Bunun dışında, Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Hasan Göğüş’ün 22 Şubat’ta Moskova’da Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Vladimir Titov’la yaptığı görüşmelerin gündemini de Balkanlar’da yaşanan gelişmeler oluşturmaktaydı. Bu arada, Sinirlioğlu’nun 9-10 Ocak 2013 tarihlerinde Moskova’ya gerçekleştirdiği ziyareti de göz ardı etmemek gerekiyor. Kremlin Orta Doğu Özel Temsilcisi ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov’la bir araya gelinen bu görüşmelerin merkezinde Suriye krizi başta olmak üzere bölgede yaşanan sorunlar ve ikili ilişkiler yer almaktaydı.
Bir diğer ifadeyle, 2013 başından bu yana yaşanan, ağırlıklı olarak da Türk yetkililerin Moskova’ya gittiği bu toplantıların gündemini Suriye krizi merkezli Ortadoğu’daki sorunlar, Balkanlar ve Kafkasya-Orta Asya ağırlıklı Avrasya bazlı gelişmelerin oluşturduğunu görmekteyiz. Yine, burada ön plana çıkartılan hususa göre, iki ülke arasında bir krizden ziyade işbirliği arayışı söz konusu...
Diğer taraftan, sanki son gelişmeler çok farklı şeyler söylüyor gibi. En azından dışarıda oluşmaya başlayan hava böyle. Özellikle de Arap Baharı sonrası süreçte Suriye krizi ile birlikte Türk yakın çevresinde etkinlik göstermeye başlayan Rusya menşeli-uzantılı söylemlerin, analizlerin gövdesini Türkiye’nin ABD’ye fazlasıyla angaje olması ve bölgede bir Truva atı rolü üstlendiği şeklindeki iddialar oluşturuyor ki, bu iddialar gayri resmi olsa da, Moskova’dan Ankara’ya bakıştaki derin endişe ve şüpheleri yansıtıyor.
Örneğin, Türkiye’nin Atlantik bloğundan Asya bloğuna kayışının bir göstergesi olarak değerlendirilen Başbakan Erdoğan’ın “Şanghay Beşlisi” çıkışıyla ilgili olarak Rus analizci Aleksandr Kniyazev aynen şu ifadeleri kullanıyor: “Türkiye’nin ŞİÖ’ye yönelik üyelik demeçleri ile Gümrük Birliği’ne olası aktif katılımına benzer söylemlerinin temel amacı, ifade edilen örgütlere üye olarak onları içten çökertmeyi sağlamaktır.”
Ve çok önemli bir nokta daha... Rusya, bundan sonraki gelişmeleri “özür öncesi” ve “özür sonrası” olarak değerlendireceğe benziyor. Örneğin mi? Rus analizciler Nikolai Zubov ve Mikhail Oşerov’un şu tespitleri oldukça dikkat çekici: “İsrail gerçek anlamda özür dilemek yerine, Türkiye hava sahasını askeri anlamda İran’a karşı kullanmak için, yani belli bir dış politika amaçlarını gerçekleştirmeye yönelik olarak boyun eğmiştir.”
Analizleri fazlasıyla dikkate alınan Soğuk Savaş döneminin usta Rus dış politika yazarlarından Stanislav Tarasov da bu hususta şu değerlendirmede bulunuyor: “Türk Başbakanı, sadece özrü kabul etmekle yetinmedi, aynı zamanda iki ilişkileri yeniden onarıma tabi tutarak ve İsrail’in bölgesel, uluslararası inisiyatiflerini destekleyeceğinin de altını çizdi.”
Tüm bunlar, en azından İran boyutuyla bile Türk-Rus ilişkilerinde potansiyel bir krize işaret ediyor. Bir diğer ifadeyle, İran’ı kırmızı çizgisi ilan eden Rusya’nın Türkiye’ye bakışında kırılmaya yönelik ciddi sinyaller söz konusu. Bu da, iki ülke arasındaki “dondurulmuş krizler”in önü alınamadığı takdirde birer birer çözülmeye başlayacağını gösteriyor.
Kuşkusuz Lavrov’un çantasında sadece İran yok. “Kıbrıs ağırlıklı Doğu Akdeniz krizi”, “Gaz krizi ve Gazprom”, “Suriye-Irak krizleri”, “ABD’nin Karadeniz tatbikatı” ve “Türkiye’nin Kırgızistan-Moğolistan merkezli son Avrasya açılımları” ile “Kafkasya Baharı” da çantadaki yükü oluşturuyor.
Bu hususlarda, örneğin Başbakan Erdoğan’ın Kırgızistan ziyaretiyle ilgili olarak Kniyazev’in şu değerlendirmesi Lavrov’un olası gündemiyle ilgili bir diğer önemli ipucunu veriyor: “Türkiye’nin Kırgızistan’a yönelik politikasının aktifleşmesinin önemli yönlerinden biri, diğer Türk ve Orta Doğu Müslüman devletlerinde olduğu gibi, Amerikan siyasi hedeflerini hayata geçirmektir. ...Bu kapsamda Türkiye Kırgızistan’da asıl ABD çıkarlarının lobiciliğini yapmaktadır. Örneğin 2009 yılını hatırlarsak, o zaman da ‘Manas Hava Üssü’nün başka adlarla ABD adına varlığının devamını sağlamak için Türk-Kırgız ilişkilerinin doruk noktadaki müzakerelerinin çoğaldığını görmekteyiz.”
Sözün özü, anlaşılan o ki Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un çantası bu sefer epey ağır ve sadece Kerry’nin çantası dolu değil(miş)! Tabi ki, anlayana...
15.04.2013 Milli Gazete































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.