• İstanbul 13 °C
  • Ankara 13 °C
  • İzmir 17 °C
  • Konya 12 °C
  • Sakarya 14 °C
  • Şanlıurfa 21 °C
  • Trabzon 17 °C
  • Gaziantep 19 °C
  • Bolu 10 °C
  • Bursa 15 °C

Lütfi Bergen'den: Garibanlara Merhamet Yok: Asgari Ücret Kölelik mi?

Lütfi Bergen'den: Garibanlara Merhamet Yok: Asgari Ücret Kölelik mi?
Türkiye’de emek mücadelesi “Asgari ücret köleliktir; kölelik düzenine son” şeklinde ifadelendirdiği bir slogana sarılıyor.

Türkiye’de emek mücadelesi “Asgari ücret köleliktir; kölelik düzenine son” şeklinde ifadelendirdiği bir slogana sarılıyor. Öncelikle bu sloganı “işçi sınıfı”nın üzerinde yükselen bir sömürü-kölelik düzeni kurulduğu yargısından beslendiği için benimsemediğimizi söylemeliyiz. Bizim başka yazılarımızda işçi-sermaye ikilisinin esnaf/zenatkâr/köylü işletmeleri ezdiği ve sömürdüğü şeklinde analizlerimiz olmuştu. İkinci olarak, “gündelikçi” emek ile “mevsimlik tarım işçiliği” emeğinin bu slogan ekseninde yeri ne olacaktır? Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Temmuz - 2013 verilerine göre Türkiye’de 26 milyon kişi olarak istihdam edilen iş gücünün yüzde 25’ini tarım iş gücünü oluşturmaktadır. 6,5 milyon tarım iş gücünün de yarıya yakın kısmının mevsimlik tarım işçilerinden oluştuğu tahmin edilmektedir. Mevsimlik tarım işçileri, tarımsal toprağı bulunmayan, yıllık geçimi karşılayacak büyüklükte toprağa sahip olmayan ya da siyasal/ekonomik/içtimaî nedenlerle kendi toprağını işleyemeyen aile birlikleridir. Bunlar, tarımsal işgücü talebi bulunan bölgelerde gezici veya geçici olarak çalışmaktadırlar. Kısacası bu tür işçilerin  “Asgari ücret köleliktir; kölelik düzenine son” sloganına katılacakları düşünülemez. Geçici işçiler aile üyelerinin tamamının çalıştığı bir iş düzeninde olduklarından hem asgari ücretin altında çalışıyor ve hem de fazla mesai, ubgt, hafta tatili, ulusal ve bayram tatili, yıllık izin gibi haklardan faydalanamıyor. Çadırda yatıyorlar; su, wc, aydınlanma, vs. gibi “yaşam kaliteleri”nden mahrum kalıyorlar.

