• İstanbul 22 °C
  • Ankara 27 °C

Lozan anlaşması başarı değildir

Fatma Gülşen KOÇAK

Prof.Dr. Refik Turan ile Lozan Anlaşması’nı ve tarihi meselelerimizi konuştuk. Prof. Turan “Lozan Anlaşması kazanılan zaferin oranında bir muvaffakiyet belgesi olmadığı açıktır” dedi.

Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof.Dr. Refik Turan ile Lozan Anlaşması’nı ve tarihi meselelerimizi konuştuk. Prof. Turan “Lozan Anlaşması kazanılan zaferin oranında bir muvaffakiyet belgesi olmadığı açıktır” dedi. 

Öncelikle Tarih Kurumu’nun misyonundan ve kuruluş amaçlarından biraz bahseder misiniz?

Türk tarihini, Türkiye tarihini belgelere dayalı olarak araştırmak, bunu kamuoyuna tanıtmak, yayınlamak ve bu bilgileri yaymak kuruluş amaçları arasındadır. Bu çerçevede kurumun faaliyetlerini şu şekilde özetleyebilirim; Yurtiçi ve yurtdışında yapılmış olan Türk tarihi ile ilgili ve dolaylı çalışmaları yakından takip eder. Bunlara bazen destek verir ve bazılarını da bizzat yaptırır. Öncelikle konuyla ilgili ortaya çıkmış araştırma metinlerinin basılmasını ve kamuoyuna takdim edilmesini sağlar. Mesela kamuoyunda bu yönü çok fazla bilinmez, devlet kurumları içerisinde en çok kitap basan kurum Tarih Kurumu’dur. 

KAZANILAN ZAFERLE ORANTILI DEĞİL

Cumhurbaşkanımızın “Sevr’i göstererek Lozan’a razı ettiler” sözüyle Lozan yeniden tartışılmaya başlandı. Siz Tarih Kurumu’nun başında bir isim olarak Lozan’ı nasıl değerlendiriyorsunuz?

26 Ağustos 1922 Büyük Taarruz askerî harekatı 9 Eylül İzmir’e girilmesiyle büyük bir muzafferiyetle sonuçlanmıştır. Türk halkı ve Türk ordusu başarının sevincini yaşıyordu. Başta Mustafa Kemal ve devlet yöneticileri büyük coşku içindeydiler. Bu olumlu atmosferde Avrupa gazetelerinden Le Soir gazetesi Atatürk’le bir röportaj yapmıştı. Gazete yazarının “muzafferiyetten sonra projeleriniz neden ibaret” diye sorduğunda verilen cevap hayli ilginç ve özgüven doluydu. “Bütün Türk toprakları halas olmadıkça tevakkuf etmeyeceğim (durmayacağım).” “Türk toprakları demekle ne murad ediyorsunuz” sorusuna cevap daha da ilginçti. “İstanbul ve Meriç’e kadar Trakya, Asya’da Anadolu, Musul arazisi ve Irak’ın nısfı” yani Irak’ın yarısı Türk toprağı kabul ediliyordu.

 Mustafa Kemal daha önce Ankara’da yaptığı bir konuşmada Güney sınırlarını Antakya Halep, Deyruzzor ve Musul havalisini içine alan bir şekilde çiziyordu.

28 Ocak 1920’de son Mebusan Meclisi’nin ilan ettiği Misak-ı Millî karalarına göre sınırlar Suriye’de, Irak’ta Kafkasya’da, Trakya’da hedeflenen hakimiyet sahası bugünkü Türkiye’nin sınırlarının çok ötesine uzanıyordu. Gerçekten sadece bu tarihî gelişmeler bile göz önünde bulundurularak incelendiğinde Lozan Anlaşmasının kazanılan zaferin oranında bir muvaffakiyet belgesi olmadığı açıktır. Musul meselesi ve Irak sınırı, Boğazlar meseleleri, 12 adalar meselesi, borçlar meselesi gibi çok temel problemler Anlaşma içinde halledilememiştir. Batı Trakya’nın ve Ege Adaları’nın kahir ekseriyeti Yunanistan’a verilmiştir. Bütün bunlar anlaşmanın çok yarım doğmuş bir anlaşma olduğunu ifade etmektedir. Misak-ı Millî hedefleri ile mukayese edildiğinde Lozan Anlaşması bütün Türk tarihçilerini düşündürecek bir mahiyet arz etmektedir. Lozan Anlaşması muvaffakiyet değildir. 1914 I. Dünya Savaşı öncesi beş milyon kilometrekarelik Osmanlı hakimiyet sahası göz önünde bulundurulduğunda İstiklal Savaşı ve Lozan Anlaşması sonrası kazanılan 760 bin kilometre karelik toprak parçası insanı şükürle beraber hüzünlendiren bir durumdur. Sayın Cumhurbaşkanı, “Sevr’i göstererek Lozan’a razı ettiler” derken, kanaatimizce Lozan anlaşmasının bu noksan yönüne dikkat çekmiştir.

O TAM BİR LİDER

Tarihteki önemli liderlerin liderlik sırlarını da göz önünde bulundurursak, Cumhurbaşkanımızı hangi lider ile eşleştiriyorsunuz?

Cumhurbaşkanımız bir liderdir. İyi başladı, iyi gidiyor ve iyi bitirmesi lazım. Liderlerin birisi diğerine tam benzemez. Her birinin farklı özellikleri vardır. Thomas Carlyle’nın Kahramanlar adında bir eseri vardır. Türkçe’ye de çevrildi. Orada 8 lideri örnek olarak veriyor. Çok enteresandır ki Thomas Carlyle Müslüman değildir. Birinci sıraya yerleştirdiği lider Hazreti Muhammed’dir. Bu Müslümanlar açısından son derece önemlidir. Türk-İslam tarihinde liderler O’nu takip etmişlerdir. Cumhurbaşkanı da çağımızın bir lideridir. Cumhurbaşkanımız sadece 15 Temmuz için değil, başından beri öyledir. 

ABDULHAMİD KÖKLERİNE BAĞLIYDI

Geçtiğimiz haftalarda Abdülhamid Han yine gündemdeydi? Abdülhamid Han’ı büyük kılan özellikler nelerdir?

Sultan Abdülhamid Han’ı büyük kılan özellikler, bence çok bilgili, kararlı, bilgisini süratle kullanabilen, cesur ve en önemlisi köklere bağlı olmasıdır. Köklere bağlı derken, içinden çıktığı Selçuklu-Osmanlı tarih bilinci olan İslam medeniyetinin bütün verilerini kendisine tam anlamıyla bağlamış ve iman sahibi birisidir Abdülhamid Han. Böyle çok özelliği vardır. Bir de Allah nasip etmiş, uzun ömürlü bir iktidara sahiptir. Mesela Yavuz Sultan Selim 8 yıl iktidarda kalmış. Sultan Alpaslan o da 8 yıl liderlik etmiş. Sultan Abdülhamid 33 yıl. Ama hemen yeri gelmişken ifade edeyim, büyük bir lider olmasına rağmen akıbeti iyi bitmemiştir. Biz de bu kötü akıbetin sancılarını yaşadık, dedelerimiz büyük bir buhrana girdiler. Çok şükür ki şimdi ayaktayız. Ama sıkıntılar bitmiş değil. 

Yeni nesillere tarihin sevdirilebilmesi anlamında neler yapılabilir? Tarih öğretiminde yeni bir dil oluşturulabilir mi?

Eğitim öğretim konusunda Tarih Kurumu’nun öncelikle yapmış olduğu çalışmalar kamuya açıktır. Sizin sorunuzdan ben şunu anlıyorum. Yeteri kadar tarih okunmuyor. Tarih alanında üretilmiş olan bilgileri kamuoyuna taşıyamıyoruz. Ben de bu kanaatteyim. Çıkan ürünler ve bilgiler maalesef çok dar bir alana sıkışmış bir vaziyettedir. Bunun kaygısını yönetici olarak biz de taşıyoruz. Kendi içimizde bir tartışma alanı da oluşturduk. Tabii bir devletin, bir kültürün bekası da yetiştirilen çocuklara ve gelecek nesillere bağlıdır. Gelecek nesillerin özellikle tarih konusunda hedef alınması gerekiyor. Tarih bilinci vazgeçilmez bir bilinçtir. Biz onun idrakindeyiz. Tarih Kurumu’nun genel mahiyette tüm okullara hitabı vardır.

Fetö’de her şey var

Terör örgütü demişken, 15 Temmuz’da yaşadığımız bir işgal girişimi var.  FETÖ örgütüne tarihten hangi örgüt daha çok benziyor?

Tabii ki Sayın Cumhurbaşkanının belirttiği Hasan Sabbah’ın Haşhaşiler diye anılan örgütüne çok benziyor. Ama tarihteki hiçbir olay tıpkısının aynısı değildir. Buna da dikkat etmek gerekir. Bazı ana hatlarıyla çok benziyor. En çok benzeyen yönü de “takıyye” yöntemidir. Bu aslında Türkiye’deki genel İslami anlayışta ve genel İslam dünyasındaki İslami anlayışın reddettiği metot ve ilkedir. Ama buna çok uyulmaz. Batınilik itikadında takıyye farzdır. Bir Batıninin, Batıni olmayana karşı takıyye yapması farzdır. Yani itikadi bir dayanağı vardır. Bu anlayış orada kalmadı ve bütün Şia kollarını etkiledi. Takıyye aynı şiddette olmasa bile orada kalmadı ve Ehli Sünneti de etkiledi. Takıyye sığınılan ve zaman zaman da uygulanan bir metot olarak karşımıza çıkıyor. Ama İslam’ın özüyle tamamen terstir. Ben takıyyenin çok daha ağır derecede yaygın olduğu kanaatindeyim. Bu örgütün en temel yöntemlerinden birisi budur. Batinilerde olduğu gibi takıyyeyi kendileri dışındaki herkese uygulaması farzmış gibi gözlenmektedir. Bir de mesela helal-haram kavramları, suç-suçsuzluk, günah-sevap kavramları tamamen kendilerine mahsustur. Öyle anlaşılıyor ki epey bir dini esasları ve nasları kendilerine göre değiştirmişlerdir. 15 Temmuz hadisesini ben hakikaten öyle değerlendiriyorum. En insafsız, en mantıksız, en merhametsiz hareketlerden birisi olarak tarihe geçecektir kanaatindeyim.

Ermeniler  sürekli iftira belge üretiyor

Yine Türkiye’nin başını ağrıtan tarihi problemlerden birisi Ermeni meselesi. Kurum olarak siz neler yapıyorsunuz? 

Ermeni meselesi, tek boyutlu bir mesele değildir. Öncelikle bunu idrak etmemiz gerekir. Ben bunu 3 kategoriye ayırıyorum. Birinci boyutu bilimsel boyutudur. Ermeni meselesini biz tarihi bir olay olarak telakki ediyoruz. Tıpkı diğer devletlerin kuruluşu, yıkılışı, işgaller, savaşlar gibi bir olay olarak telakki ediyoruz. O olaya dair geçmişteki bilgi, belge ve yorumları toplayarak kitaplaştırıyoruz. Ermeni meselesi burada kalmadı, farklı boyutlar kazandı. Özellikle son 30-40 yılda yeni bir çehre kazandı. İkinci boyutu da propaganda boyutudur. Propaganda ile bir olayı olmadık şekilde kamuoyuna aktarabiliyorsunuz ve aktarılması gereken çok elzem bir konuyu da gölgede bırakabiliyorsunuz. Yine olmadık, isnat bir vakayı gerçek gibi lanse edebiliyorsunuz. Bugün özellikle diaspora Ermeni’sinin böyle bir misyon yürüttüğü, pek çok araştırmada da ortaya çıkarıldı. Bazı yalan, isnat ve iftira mahiyetinde birtakım yazılar, belgeler üretip bunu dünya kamuoyuna sunduğu artık biliniyor. Bu gerçek olmayan kara propagandaya karşı sadece bilimle, kitapla, araştırmayla karşı koyamazsınız. Dünyada propagandaya karşı koyma diye ayrı bir branş çıktı. Bu branş çerçevesinde karşı koymak zorundasınız. İşin içerisinde ekonomi kısmı da vardır. Üçüncü boyutu ise siyasettir. Bazı ülkeler, kanunla Ermeni olayını mecliste karar altına alıyor. Diyelim ki, Malazgirt Savaşını Alparslan yerine Romen Diyojen kazandı diye bir karar alabilir misiniz? Buna benzer olmadık şekilde karar alıyorlar. Bu siyasete ne kadar uygundur bilmiyorum ama bilime aykırıdır. İşin böyle bir boyutu vardır. Bu konuda sadece devletlerin meclisleri değil, mahalli meclisler, pek çok sivil teşkilatlar ve en son da dini bir kurum olmasına rağmen Vatikan barışa son derece ters bir kararı aldı. Aldığı karar siyasidir. Hatta meseleye dördüncü boyut da eklenebilir. Bu da terördür. Hınçak ve Taşnak, son dönemde de Asala Ermeni teröristlerin oluşturduğu teşkilatlardır, örgütlerdir. Meselenin içerisine onlar da ilave olmuşlardır. Hatta bazı araştırmalarda ortaya çıkıyor ki, PKK’nın da bu yapıyla yakından ilişkileri vardır. Biz Tarih Kurumu olarak işin bilim boyutuyla ilgilenebiliyoruz. Mesela Ermenilerle ilgili araştırmalar yapanların kitaplarını bastırmanın yanı sıra yakın bir gelecekte Ermeni külliyatı da çıkaracağız. 

 

Kaynak: http://www.yeniakit.com.tr/haber/lozan-anlasmasi-basari-degildir-218094.html

Bu yazı toplam 1251 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim