Günümüzde Şehir Araştırmacılığını, Folklor Derlemeciliği ile karıştırmamak gerekir. Folklor alanının da dahil olduğu Şehir Araştırmacılığı’nda kişi, vardığı-ulaştığı noktada folklorik unsurlardan yararlanır. Şehrin her türlü yönüyle uğraşan ya da kendince belirlediği alana yoğunlaşan araştırmacı, istese de istemese de folklordan uzak duramaz, mimarî olmadan çalışamaz, tarihî eserlerden ayrı düşemez, fotoğraf sanatından anlamalı, düne dair el yazmalarını okuyacak derecede bulunmalı, o şehrin matbuatından haberdar olmalı, gazetelerle dergilerini edinmeli, o şehre dair kaleme alınan yerli ve yabancı eserleri temin etmeli, tek başına kendi kütüphanesini kurmalı, araştırmalarını yayınlayacağı dergilerle gazeteleri bulmalı, kendi dünyasıyla ilgili sempozyumlara katılma imkanı elde etmeli, kendi imkanıyla araştırmalarını kitaplaştırmalıdır.
Oldukça zahmetli olan bu seyirde, manzarada Şehir Araştırmacısı’nın kazanımları, sadece doğduğu, yaşadığı, son nefesini bağrında vermek istediği, toprağından ayrı düşmek istemediği şehir içindir, sonunda.
Şehir Araştırmacısı’nın bu uğraşı, aynı zamanda dik duruşu ve tek başına onlarca kişinin hakkından gelemediği, onlarca kişinin yapması gereken işi üstlenmesi, takdire şayan olması gerekirken, görmekteyiz ki Şehir Araştırmacısına gereken önem verilmemektedir, çalışmaları bilimsellikle bağdaştırılmamaktadır, her işte olduğu gibi şehre dair araştırmalarda akademisyen zırhına bürünmüş kimi zevat, araştırmalarından yararlandığı Şehir Araştırmacılarının ismini zikretmemek için intihale baş vurmakta bir sakınca görmemektedir. Bu nasıl bir ilim ahlâkıdır ve bu nasıl bilimselliktir? İlgili zevat, masa başı araştırmalarla, yayın anlayışı ile eksikliklerini, elinin altındaki öğrencilerin çalışmalarını bir araya getirip şekillendirmekte iken, kime, nereye ait olduğunu bilmediği bilgiyi, malzemeyi mirî malı gibi kullanmakta bir sakınca görmemektedir.
Kumaş iyi olmayınca dikilen elbisenin bir değeri olmaz. Dünyanın en iyi terzisini getirin, kalitesi kumaştan iyi elbise çıkartamaz. Ancak, modeline, şekline diyecek yoktur, iyi bir terzinin elinden çıkınca, elbise. Dünyanın en acemî terzisini getirin, kaliteli kumaştan çıkarttığı elbisenin yine değeri vardır, kullanım yönüyle.
Şehir Araştırmacısı, araştırmalarıyla kaliteli, değerli bir kumaş ortaya çıkartır ve işlenmesine karışmaz, bunun değerlendirmesini ilgililere tevdi eder. Binbir emekle ortaya çıkmış malzemenin üzerinde tasarruf hakkını sadece kendisinde gören anlayış, bu kaliteli kumaşı, eli titrek biçimde kör makasla keserken, işinin ehli olmayan terzi sıfatına layık biçimde bir elbise ortaya çıkartır ki ortaya çıkan ucube kıyafet, onlarca senelik emeği ortadan kaldırmakta ve Şehir Araştırmacısı’nın esamesini ortadan kaldırmakla kalmayıp, kendisini ön plândan çekmekte, mevcut kumaşın heba olmasına sebep olmaktadır.
Şehir Araştırmacıları Birlik Olmalı mı?
Her meslek dalının uğraşçısı, günümüzde sivil oluşumlar içerisinde ya dernekleşmeye ya da sendikalaşmaya gitmektedir. Bu bazen odalar biçiminde de kendisini gösterir. Sendikalaşma, devlette ya da özel sektörde çalışanların hak ve emek arayışıdır. Şehir Araştırmacısı, kimseden bir ücret ya da maaş almadığı için, sendikalaşma imkânına sahip değildir. Onun uğraşını, çabasını, emeğini yasal çerçevede koruması, ortaya çıkarttığı araştırmalarını tescili ya bir dernek oluşumuna ya da mevcut şekliyle bir birliğe intisabıyla, ilhakıyla söz konusu olabilir. Madem Şehir Araştırmacısı, bu tarz oluşumlara ihtiyaç duymaktadır; bu hususta Şehir Araştırmaları Merkezi bünyesinde bir oluşum, teşekkül kaçınılmazdır.
Üyesi olduğumuz yazar birliklerinin bu konuda duyarlılığı elbette söz konusudur. Şehir Araştırmacılığının tescili ve herkesçe kabulü için, Şehir Araştırmacıları ya bağlı bulundukları yazar birlikleri ile ortak hareket etmeli ve birliğin Şehir Yazarları ile Şehir Araştırmaları Merkezi komisyonunda bulunmalı ya da müstakil biçimde Şehir Araştırmaları Merkezi etrafında bir araya gelmelidir.
Bizim bakış açımız, şehirle ilgili çalışmaları bulunanların öncelikle Şehir Araştırmaları Merkezi hususunda bir araya gelerek, uzlaşmaları ve ülke çapında bir konfederasyon oluşturmalarıdır. Her şehirde süratle kurulacak Şehir Araştırmaları Merkezi, aynı isimle tek ses ve tek yürek olmalıdır. Elbette bu kısa sürede olabilecek bir durum değildir. Bizim istediğimiz, bu oluşumun bir an evvel birçok deneyime, tecrübeye sahip TYB’nin ön teşekkülü oluşturmasıdır.
Yüzlerce yazarın, şairin, araştırmacının üyesi olduğu TYB, Şehir Araştırmacılarına öncülük temeli, şubesinin ya da temsilciliğinin bulunduğu ilde, bir de Şehir Araştırmaları Merkezi oluşturması, üyesi olan Şehir Araştırmacıları’na bir hizmettir, çalışmalarına teşekkürün ifadesidir. Yapılan Dünya Şehir Tarihi Yazarları Kongreleri de bunun başlangıcının işareti olarak yorumlanabilir.
İnanç Turizmine Dair Notlar
Şehir Araştırmaları Merkezi ile ilgili bir konuyu ele almak istiyoruz, bu yazımızda. Bilinen odur ki Türkiye’de ve dünyada en çok bilinen peygamber kabri ve makamı Diyarbakır’dadır. Yılların ihmaline uğrayan, çoğu kimsenin araştırmacı sıfatıyla hareket ettiği ortamda, araştırılmayan bir şehir olan Diyarbakır’da, özellikle kabirlerle makamların yoğunlaştığı merkez, Eğil İlçesi’dir.
Günümüzün inanç turizmi adı altında gelişen ve tarihî eserlerle aynı minvalde insanı cezbeden, toplumun değer yargılarına hitap eden, inançlarına seslenen, dünyalarına renk katan mekânlar, hem bulunduğu yerin ekonomik kalkınmasına hem de onlarca senenin ihmaline uğramışlığın getirdiği ihmalin olumsuzluklarını ortadan kaldırmaya zemin hazırlamaktadır.
Güneydoğu’da adeta yeni fark edilen ve son zamanda gittikçe üzerinde durulan bu husus, yaşadığımız şehirde kendisini tüm canlılığı ile göstermektedir. İstanbul’da Eyyüb el-Ensarî (ra), Şanlıurfa’da Hazreti İbrahim (a) misali, Diyarbakır’da da önceleri sahabe kabirleri, şimdi de Peygamber kabirleri ve makamları gereken ilgiyi ve alakayı üzerine çekmektedir.
Eğil İlçesi hususunda yapılan çalışmalar, ilçenin sahip olduğu bu kabirlerle makamların devlet eliyle korunması, yapıların yeniden inşâ’ı, son dönemde inanç turizmi ile bir kalkınmanın işaretlerini vermektedir.
Bu ön açıklamayı yaptıktan sonra konumuzla ilgili Lala Kasım Beg hususunda meydana gelen gelişmeyi ve sık sık yazılarımızda dile getirdiğimiz Şehir Araştırmaları Merkezi’nin neden gerekli olduğu konusuna yine değinmek istiyoruz; çok çarpıcı Lala Kasım Beg Mezar Kitabesi etrafında.
Yüz Senelik Mezar Kitabesi
Amacımız her şehirde neden bir merkezin kurulmasının misalleri ile ortaya konulmasıdır. Bilmekteyiz ki hemen hemen her şehir, belirttiğimiz açmazlar, sıkıntılar içindedir ve bu hususta yaşananlar farksız değildir.
Diyarbakır’da ismiyle anılan camiî, halen ibadete açık. Biz, kendisini “Lala” şeklinde bilirken ismine nisbet verilen Lale Bey Mahallesi, şık durmuyor. Camiî, Süryanî Kadîm Kilisesi’ne komşu. İsmiyle anılan mezarda kendisinin medfûn olmadığını yıllar öncesinden açıklamıştık. Burada defnedilen başka bir kişi olması muhakkaktır.
Mumyalık mezarların türbe altında olduğu Diyarbakır’da fazla bilinen bir husus değildir. Eğil’de yaptığımız araştırmada görünen o ki iki kümbette de mumyalık mezarların olduğudur. Aynı husus, Sultan Suc’a’da da söz konusu.
Sayın İrfan Yıldız’ın hazırladığı Eğil konulu eserde ilk kez bulduğumuz kayıp mezar taşı, bir başka araştırmacı tarafından fotoğraflanmış ve bu kitapta yerini almış. Elbette Kasım Beyin mezar taşının-kitabesinin bulunması, önemlidir. Bizim bu kayıp mezar kitabesini bulmamız, 2000 senesinde İl Valiliği adına hazırladığımız Diyarbakır Şehir Yıllığı çalışmaları esnasındaydı. 2003 senesinde yeniden başlayan ve 2000 Şehir Yıllığı’nda olduğu gibi kesintiye uğrayan çalışmalardan sonra gönlümüz bulduğumuz bu kitabenin herkesçe bilinmesi yönünde oldu.
Hazırlanan makale, o dönem yazarları arasında olduğumuz Borsa 21 Dergisinde yayınlanmış, bu makale, aynı zamanda Eğil Kaymakamlığı’na da gönderilmişti.(1) Konu hakkında çalışmalarımız devam etmesine rağmen, dönemin ilgisizliği, yetkililerin konuya dair araştırmalara davet etmeyişi, kitabenin bir iki kez makalelerimizde yer edinmesinden öte bir durum arz etmemişti.
Artuklu Üniversitesi’nden bir akademisyen yazarın Mirdasîlere ilişkin araştırması kapsamında fotoğrafları istemesi, bu makaleyi merak etmesi, konuya tekrar eğilmemizi sağladı. Fotoğraflarla metin gönderildikten çok sonra Eğil’in Kültürel Mirası yayınlandı.(2)
Eğil hakkındaki sanat tarihi açısından ilk olan bu kitapta, Latif Demir’in Yüksek Lisans Tezi’nden bu kitabenin alındığını görüyoruz. (3) Eğil Kaymakamlığı’na gönderdiğimiz makalemizi ihtiva eden yayın sonrası, bize dönülmemiştir. Bu esnada kitabeyi saklayan Merhum Ekrem Karakoç’tan araştırmamızdan çok sonra kitabenin istendiği ve kitabenin fotoğraflandığı öğrenilmiştir..
Bilmiyoruz, Hani hakkında 2005’de yayınladığımız ilk kitap, bu tezde de yer almış mı? Hani hakkında ilk kez yazılan kitabımız, faydalı olmuş mu? Eminiz ki sunduğumuz bilgiler, büyük ihtimalle bu tez çalışmasında yerini almıştır.(4 )
Eğil hakkında yayınlanan en son eser, “ Eğil ve Turizm” ismini taşımaktadır. Bu eserde de Lala Kasım Beg hakkında bilgiler tekrar edilmiştir. (5)
Kimin hangi eserden, kaynaktan yararlandığı fazla önemli de değildir, aslında. Bunca sözü neden israf ettiğimizin sebebine gelince şehrimizde halen eksikliği giderilmemiş bir Şehir Araştırmaları Merkezi’nin olmayışı, yanı başımızda esas kaynaklar dururken uzaklara gitme meşgalesinin neden devam ettiği üzerinde neden-niçin yoğunlaşmayışımızın sorgulanmayışı üzerindedir. Israrla üzerinde durduğumuz Şehir Araştırmaları Merkezi’ni kendi imkânlarımızla alt yapısını kurduğumuzu daha önce belirtmiştik. Eğer mekân bulunursa, merkezin kuruluşu, fazla gecikmeyecektir.
Ne yazık ki ilk kez kitabesini bulmanın bize nasip olduğu Lala Kasım Beğ’e dair yazdığımız makale, dergide yer aldığı için ya gözden kaçmış ya da kitabeyi ilk bulan bizimle yetkililerin görüşmemiş olmasından doğan iletişim problemi, bu kitabenin ilk bulanını unutturmuştur. Önemli olan kitabenin ortaya çıkması olduğu için, bu kitabenin o devre, tarihe bir ışık tutması söz konusudur. Eğer Diyarbakır Şehir Araştırmaları Merkezi kurulmuş olsaydı, birçok alanda bu biçimde bilgilere ve belgelere ulaşım kolaylıkla sağlanır, yanı başımızdaki kaynaklardan hem araştırmacılar hem akademisyenler faydalanırdı.
SONUÇ
Her ne kadar yazılarımızda “Diyarbakır” adı geçmekte ise de bu her şehrimiz için aynı sonuca varmamızı sağlamaktadır. Sıklıkla olmasa bile diğer yazılarımızda geçen Şehir Araştırmaları Merkezi hakkında arada bir bu uyarıyı yapmayı gerekli görmekteyiz. Tarihe ışık tutma adına, birçok hususta belgenin, fotoğrafın, derginin, gazetenin, kitabın bir arada bulunması için gösterdiğimiz çabaya ses bulamayışımız, belgeli-fotoğraflı Lala Kasım Beğin Mezar Kitabesi gibi, henüz çok kişinin vakıf olmadığı birçok konuyu, bu merkezi kurarak, ileride herkese duyurmaya, merkezden istifade edilmesini sağlamaya bizi zorlarken, bu işten duyduğumuz mutluluğu sizinle paylaşmak, bize yetiyor.
Dipnotlar:
1 “Lala Kasım’ın Mezar Taş”ı Borsa 21 Diyarbakır Ticaret Borsası yayın Organı Sayı 10 Ocak-şubat-Mart 2005 sayfa 21-22 Lala Kasım Beğin kitabesi için daha önce yazılanların yer aldığı eserlerde bu kitabenin kayıp olduğu belirtilmiştir. Bu eserler, kronolojk biçimde verilmiştir: Şerefhan Şerefname İstanbul 1988 ; Basri Konyar Diyarbekir Yıllığı Ankara 1936; Şevket Beysanoğlu Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi Ankara 2003 ; Rahmi Hüseyin Ünal Diyarbakır ve Etrafında Bazı Türk-İslam Anıtları Üzerine İnceleme Erzurum 1975 ; Nusret Aydın Diyarbekir ve Eğil Hükümdarları Tarihi İstanbul 2003
2-“Eğilin Kültürel Mirası” İrfan Yıldız Diyarbakır Valiliği Kültür Sanat Yayınları 7 Diyarbakır 2012
3-“Ortaçağ’dan Günümüze Eğil ve Hani’deki Mimarî Eserler” Latif Demir Yüzüncü Yıl Üniversitesi Van 2007
4-“ Hani ve taşlar tanıktır” Hani Kaymakamlığı Köylere Hizmet Sunma Birliği 2005
5- Eğil ve Turizm Peygamberler Kenti Eğil Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat sayfa 24 Kendi Yayını Aralık 2012
08.01.2013































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.