• İstanbul 19 °C
  • Ankara 21 °C

Kudüs’e sahip çıkmak Müslümanların boynunun borcudur.

Fatma Gülşen KOÇAK

ABD ve İsrail’in Yüzyılın Anlaşması adıyla deklare ettikleri ihanet planına karşı haklı tepkiler devam ediyor. Müslümanların arasına nifak sokarak onları ihtilaflı meselelerle meşgul eden küresel güçler coğrafyamızı talan etmeye mukaddes topraklarımızı kirli ayaklarıyla çiğnemeye devam ediyor. 

Bütün güçlerini İslam aleminin paramparça oluşundan alan emperyalistlere karşı bir ve beraber olmak gibi bir mecburiyetimiz var. Aksi takdirde şehirlerimizi ülkelerimizi işgal etmeye devam edecekler. İhanet anlaşması Filistin’i ve Kudüs’ü Müslümanlardan koparmanın adıdır. Bundan sonra her gün Gündemimiz Kudüs olmalı Kudüs’e dair Stratejilerimiz çoğalmalı. Haksızlığa sessiz kalınırsa bu çağın Müslümanları büyük vebalden kurtulamaz.

Kudüs çalışmalarıyla yakından tanıdığımız Yazar Musa Biçkioğlu ile İhanet Anlaşmasını ve Kudüs’ü bekleyen tehlikeleri konuştuk.

Fatma Gülşen Koçak

ABD ve İsrail, Yüzyılın Anlaşması ile neyi amaçlamaktadır?

Kudüs ile ilgili egemen güçlerin niyetini anlamak adına önemli bir soru, önemli bir nokta bu. Aslında İsrail siyasetinde de bunu çok rahat bir şekilde görebiliriz. Dini manada Kudüs’e belki aşırı ehemmiyet vermeseler dahi siyasiler, dindar ekibin veya toplumun tatmin edilmesi açısından Kudüs ile ilgili siyasetlerine önemli bir yer ayırırlar. Bu İsrail’in siyasetinde önemli bir yer tutar. 1948 öncesinde de bu böyleydi. İsrail kurulduktan sonra da aynı şeyi söyleyebiliriz. Netanyahu döneminde de bu böyle olmuştur. Ayrıca Netanyahu dindar olarak adlandırılmaz. Şimdi Netanyahu ile Amerika Başkanı’nın ortak bir sorunları var. Trump’ın azledilme gibi bir sorunu var. Öyle bir süreç işliyor şu anda. Netanyahu’nun da yolsuzluk iddialarıyla başı dertte. Bir de siyasi istikrarsızlık var şu an İsrail’de. Üçüncü kez seçim yaptılar, hükümeti seçemiyorlar. Mart ayında tekrar bir seçim yapılacak. Başarısız olma ihtimali elbette ki var. Netanyahu’nun yolsuzlukla başı öyle dertte ki dokunulmazlığının oylanacağı bile gündeme geldi. Hatta bir toplantıda dokunulmazlığın kaldırılması oylanacaktı, Netanyahu oylatmadı. Velhasıl sorunlu bir dönemden geçiyorlar.

 

Bu hain anlaşma ile bir anlamda kendi siyasi geleceklerini mi kurtarıyorlar?

 

Kesinlikle. Bu anlaşma ile bir taşla iki kuş vurulmuş oldu. Birincisi Netanyahu’nun oyları arttı. Bir gün sonra hemen hızlı bir kamuoyu yoklaması yapıldı ve Netanyahu’nun oylarında artış gözlendi. Trump açısından ise dindar olmadığı halde Kudüs ile ilgisini, siyaset gerekli kılmıştır.  Yahudilerden de oy alıyordu Trump ve bu hamle ile o da azledilme sürecini atlatma ve bir sonraki seçimlerde oyunu artırmak adına evangelistlerin oyuna ihtiyacı var Trump’ın. Artı bir durum daha var. Evangelistlerle birlikte Trump bu planı kabul etmekle Amerika’daki Yahudi lobisinin desteğini almış oldu. Tabii ki dindarlık açısından önemli bir şey bu. Dindarlıkla ilgisi olmayan Trump elbette siyaset için bununla ilgilendi. 

Hiristiyanların Kudüs’e bakışı nasıl?

Dindar olan Hristiyanlar için Kudüs ile ilgilenenler iki kesime ayrılır. Ortodoks ve Katoliklerin tutumu ile Evangelistlerin tutumu farklıdır. Ortodoks ve Katolikler Kudüs’teki herhangi bir farklı egemenliğe tahammülü ve müsaadesi yoktur. Çünkü Hristiyan itikadına göre Baba, Oğul ve Ruhül Kudüs üçlemesine göre Hz. İsa Kudüs’te çarmıha gerdirilerek öldürülmüştür ve onu çarmıha gerenler Yahudilerdir. Hz. İsa Hristiyanların tanrısıdır. Düşünelim ki bir dinin tanrısını çarmıha geren başka bir dinin mensubu olan Yahudilere Kudüs verilir mi? Onların düşüncesi bu yöndedir. Avrupa dünyası hiçbir zaman Yahudilerin Kudüs’teki egemenliğini hazmedemez. Çünkü Yahudiler Tanrı İsa’yı çarmıha germişlerdir. Günümüzde de aynı tutumu sergileyecekleri kanaatindeyim. Evengelistlerin durumu ise farklıdır. Onlar Tanrı’yı kıyamete zorlama kanaatine sahiptir. Tanrı’nın kıyameti koparabilmesi için de ciddi bir kan dökülmesi gerekli. Büyük bir savaş lazım, bu kanın dökülmesi için. Bu savaş da Armagedon yani Kıyamet Savaşı’dır. Armagedon Savaşı’nın gerçekleşeceği yer de Filistin topraklarıdır. Tanrının kıyamete zorlanması için İsrail üzerinden böyle bir çalışma içerisindedirler. Hatta İsrail’den maddi manevi desteklerini esirgemezler. Evangelistlerin fikriyatı özet olarak, Tanrı’nın kıyamete zorlanması, Mesih’in gelmesi ve Tanrının Egemenliğinin sağlanması için gereken her şeyin yapılması üzerinedir. Yahudiler ile ilgili hesabı da sonra görürüz düşüncesindeler. Önemli olan ilk merhaleyi aşmaktır. Dolayısıyla Evangelistlerin Kudüs’teki tavrı Yahudilerden yanadır. Oradaki taşkınlığın devam etmesinden yanadır. Armagedon Savaşı olana kadar bunu böyle sürdüreceklerdir.

Kudüs’ü Müslümanlar nasıl kaybetti? Bu sürece nasıl gelindi?

9 Aralık 1917’de Osmanlı birlikleri ahitname ile Kudüs’ü İngilizlere teslim etmişlerdir. Osmanlı birlikleri Kudüs’ü savunamadıkları için değil Kudüs’ün tahrip olmasından dolayı Kudüs’ü teslim etme kararı almışlardır diye geçer ahitnamede. Zira Kıyamet Kilisesi ve El Aksa mescidi bulunmaktadır.16 Aralık’ta da bir saldırı düzenlenmiş ve başarılı olunamamıştır. 1917 itibariyle İngiltere işgali altına girdi ve 1948 itibariyle İsrail Devleti’nin kuruluşu sırasında Ürdün sınırlarına dahil etti Kudüs’ü. İsrail kurulduğunda Kudüs’ün batı yakasına yerleşti, Eski Kudüs’e. Manevi olarak anlam ifade eden Kıyamet Kilisesi, Mescid-i Aksa ve Suriçi denilen Kanuni Sultan Süleyman’ın inşa ettirdiği surların bulunduğu bölgeye yerleşmişlerdir. 1967 yılında 6 Gün Savaşları sonunda İsrail Kudüs’e girdi. Kudüs’ü işgal etti. 1994 Oslo Görüşmeleri’nde Ürdün büyük bir ihanet etti. Şerif Hüseyin’in ihanetinden sonra İsrail lehine o topraklardan feragat edildi ve Kudüs İsrail’e bırakıldı. Dünya ve Egemen güçler hala işgal statüsüne tabi olduğunu kabul ediyorlardı, müstakbel Filistin Devleti’nin Başkenti olarak kabul ediliyordu ancak 1980 yılından bu yana İsrail Kudüs’ü başken olarak kullandığını ilan ediyor. Parlementoyu Kudüs’e taşımışlardı. Bakanlıklar, Başbaklanlık Kudüs’teydi. Anayasaya bir madde eklenmişti. “Kudüs, İsrail’in daimi ve değiştirilemez başkentidir.” Dünya kabul etmese de İsrail Kudüs’ten yönetiliyordu. Kudüs’ün batısı doğusu meselesi var ama neticede Kudüs’ten yönetilmeye devam ediyor.

 İsrail Kudüs’ü fiilen başkent olarak mı görüyor?

Amerika’nın büyükelçiliği Kudüs’e taşıması da yine çok büyük ses getirmiştir. Konsoloslukları Kudüs’te olsa da büyükelçilikler Tel-Aviv’deydi. Batı ülkelerinin neredeyse tamamının büyükelçiliği Tel-Aviv’de ama Amerika kabul ve teyit edercesine büyükelçiliği Kudüs’e taşıdı. Şu an fiili manada Kudüs İsrail’in başkentidir.

 

Kudüs’teki Filistinliler hangi sorunlarla baş başa bırakıldı?

 Filistinlilerin ciddi sorunları var. İsrail anayasasına tabiiler. Geçici kimlikleri var. Kudüslülere has bir kimlik. Bu kimliği kaybeden Kudüs’te yaşama hakkını yitirir.

Kudüs’teki Müslüman nüfusun Kudüs dışarısında kalmasının ve azalmasının bir sebebi de Utanç Duvarı dediğimiz o duvarı Kudüs’ün içinden itibaren örmeleridir. Filistin Devleti diye tanımlayacakları Müslüman milleti Kudüs’ün dışında bırakmaya yönelik inşa edilmiş devasa bir duvardır. Demografik yapı ile bu şekilde oynadılar. Zaten Kudüslülerin evlerinin yıkılma sorunları, siyasi hakları ile ilgili problemler hâlâ devam ediyor. Yakında İsrail vatandaşı olan Arapların vatandaşlık haklarının elinden alınacağı da söz konusu.

 

Mescid-i Aksa’nın durumu nedir?

Mescid-i Aksa ile ilgili özel bir şey söylemiş olayım. Mescid-i Aksa, Ürdün Vakıflar İdaresi’ne bağlıdır. Oradan yönetiliyor. Ancak İsrail istediği zaman Mescide girebiliyor, istediği tacizi yapabiliyor. Hatta istediği gibi hafriyat yapıyor. Dünyanın meşhur yetkin kuruluşların arkeolojik kararlarına da uymayarak Mescid-i Aksa çevresinde arkeolojik çalışmalar yapmaya devam ediyor.

İslam Dünyası Yüzyıl Anlaşması ile ilgili nasıl davranmalı?

Katiyyetle reddetmeli. Reddetmekle kalmamalı, bunun hesabını da sormalıdır. Bu bir gasp planıdır. Kendi koydukları kural kanun, uluslararası kurallara uymama halidir. Neticede “modern, medeni” dünya neye uyacak, ölçüt ve kıstaslar ne olacak, bunları kim durduracak? Sürekli koydukları kuralları bozan kendileridir. İsrail elinde olan %5,6 araziye rağmen %58 toprak tanımlandı. Oslo’da imzaladığı anlaşmayı bugün ihlal etmiş olmuyor mu? Son haritamız dediği sınırları 100 yıldır her fırsatta genişletmiyor mu? Her zaman Filistinlilerin haklarını gasp etmenin yollarını aramışlardır. Olan budur. İslam Dünyası bunları gündeme getirmeli. Bu bağlamda katiyyetle bunu reddetmeli ve geçmişin hesabını sormalıdır. Hesabı sorulmadan bu sayfanın kapatılması imkansız bir durumdur.

İslam Dünyası’nın bir Kudüs Planı var mı?

Evet, önemli bir soru. İslam Dünyası bugün maalesef Kudüs’ün ne olduğunu bilmeme gibi bir sorunu var. Dolayısıyla hiçbir planımız yok. Hiçbir planımızın olmadığı uğradığımız akıbetlerden de belli oluyor. Yahudilerin nüfusu 15 Milyondur, bizim Yahudilerle bir sorunumuz yoktur. Tarih boyunca İslam Ümmeti Yahudileri muhafaza etmiştir, Endülüs’te katliama uğradıklarında Selanik’e, İzmir’e, İstanbul’a biz yerleştirmişiz. Dolayısıyla 1492’nin 500. Yıl dönümünde Yahudiler ile ilgili bir sorunumuzun olmadığını yine dile getiriyoruz.

Sorunumuz Siyonistlerle diyebilir miyiz?

Siyonistlerle ilgili mutlaka sorunumuz vardır. Bu Siyonist bir harekettir ve Siyonistlerin nerede duracağı belli değildir. Bütün bölgedeki İslam Ülkelerini ilgilendiren bir sorun teşkil ediyor. Vadedilmiş dedikleri topraklar Fırat ile Nil Nehri arasıdır. Yani bir bakıma Anadoluyu da bir çok İslam Ülkesini de çokça ilgilendiriyor. Buna dair planımız projemiz yok ne yazık ki. Sadece slogandan ibaret tepkilerimiz var. Böyle yol almamız mümkün değil. Mutlaka İslam Dünyasının uzun vadeli programlar yapması gerekiyor. Unutmayalım ki 1897’de Basel’de toplanan ilk Siyonist Kongre’de Filistin topraklarında devlet kurulamayacağı kanaatine varıldığında 50 yıl sonrasına planlamışlardır. Gerçekten 50 yıl sonra da planlarının ilk aşamasını gerçekleştirmişlerdir. Bunları dikkate aldığımızda İslam Dünyasının Theodor Herzl kadar da mı çalışmayacağını ne yazık ki görmekteyiz. Kaldı ki dünyayı seven bir topluluğa karşı ahiret ufku olan bir ümmetiz. Bizim büyüklerimizin çizmiş olduğu ufuklardan sadece biz Müslümanlar değil diğer milletler de istifade etmiştir. Bizim de asırlık çalışmalar planlanmalı ve merkezine de Kudüs oturtulmalıdır. Kudüs’ün şöyle bir özelliği var ki Kudüs İslam Dünyası’ndaysa İslam Dünyası onurludur, izzetlidir ve bağımsızdır, güçlü devletlere sahiptir. Mesala Halifeler devri gibi, Emeviler, Abbasiler, Osmanlılar gibi.

Yüzyılın sözde barış planına Filistinlilerin tepkisi ne olacak?

Filistinlilerin bundan önceki bütün sözde anlaşmalara yani gasp hareketlerine tepkisi canla başla olmuştur. Filistinliler Kudüs davaları için her bedeli ödeyen bir millet olduğunu tescil etmiştir. Buna rağmen hak ettiği değeri İslam Dünyasından bulamayan bir halk var karşımızda. Sahiplenilmeliydi bu halk ama sahiplenmekten çok uzağız. Hatta birçok konuda itham edilmektedir neden önceki taksim planları kabul edilmedi vs diye. Bunlar olabilir şeyler değil. Kudüslüler dörde ayrılmış. Kudüs’te yaşayan Filistinliler var. İsrail vatandaşı olan Filistinliler var. Filistin Devletine mensup, Ramallah merkezli Batı Şeria’ya tabi Filistinliler var. Bir de Gazze’de yaşayan Filistinliler var. Maalesef bu dördünün de dertleri birbirinden farklıdır. Hepsi davalarının peşinde bedel ödüyorlar. İslam Dünyasının bunlara reva gördüğü şey sadece yaftalamak, tenkit etmek. Bu dava aslında Müslümanların davasıdır. Kudüs’e sahip çıkmak Müslümanların boynunun borcudur. Her şeye rağmen mukaddes toprakları savunun bir avuç Müslümanın karnını tok edememiş 1.8 milyarlık bir İslam Ümmetiyiz. Bu utanç da bize yeter.

Türkiye’nin Kudüs’ dair  duruşunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Genelde 28 Şubat dönemi hariç Türk Hükümetleri Filistin taraftarı bir tutum sergilemiştir. Bunu hükümetlerin düşünce ve görüşleri ne olursa olsun görüyoruz. Tabii bu Erdoğan döneminde dozaj çok daha oturaklı çok daha hak ettiği yere gelmiştir. Bu daha iyi bir şekilde sürdürülmelidir. Tarih boyunca biz hep oradaydık. Kudüs Türk Tarihinin neredeyse en önemli yeridir. Akidemizin en mukaddes yerlerinin başındadır. Bundan dolayı devlet geleneğine sahip bütün hükümetlerimiz Filistinlilerden yana olmuştur. Bu dozaj yeni yerine oturmuştur. Mevcut haliyle Türkiye’ye olan düşmanlığın bir sebebi de budur. Türkiye’nin doğru kararını kabul etmeyişlerindendir. İsrail’in tekerine çomak sokuyor oluşumuzdandır. Türkiye’nin tarihsel sorumluluğundan vazgeçmeyeceğini, bunu daha da ileriye taşıyacağını düşünüyorum. Diğer İslam ülkeleri için de, kendileri yapamasalar da Türkiye’nin etrafında bir gün toplanacaklardır. Unutulmasın ki 1967’de İsrail Filistin’i işgal edip Kubbetü’s Sahra’ya İsrail bayrağını diktiğinde o bayrağı oradan indiren İsrail’in Kudüs Konsolosu (rahmet ve minnetle andığımız) Ali Refik İleri’dir. O misyon dün vardı, bugün de var. Yarın daha da ileriye taşınacak inşallah.

03.02.2020 Yeni Akit

Bu yazı toplam 771 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim