır neşir olmasından olmalı, kendisini hep anne, en çok da nine görmüş, duymuş, hissetmiş; bütün çocukların, ülkemizin, insanlığın, geleceğin bütün çocuklarının Ninem Korkut’u olmuş. Rengârenk gönül coğrafyasından öğütler derlemiş onlara, buket buket, mısra mısra, kelime kelime.
Onu ilk Facebook’tan keşfettim ben birkaç sene önce. Birbirimizin farkındaydık paylaşımlarımızdan elbette. Bir süre sonra Kayseri’de yaşayan ve tabii yüz şairin yetmiş beşi gibi Maraşlı olan, altın kalpli, altın sözlü, altın dizeli kardeşim Ayşe Akpınar’a misafir olmuştu; Ayşe’nin paylaşımlarında görmüş; güler yüzü, güleç gözü, güleç sözü daha bir dikkatimi çekmişti onun. Çağımızda en çok eksiğini çektiğimiz duygu olan; ‘insan kalma/insan olma’ özelliği fotoğraflarından dışarıya fışkırıyordu adeta. Elbette bir şiir programına davetliydi; izledik fotoğraflardan; orada onlarla gibiydik. Öyle sıcak, içten, imgesel cümle ve duygularla anlatıyordu ev sahibini ve kayseri misafirperverliğini.
Kayseri’den Ayşe’lerden konuştuk; bu güzel iletişimin neticesinde, çıkacak iki yeni kitabının editörü olmamı istirham ediyordu. Böyle başladı Nilüfer Hoca’m, Nilüfer kardeşim, Nilüfer arkadaşımla dostluğumuz. İyi ki de başlamış. O sadece yakın çevresini, tanıdıklarını, Malatya’yı değil sadece, Türkiye’nin dört bir yanından tanıştığı herkesin gönlüne, dünyasına, hayatına; güzellikler, dizeler, hikmetler katan bir cesur yürek, bir gülen yüz, bir kalbe dokunan dua.
‘Ninem Korkut’ ve ‘Elizya’ kitaplarının hazırlığı sırasında gün aşırı görüştük konuştuk mecburen. Gün geldi şifahiyeden vicahiyeye çevirdik dostluğumuzu. Sofralarına konuk ettiler bizi. Tatlı dili güler yüzü kadar ‘elinin de lezzetli’ olduğunu fark ettik, fethettik, şahtettik kardeşimizin.
Tanıdık sorduk soruşturduk, kimdir kimlerdendir bu ‘gamzeli yüzlü gamzeli sözlü gamzeli gönüllü’ hanım; Darendeli bir Zontulzâde imiş meğer. İsmi Darende ile özdeşlemiş, ilçenin üç beş sevilen simasından fotoğrafçı Mevlüt’ün torunuymuş. Sanat aşığı Halit Usta ile şefkat abidesi Fatma Hanım’ın beş çocuğunun en büyüğü. Hepsi okumuş çocuklar; Nilüfer Hoca Biyoloji öğretmeni, Yalçın polis, Coşkun Aselsan’da elektronikçi, Gülşen Sosyoloji öğrencisi, Sezgin fizik tedavi doktoru.
Bakmayın onun sayısalcı, matematikçi, biyoloji öğretmenliği çıkışlı olduğuna. O yaklaşık yirmi senelik sınıf öğretmeni; işin başını sağlam tutmuş: İlkokulda temel sağlam atılacak ki sağlam binalar yapılsın değil mi ama… Hem şiirinde, hem Ninem Korkut’taki hikmetli sözlerinde, hem de bizzat şahit olduğum öğrencilerine ders anlatışında sayısalcı yanını bol bol kullanıyor zaten. Hatta onu sınıfında öğrencileriyle sarmaş dolaş ve onlara ölümsüz nasihatler verirken görünce; içimden “Nilüfer Hocam sen meğer sınıfında her gün Ninem Korkut’muşsun!” demek geçti, yalan yok.
Vakar ve denge abidesi Damat Alaattin Paşa’mızla evli Nilüfer kardeşimiz. Damadımız da Matematik öğretmeni. Rabbim dört güzel evlat bağışlamış bu örnek aileye: Furkan İnşaat mühendisliği öğrencisi, üniversite kapısındaki Cevher pdr okumak arzusunda, lise ikideki Ömer Tarık mimar olacak inşallah. İlkokul dörtteki Melike’ye gelince; o evin prensesi; ne evin, apartmanın, sokağın, mahallenin, okulun, Malatya’nın. Üstelik bizim evin de: Bir hikâye yazmış geçenlerde, üf üf… O evden bir yazarın daha çıkacağı şimdiden garanti.
Şiiri ne kadar imge yüklü ise ne kadar duygu yüklü ise ne kadar doğa yüklü ise bir o kadar da didaktik bulunabilir; ama küçük bir mazereti var Nilüfer Hoca’mızın, hoş görmelisiniz; o yirmi senelik sınıf öğretmeni. Öğretmek işi, mesleği, hayatı yahu…
Kitaba da adını veren Elizya şiirini ayrı bir severim Nilüfer Hanım’ın. Ama bir şair bir dizeden ibaret olacaksa eğer, Nilüfer Zontul Aktaş, naçizane bana göre; “bir namazın kalbinden geçmeli şimdi çocuk”tan ibarettir.
Pek bilinmez; inanılmaz projeci öğretmendir o. Her biri, ulusal boyutta ödülü hak eden özgün projelerdir üstelik. ‘Kırmızı hayatın rengi olsun, ölümün değil’ sloganlı, barış, kardeşlik ve çocuk temalı projesinde Rasim Özdenören’den Yavuz Bülent Bakiler’e, Ali Haydar Haksal’dan Sadık Yalsızuçanlar’a, D. Mehmet Doğan’dan Hüseyin Su’ya, Nurullah Genç’ten Şakir Kurtulmuş’a, Adem Turan’dan Özcan Ünlü’ya, Bahtiyar Aslan’dan Müştehir Karakaya’ya… birbirinden ünlü ve değerli kırk dört şaire, öykücüye, denemeciye yazı yazdırtmış, akabinde Malatya’da çocuklarla buluşturmuştur. Bu projede, çorbada, tuzumun bulunması da benim için bir başka mutluluktur, orası ayrı. Malatya’da lügatte kim ‘proje’ ibaresini okusa akla ilk gelen odur desek inanın mübalağa yapmış olmayız.
Aslında hayatta en zor şey; bir şeyi istikrarla, sabırla aylarca yıllarca periyodik olarak yapabilmektir. İşte Nilüfer Hanım kardeşimiz Vuslat TV’de aylardır, yıllardır sabırla, başarıyla, zenginlikle “Naz’lı Esintiler” adlı edebiyat programını her cumartesi ekrana getirmeyi başarabilen ender kahramanlardan. Üstelik taşra televizyonculuğunun kıt imkânlarıyla, parasız pulsuz çulsuz. Ama hep ileri, daha kaliteli, daha başarılı şekilde…
Çok az insan gördüm bir koltukta iki karpuz taşıyabilen şu hayatta. Nilüfer Hanım iki koltuğunda dört karpuzu birden taşımayı başarabilen ender kahramanlarımdan benim: Öğretmenlik, yazarlık, televizyonculuk, özgün proje üretip başarıyla uygulamak. Ha unutmadan; bir de bunlara ek olarak dört çocuklu bir ev de var, onu başarıyla yönetmek…
Nilüfer Zontul Aktaş bizim ‘on parmağında on marifet’ bulunan kahramanımızdır.
Nilüfer Zontul Aktaş bizim ‘atom karınca’mızdır.
Nilüfer Zontul Aktaş bizim ‘Ninem Korkut’umuzdur.
Nilüfer Zontul Aktaş bizim ‘güleç sözümüz, güleç yüzümüz, güleç özümüz’dür.
Nilüfer Zontul Aktaş bizim ‘birleyen, bütünleyen, birleştiren’ ismimizdir.
Nilüfer Zontul Aktaş bizim için ‘İslâm güzel ahlaktan ibarettir’ ilkesinin yaşayan anıtıdır.
Nilüfer Zontul Aktaş ‘bir namazın kalbinden geçmeli şimdi çocuk’umuzdur.
Hem çocuğumuz, hem namazımız, hem de kalbimiz.
Namaz kalpli çocuğumuzdur o bizim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.