Bu yazıda ele alacağımız kitap Laurent Cordonnier’in “emek”, “emek arzı”, “asgari ücret” kavramlarına “başka” bir bakışla ne anlamlar yüklenebileceğine ilişkin eleştiriler getiren bir “çalışma ekonomisi” metnidir. Kitaba geçmeden önce kitaba “Önsöz” yazan Çınla Akdere’nin metninden bahsetmem gerektiğini düşündüm. Çınla Akdere, Der Spiegel’in 07.02.2013 tarihli nüshasında yayınlanan bir yazıya dayanarak “iş hakkı” kavramının ne boyutlar alacağını gösteriyor. Der Spiegel’deki yazıya göre 19 yaşındaki bir kadına Alman İş ve İşçi Bulma Kurumu genelevde (brohotel) çalışması önerildi. İşi kabul etmediği takdirde işsizlik yardımının kesileceği bildirildi. Ancak kurum daha sonra genç kadından özür diledi. Özürün nedeni “iş arayanlara eğlence endüstrisiyle ilgili böyle bir işte çalışmak isteyip istemediklerini sormadan bu işi önermiş olmaları”ydı. Kurum bu unutkanlık nedeniyle ilgili kişiye yaptıkları “iş teklifi”nin geçersizliğini bildirmiş. Çınla Akdere’nin bu haber üzerinden tartıştığı konu şu: 2002’de Almanya’da hayat kadınlığı yasalaştı. Alman devleti hayat kadını arayan işletmeleri (brohotel) hemşire arayanlar gibi kabul etmek zorundaydı. Brohotel’ler vergi ve sağlık sigortası ödüyordu. Bu işletmelerin de İşçi Bulma Kurumu’nun resmi sitelerine iş ilanı koymaları teminat altındaydı. Çınla Akdere, Almanya’da bu tür faaliyet gösteren bazı işletmelerin iş arzlarını listelerine koymak ismeyen İşçi Bulma Kurumu’na dava açtığını da yazıyor. Akdere’nin yazısının birinci kısmı “devletin iş bulma merkezleri kadınları hayat kadınlığı sektöründe çalışmaya zorlayabilir mi?” sorusunun muhatabı ile ilgili. Buna göre “iktisatçılar” diyor, devletin insanları işgücüne geri döndürmek için zorlamasına yönelik cevaplarında ne hukukî, ne sosyal, ne felsefi, ne ahlâkî ve ne de feminist boyuttan bakıyorlar.” Onlar vakıayı işgücü piyasasının işleyişine ilişkin aksaklıktan bakarak, insanların yapmak istemedikleri işlerde çalışmak zorunda bırakılmasını göz ardı ediyorlar. Çınla Akdere’nin yazısının ikinci işareti “yoksulun kim olduğu” sorusu etrafında dolaşıyor. Akdere, yoksulun tarihsel perspektifte değişik tanımlandığını söylüyor: Sanayi öncesinde kilisenin iyilikseverliğine mahkûm edilmiş başıboş ve aylaklar, sanayileşme döneminde tarımla uğraşanlar, sanayi devrimi sonrasında proleterya ve üçüncü dünyanın açları. Günümüzde yoksul kimdir? Çınla Akdere’ye göre bu sorunun cevabı kitapta sorulan başka sorulara verilen cevapla ilişkilidir. Akdere, kitabın tezinin “Bugünün yoksulları işsizler değil? Emek talebini artırmak için emek fiyatını düşürmek yeterli; sorun işin olmaması değil, yoksulluk politikasının nasıl yönetildiğidir” şeklinde belirlendiğine işaret ediyor.

Laurent Cordonnier’in “emek gücü-işçi” ile “sermaye-patron” arasındaki ilişkilere bakışı Türkiye’de genel kabul gören “işçi-patron dikotomisi”ni reddeden bir perspektif getiriyor.  Cordonnier, iktisatçıların “Çalışma da tıpkı diğer şeyler gibi bir maldır. Pazar da, sadece tüccar olan iki kişi arasında yapılan ticari bir sözleşmenim konusudur. Ücretliler gerçek bir kurum olan işgücü piyasasının işlemesinin önünde engel teşkil etmekten dolayı suçludurlar ve bunun bedelini işsiz kalmakla öderler” şeklindeki postulatlarının aslında gerçek dışı olduğunu ama entelektüel bir zeminde neşe içinde haykırıldığını iddia ediyor. İktisatçıların “işsizlik işçilerin tembelliğinden kaynaklanır” gibi önermeler ileri sürdüğünü, bunların tartışılması gerektiğini beş bölümde ele almış. Biz bu bölümlerden bazılarını ele aldık.

İşçi ve Patron

Yazar ücretliyi “emek arzeden” ve kapitalisti de “emek talep eden” kavramı ekseninde ele alıyor. Cordonnier’e göre iktisatçılar “Zenginleşenler aslında başkalarını kendileri için çalıştıranlardır” gibi söylemler üretirler. Ücretlilerin ¾’ü çalışmanın mutlak kader olduğuna inanır. Bu kadere sahip olmamızın nedeni kiralarımızı ödemek, ailemizi geçindirmek, arabamızın masraflarını karşılamak hislerimizdir. Oysa bu yaklaşımlar birer zırvalıktır. Çünkü işçi de diğer bireyler gibi rasyonel bir bireydir (Cordonnier, 2014: 23). Yani, “Başkalarıyla girdiği değişim yoluyla refahını maksimize etme kaygısındadır. Ücretli diye bir şey varsa, bunun nedeni, insanların doğuştan, ticari meta olmaya uygun (bir mal ya da faktör olmaya müsait) bir özelliğe sahip olmalarıdır; bu özelliğin adı da emektir” (Cordonnier, 2014: 23). Cordonnier’in bu yaklaşımı Komünist Manifesto’nun “Burjuvalar ve Proleterler” başlıklı bölümle çelişiyor. Masnifeto’da “Sermaye, ücretli emeği sömüren ve yeni sömürü için yeni bir ücretli emek arzı doğuran koşullar dışında çoğalamayan türden mülkiyet yaratır” (Marks-Engels, 1993: 125) derken Cordonnier ücretli emeğin “ücretli olmak istiyorsa en azından emeğe sahip olması gerektiği”ne işaret eder. Ücretliler, sahip olduğu bu emeği kendisine fayda, memnuniyet, refah sağlayan mallar alabilmek için işgücü piyasasında başka bir şeyle (genelde ücretle) değiştireceklerdir, demektedir. İşçinin sahip olduğu mal olan emek, beşeri bir sermayedir. Daha fazla beşeri sermayeye sahip olan bir işçi, bunun karşılığında daha yüksek bir ücret alır. Bunda da adaletsizlik yoktur. Çünkü daha fazla beşeri sermayeye sahip olmak için zamanını ve parasını feda etmiştir (Cordonnier, 2014: 24). Cordonnier’e göre “Pratikte bunu anlamakta biraz gecikmiş de olsak, aslında herkes kapitalisttir. Tek farklılık, herkesin sahip olduğu sermayenin miktarının az ya da çok olması ya da farklı türlerde sermayeler olmasıdır: Beşeri sermaye, makine stoku, patent, vb. gibi” (Cordonnier, 2014: 25). İşçi, ücret arttıkça daha fazla emek arz eder. Burada sadece, refahını maksimize etme tutkusuyla kör olmuş, hesaplamalarla ve kendi varoluş problemiyle yaşayan bir hedonist kalır (Cordonnier, 2014: 30). Cordonnier’e göre “işçiler kendilerini en fazla parayı verene satmakta tereddüt etmez”ler. Bu nedenle patron emeği tam olarak hangi fiyattan alacağını bilmez (Cordonnier, 2014: 31). Cordonnier, bu bölümde “emeğin marjinal üretkenliği” kavramına dayanıyor. Ücret ne kadar yüksekse, patronlar o kadar az işçi istihdam etmek ister. Ücret arttıkça “emeğin marjinal üretkenliği” yeni işçi alımını engeller. Cordonnier’e göre ücretlerin yükselmesi ilave ücretli alabilmenin rantabl olmasını engeller. Buna göre sendikal mücadelede emeğin ücretlerinin yükselmesi, işsizliğin-yoksulluğun sebebine dönüşür. Bu yaklaşım bana “burjuva proleter” kavramına bağlanarak “Batı proleteryası”nı kapitalizmin müttefiği sayan Galiyev’i hatırlatıyor.

Kahrolsun Asgari Ücret

“Asgari ücret kölelik” söylemine ters bir yaklaşım olarak yazar, asgari ücreti sendikal gücün yasal kaydı olarak görüyor. “Birilerine ücret anlamında fazla ödeme yapılması diğerlerinin işsizliğine yol açmakta” diyen yazar sendikaların mükemmel bir mantıkla çalıştığını gösteriyor. Emeğin fiyatının arttığı yerde işsizliğin artacağı sendikalarca bilinmektedir. Cordonnier, sendikaların bir hesap yaptığından söz etmektedir. Ücretler %10 artarsa işsizlik %5 artacaktır. Bütün çalışanlar %95’i bulduğuna göre onların maaşlarında %10 artış sağlanacaksa işsizliğe rıza gösterilebilir. Zira işsizlere de %10 artan ücretin %6’sı kadar ödeme yapılır. Çünkü toplam ücret miktarı arttığı için işsizlere ödeme yapabilmek için para olur. Cordonnier diyor ki, sendika monopol olarak emek satar ve satması gereken de budur (Cordonnier, 2014: 56). Hatta daha ileri gider: İşsizlik, işçilerin ve sendikaların kasıtlı eyleminin sonucudur.   

Cordonnier’in asgari ücretle ilgili başka bir tezi de asgari ücretin işçiler arası rekabet gereği ücretlilerin maaşlarının aşağı yönlü döngüsünü durdurmaktır (Cordonnier, 2014: 63). Piyasaya her yeni giren işçi kendisiyle aynı niteliklere sahip diğer bireylerin pazarlık gücünde büyük hasar açacağından bahseden yazar, asgari ücretin ücretlerin düşme eğiliminin önünü kesen toplumsal adalet unsuru olduğunu yazar (Cordonnier, 2014: 64).

Sosyal Yardım Alanlara Ölüm

İşsizlerin aldığı sosyal yardımları “rezerv ücret” olarak değerlendiren Cordonnier, işsizlerin çalışma hayatına dönmesi için onların zenginliklerine saldırmak gerekir, der (Cordonnier, 2014: 71). “Rezerv ücret” bir taban ücret rolü oynar. Piyasa ücreti bunun altına inemez. Bu nedenle işsiz ücretliler varlıklarından memnundur. Sosyal yardımlardan bağımsız olarak iş arayanların hepsinin bir rezerv ücreti vardır. İşsizliğin sebebi budur. İşsizlik, ücretlilerin, önerilen düşük tekliflerden daha iyisini bulmak için bekleyerek ödemeyi kabul ettikleri bedeldir (Cordonnier, 2014: 76). İşsizler elde etmeyi umdukları ücreti yakalayıncaya dek gelen düşük ücreti reddederek bir kayıp yaşamaz. Çünkü örneğin piyasadaki işlerin %20’si 5.000 Frank seviyesinde iken %80’i 5625 Frank ise 4.900 Franklık işi reddettiğinde “rezerv ücreti”n altında kalan bu ücret nedeniyle büyük bir kayıpta değildir. İşi reddettikten 10 ay sonrasında 5.625 Franklık bir iş bulmak olasıdır. 5.625 Franklık bir iş bulduğunda 4.900 Franklık işte kazandığı ücreti kısa dönemde amorti edeceğini bilmektedir. “İşsizler rasyonel olarak iş arama sürecine yatırım yapmayı tercih ederler ve bu da işsizliğe  katkı yapar” (Cordonnier, 2014: 77).

