• İstanbul 17 °C
  • Ankara 20 °C

Kurban'la idrakimiz dirilir!

Kurban'la idrakimiz dirilir!
Kurban Bayramı’na ulaşmış olmanın sevinci içindeyiz. Bu sevincin ‘diriltici bir ölüm’ hadisesiyle şekillenen bir şükür ibadeti şeklinde neş’et ettiğini biliyoruz.

Tam da bu bilinç noktasında, aklımıza “Kurban” merkezli hakikatli yazılara göz atmak geliyor. Zira son yıllarda gavur üslubunda yazılan metinlerin kirleticiliğini bir şekilde bertaraf etmek istiyoruz.  İşte, karşımıza üstadımız Sezai Karakoç’un “Kurban” başlıklı diriltici yazısı çıkıyor. Aşağıdaki “Kurban” yazısı, üstadın “Dirilişin Çevresinde” (Diriliş Yay., 4. Bas., İst., 1988, s. 11-13) kitabından alıntılanmıştır.


Yün yumuşaklığı, yürek yumuşaklığı

Her gün salhanelerde hayvanlar kesilir, ölü hale gelirler. Biz biliriz. Ama bilmiyor gibiyizdir. Daha doğrusu, sanki kasaptan alınan bir kilo et, bir canlıdan, onu ölü haline getirmek bahasına alınmış bir parça değil de, bir kilo şeker, bir kilo sabun gibi bir cansız eşyadır. Bütün yıl böyle gider de, yılda dört gün, kurban bayramı günleri durum değişir birden. Şehir baştanbaşa, her köşeden alev gibi çıkan koyunlarla donanır. Kınalı yünleriyle yollar bir yumuşaklıkla döşenir. Yalnız yün yumuşaklığıyla değil, yürek yumuşaklığıyla da. Sanki yollar yünle kabartılmıştır, yürek de kabarmıştır. Artık et ayrı şey, canlı hayvan ayrı şey değildir. İkisi birleşmiştir.

Şehrin çeliğine kanınızla su vermeğe geldiniz

Ey, dağların nefis ve saf havasında yüze yüze gelişen mübarek yaratıklar, hoş geldiniz. İnsan ihtiraslarının ve şeytan soluklarının köşe taşlarını kararttığı şehre hangi haberi getiriyorsunuz? Meta olarak canlarınızı koyduğunuz ulvî pazar kutlu olsun. Ayrıldığınız kuzulara, bıraktığınız dağlara, arkanızda kalan ovalara ve yollara, gökten ışık insin. Din uğruna canı feda etmenin canlı sembolleri, şehrin çeliğine kanınızla su vermeğe geldiniz.

İşte şehrin her alanında, Kurban Bayramında gördüğümüz kurbanlık hayvanlara içimizden aşağı yukarı böyle söylemeyi geçiririz. Ve işte Kurban Bayramındadır ki, Allahın bir yaratığının günübirlik bir akıntı halinde öbürü yaşasın diye hayatını verdiğini ve buna sessizce katlanacak şekilde ayarlanmış olduğunu görüyor ve anlıyoruz.

Şehri ve bizi zapt eder, feth eder

O gün, kurbanın günüdür. Kanıyla, sallanan gövdesiyle, tuzlu etinin şekersi tadıyla, derisiyle, tüyüyle… Sesiyle… O gün, çubuğuyla, bir kurban adayı hayvana sertçe buran bir sürücü, alelâde günlere göre, bizde çok daha büyük bir tepki doğurur. İçimiz: “Başımıza vursa daha iyi” der. Acıma duygumuz, keskin bir koku gibi yayılır ortalığa. Kurban, kimseden bir şey istemeden ve her şeyini vererek, şehri ve bizi zapt eder, feth eder.

Her Müslüman denemiştir: Kurbanın eti farklıdır. Adeta, her günkü ete benzemez. “Bu sizin inancınızdır ki, size öyle gösteriyor” diyecekler bize. Doğru. Biz de zaten onu söylüyoruz. Her gün kesildiği halde kılımız bile kıpırdamayan, hatta hiç kesilmiyorlarmışçasına kesilmelerinden habersiz davrandığımız, etleri onlardan değil de bir maden ocağından geliyormuşçasına kayıtsız davrandığımız bu kutlu yaratıkların, yalnız bayram günüdür ki, çektikleri çileyi gösterir bize. Bunun üzerine düşünürsek, bu gündeki bu değişikliği açıklayacak unsurlar arasında belli başlı iki unsurun ağır bastığını görürüz:

Devamı: https://www.dunyabizim.com/alinti/kurban-la-idrakimiz-dirilir-h4921.html

Bu haber toplam 456 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim