19. yüzyılda yoğun bir şekilde sömürge mücadelesine sahne olan kıta, günümüzde de özellikle de Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte Asya, Avrupa ve Amerika’nın merkezinde yer alan jeostratejik konumuyla pek çok küresel aktörün ilgi odağı konumundadır. İlginin ötesinde, bu kıtayla ilgili özel politikalar kurgulanmasına ve politikalar geliştirilmesine neden olmaktadır.
Nasıl olmasın?
Dünya hammadde kaynaklarının yüzde 20’sinden fazlasına sahip olan Afrika, 54 ülkenin bulunduğu, 2 binin üzerinde farklı dilin konuşulduğu, 1 milyara yakın insanın yaşadığı, 30 milyon kilometrekarelik yüzölçümüyle Avrupa Birliği’nden 7, ABD’den 3 kat daha büyük bir kıtadır. Bir diğer ifadeyle yeryüzünde yaşayan her yedi kişiden birini barındıran, hızlı bir şekilde artan nüfusuyla Birleşmiş Milletler (BM)’de “nicelik” olarak da olsa önemli bir yer işgal eden Afrika kıtası, bugün itibarıyla bu örgütteki koltukların (oyların) yaklaşık yüzde 30’u anlamına gelmektedir.
Hiç kuşkusuz bu husus, bölgenin yükselen gücü konumunda bulunan Türkiye’nin de dikkatinden kaçmamaktadır. Nitekim, bölgede, Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi bağlamında icraya konulmuş bulunan “Yeni Büyük Oyun”un “geç ama “dinamik aktörü” olarak öne çıkan Türkiye’nin attığı bu adımlar, Ankara’nın “Yeni Yalta” sürecinde “oyun kurucu” olarak masadaki yerini alma arzusu şeklinde de değerlendirilmektedir.
Bu kapsamda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 6-11 Ocak tarihleri arasında Gabon, Nijer ve Senegal’i kapsayan Afrika ziyareti oldukça dikkat çekicidir. Çok sayıda Türk işadamının da eşlik ettiği bu ziyaret, her şeyden önce Türkiye’nin 1998’de başlattığı Afrika Açılımı’nın bir parçasıdır. Dolayısıyla, bir çok kimsenin iddia ettiği ya da ön plana çıkarttığı ve bazılarının sahiplendiği gibi bu açılım 2000’li yıllara ait değildir. Bir devlet politikasının 2000’li yıllarda alanda daha etkin bir şekilde uygulanmasıdır, devamıdır...
Mevzuyu biraz daha açmak gerekirse...
Afrika ile münasebetlerin geliştirilmesi amacını taşıyan ilk belge, yukarıda da kısmen ifade edildiği üzere 1998 yılında “Afrika’ya Açılım Eylem Planı” adı altında kabul edilmiştir. Buna göre: “Afrika ülkeleri ile Türkiye arasında yüksek düzeyli ziyaretlerin gerçekleştirilmesi; Çeşitli uluslararası örgütler içinde kıta devletleri ile temasların arttırılması; İnsani yardımların yapılması; Afrika’daki diplomatik temsilciliklerin sayısının arttırılması; BM’nin kıtaya yaptığı ekonomik ve teknik yardım programlarına katkı sağlanması; Ekonomik, teknik-bilimsel ve ticari işbirliği anlaşmalarının imzalanması; Teknik düzeyde bakanların ve uzmanların Türkiye’ye davet edilmesi; Afrika Kalkınma Bankası’na bağışçı ülke olarak üye olunması; Afrika İthalat-İhracat Bankası’na üye olunması; Karşılıklı iş adamları ziyaretlerinin ve iş konseylerinin tertip edilmesi” Türkiye’nin bölgeye yönelik yol haritasının temel ilkeleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dolayısıyla Afrika Eylem Planı, Türkiye’nin bir bütün olarak Afrika’ya ilgisinin başlaması açısından bir milat kabul edilebilir. Bu hususu, yani Türkiye’nin yeni Afrika politikasını, Başbakan Erdoğan’ın son ziyaretleri kapsamında irdelemeye devam edeceğiz...
09.01.2013 Milli Gazete






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.