Dolayısıyla, gelinen aşamada Türk dış politikasında "yön-eylem-söylem", "misyon-vizyon", "millilik" ve "tanım" bazlı tartışmalar ekseninde, "realizm" ile "idealizm" arasında ciddi bir "teşhis" ve "tedavi" yöntemi sorunu yaşanıyor.
Bunu söyleyen sadece biz değiliz.
Başlangıçta daha tutarlı ve yekpare bir nitelik taşıyan bu politikalara yönelik destek mahiyetinde ön plana çıkan değerlendirmelerin, son dönemde yerini farklı bir seyre bırakması, açıkçası fazlasıyla düşündürücü. Özellikle de bu sürece destek veren ve "yandaşlığı" bu vb. eleştirilerden dolayı tartışmalı hale gelen bir kısım çevrelerin medya organlarında ve kalemlerinde yaşanan keskin ve ani "makas değişimi" dikkatlerden kaçmıyor.
Hükümete, özellikle de Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'na yönelik "misyon-zemin kayması" ve "sorgulaması" şeklinde de ifade edilebilecek bu eleştiriler, açıkçası Türkiye'nin dış politika bağlamında yaşadığı "çelişki" ve "çıkmazı" ortaya koyması açısından da oldukça önemli. Uygulama aşamasında rasyonaliteye, dengeye ve sağlıklı bir zemine oturtulamamasından dolayı başlangıçta yakalanılan olumlu hava-destek; her geçen gün yerini derin bir şüphe, tereddüt, direnç ve tepki dalgasına bırakıyor.
Dolayısıyla yerel, bölgesel ve küresel bazda artış eğilimi göstermeye başlayan bu tepki ve güven sorununu dikkate ve ciddiyete almakta fayda var!
Nitekim "sıfır sorun" politikasının yere-göğe sığdırılamadığı, methiyelerin bir bir sıralandığı, bizim "tulumbacıların" bölgede çıkması muhtemel yangınları kova kova su taşıyıp söndüreceğinin deklare edildiği ve yine Tahran'da ellerin hep birlikte havaya kaldırıldığı bir ortamda Türkiye bir anda kendini bu yangının ortasında buluverdi.
Dolayısıyla bugün Türkiye "kontrollü krizler" ve bunların yol açtığı sorun patlamaları ile karşı karşıya.
Buna karşılık, dış politikada fazlasıyla kontrolsüz alan, rol ve misyon açılımı yaşayan Ankara'nın bu tür spesifik konulara hazırlıksız yakalanması da, açıkçası işin bir diğer düşündürücü boyutunu oluşturuyor.
Buna karşılık Türkiye'nin iç politikada olduğu gibi, dış politika boyutunda da artış gösteren bir takım sorunları ve bunların kaynaklarını çok daha farklı noktalarda arama eğilimi ya da "bakar kör" durumu, açıkçası sağlıklı bir analiz ve kriz yönetimi açısından çok da makul görünmüyor.
Bu hususta Akif Beki'nin 15 Haziran 2010 tarihinde Radikal gazetesinde yayınlanan, "Davutoğlu'nun 'Ben' İdraki" başlıklı köşe yazısı ile WikiLeaks'te ortaya konulan iddiaların bir kez daha mukayeseli bir şekilde okunmasında fayda var.
Dolayısıyla, Türkiye açısından söylemlerin ve ortaya konulmaya çalışılan bir takım teorik yaklaşımların ülke, bölge ve küresel gerçekler bazında dengeli bir zemine oturtulması ve "güven" tesisi artık kaçınılmaz bir hal almış bulunmaktadır. Çünkü bundan sonrası için yeni Türkiye'nin yanlış yapma lüksü bulunmamaktadır...
06.02.2012 Milli Gazete






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.