Tembellere Ölüm

Cordonnier, bu başlık altında birçok “işsizlik teorisi”nden bahsediyor. Bunları tek tek sıralamayacağız. “Korkak işçi teorisi” başlığı altında bahsettiği teori şu: “Maaşlı denilen kişinin maaşlı olmasının nedeni, risk almaktan korkmasıdır.” Riskten kaçınmanın karşılığı maaştır. Emeğin “satılık mal olduğu” hakkındaki yargısıyla uyumlu bir yaklaşım. Yazar başka bir yerde, “İşsizlik, çok özel bir malın değişildiği piyasanın işleyişinden kaynaklanan bir üründür” der ve “işçi ürettiği maldan ayrı düşünülemez” diye eklemektedir (Cordonnier, 2014: 80). İşsizlik, patronların ürettikleri malın kalitesini düşürmemek konusunda kaygılanmadan işçi alabilmeleri için bazı ücretlilerin ödemek zorunda oldukları bedeldir. Cordonnier, “tam istihdamın proleteryanın ahlâkını bozduğu” sonucuna varıyor (Cordonnier, 2014: 88). Rasyonel bir patron işçileri çalıştırmak için onlara işsizlik tehdidi ile yaptırım uygulamaktadır. Patron için çözümlerden biri de ücretlilerin kimine piyasa fiyatından daha yüksek ücret ödemektir. Ücretlerin yükselmesi ile işçi fazladan bir emek harcadığı gibi işten çıkarıldığında bu ücreti kaybetmenin tehdidini hisseder (Cordonnier, 2014: 88). Cordonnier, patronların “işçiyi disipline etme aracı olarak” işsizliği ürettiğini söylüyor. Böylece hem sendikaların ve hem de patronların işsizliği “kendi hesaplarına” kullandığı ortaya çıkıyor.

İnsiders-Outsiders Modeli

Aslında bu başlığı bağımsız almamam gerekiyor. Çünkü bu başlık “Tembellere Ölüm” başılığının alt başlıklarından biridir. Bu bölümü okuyunca İşçi ile işsiz kesimler arasındaki rekabetin işçi/patron, işçi/devlet arasındaki çatışma kadar belirleyici olduğunu işaret ettiğini gördüm. Yazar bu modelin Lindbeck ve Snower tarafından geliştirildiğini ifade ediyor. İnsiders, işi olan ücretliler; outsiders ise işsiz ücretliler için kullanılıyor. İşsizlik sırasında dışarıda kalan outsider ücretliler, hizmetlerini patrona düşük fiyattan sunmak ve rejabette insider ücretlilerin önüne geçmek için büyük bir istek duyarlar. Böyle bir emek piyasası ortamında yazar insiderların kötü niyetli olarak outsiderları rencide ettiği, taciz ettiği, işbirliği yapmayı reddettiği hususuna değiniyor. Diğer taraftan insiderların işlerini sahiplenmeleri ve outsiderları işe almamaya kararlı eylemleri outsiderların rezerv ücretlerini yükseltmektedir.

İşsizlik problem değil çözümdür

Bu şekilde kitabın mesajına geldik. Bana göre kitap sendikalı, kalifiye, örgütlü işçiler ile kapitalistlerin (patronların) “asgari ücreti” de “işsizliği” de birlikte ürettikleri fikrine dayanarak kaleme alınmış görünüyor. Asgari ücreti artırma eylemlerinin sendikalar tarafından mücadele konusu yapılmasının nedeni bir kısım işçinin işsiz kalması pahasına total emek gücünün ücretini artırmaktır. Ücret ne kadar yükselirse sermayenin talep edeceği emeğin azalacağını sendika bilmektedir. İşçiler arası emek fiyatının rekabet konusu edilmesi sırasında fiyatların aşağıya inmemesi için “asgari ücret” fiyatında bir rızalık oluşmuştur. Diğer taraftan sermaye de “tam istihdam” ortamını istememektedir. Çünkü tam istihdam olduğunda işini gördürebilecek kalifiye/üretim disiplinine bağlı/sürekli bir emek bulamayacaktır. İşçi “işsizlik” korkusu yaşasın ki işine sarılsın fikri ile işsizliğe de asgari ücrete de göz yumulmaktadır.

Kısacası örgütlü sermaye de, örgütlü sendika da asgari ücreti manipüle etmekte, işsizliği kendi total mal satışını kolaylaştıran bir araç saymaktadır. Sendikalar için işçi emeği satılacak maldır.

 

  • Cordonnier Laurent, Garibanlara Merhamet Yok-İşsizlik Üzsrine İktisadi Teoriler, İletişim Yayınları, 2014  
  • Marks Karl-Engels Friedrich, Komünist Manifesto, Sol Yayınları, 1993 
Bu haber toplam 10814 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim