Her neyse konumuz bu değil. Bahsi geçen skecinde Levent Kırca, devlet korosunda yıllardır solo yapmaya hasret bir ses sanatçısının kafa sesi olarak çıkmıştı karşımıza. Hatta skeç o kadar tutmuştu ki, devamını da yaptı yıllar sonra. Skecin bir yerinde şöyle diyordu: "Koro sanatçısı mıyız, gusülhane ibriği miyiz belli değil..."
Sümeyye Erdoğan'ın tiyatro izlerken muhatap kaldığı durum ve yapılan muamele sonrasında tartışmanın bir de bu boyutuyla ele alınması doğru olur kanaatindeyim.
Önce şunu vurgulamak lazım. Şahsen kadınlara sakız çiğnemenin yakışmadığını, hele hele toplum içinde onları itici yaptığını belirtmek isterim. Kaldı ki bir sanat aktivitesine, üstelik tiyatro gibi özellikle sessizliğin çok önemli olduğu bir ortama ağızda sakızla girmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Lakin bu demek değildir ki, sizi izlemeye gelen bir izleyiciyi aşağılamak, el kol hareketiyle tacize varan bir görüntü sergilemek hakkınız olabilir!
Ne yazık ki, ülkemizde kendini sanatçı olarak gören bir kısmın, halkı böyle gördüğü, hazzetmediği, her fırsatta aşağıladığını düşünüyorum. Zeki Alasya'nın sahnede namaz kılınmasından duyduğu rahatsızlığın bir başka tezahürü de, tiyatro izlemeye gelen muhafazakâr insanı kılık-kıyafetinden dolayı bu muameleye layık görmektir.
Bütün bu olan bitenden sonra Habertürk televizyonunda bir programa katılan Kültür Bakanı, meselenin esas tartışılması gereken noktasını ifade etti ve doğal olarak, yıllardan beri bu sektörden nemalanan eşhasın şiddet ve nefretini çekmiş oldu. Devletin korosu, tiyatrosu, sazcısı, sesçisi, artisti, figüranı olur mu?
Devlet bir tür kadrolu sanatçı beslemek yerine sanatın önündeki engelleri kaldırsa, sözgelimi vergiyi sıfıra indirse, özel sektörün sanata yatırımını teşvik etse. Sözgelimi bu alanda yapılan harcamaları vergiden düşse... Elbette şu an yürürlükte birtakım kolaylıklar var ama şüphesiz yeterli değil. Örneğin sinema salonları hâlâ eğlence mekânı olarak görülüyor ve ona göre rüsum kesiliyor. Bakan Günay, o programda şöyle dedi: "Biz bu kurumları ayakta tutmak için harcadığımız cari ve personel giderlerini doğrudan sivil toplumun bu tür organizasyonlarına versek, acaba Türkiye'de sanatın hem nicel, hem nitel yoğunluğu artar mı? Mesela 100-150 kadar özel tiyatroya biz yılda birkaç milyon lira yardım ediyoruz, hâlbuki ben bu cari giderlerden kurtulsam sivil toplumun bu sanat faaliyetlerine yüzlerce milyon lira yardım edebilirim ve bütün Türkiye tiyatro sahnesi, bütün Türkiye koro/orkestra olabilir."
Tamamen katıldığım bir yaklaşım olmasa da, devletin sanat ile organik ilişkisini kesmesi gerektiğini düşünüyorum. Sanatı ve sanatçıyı yasalarıyla koruma altına alabilir, hatta pozitif ayrımcılık yapabilir devlet. Ancak bir tür besleme sanat sistemi ile bu sektör zerre miktar gelişmez.
Peki ne olur?
Devlet kadrosuyla sanat yapan birileri oyun sergiler, siz ailece gider izlersiniz ve sizin vergilerinizle maaşını alan insan sizi aşağılayıp (Velev ki yanlış anlamış olun) oyunun ortasında salondan çıkartır. "Zaten başında bir sürü sıkıntı olan devlete niye bir de tiyatro patronluğu yaptırıyoruz?" sorusunu sormanın zamanı geldi bence!
16 Nisan 2011 Zaman































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.