Fransa soykırım iddiasını ön plana çıkarıp bunu inkar edenleri cezalandıracak kanunu çıkarınca bizim tepkimiz iddiaların yalan olduğu yönündeydi, asıl soykırım uygulayan ülkenin Fransa olduğunu söyledik, yani kendimizi savunduk.
Türkiye bölgesel bir güç olma iddiasındadır. Bu amaca ulaşmak için ortam ve büyük güçlerin uzun vadeli hesapları uygundur. Türkiye AB üyesi olmayacak, yani bu bölge bizim aracılığımızla Avrupa’nın kontrolüne terk edilmeyecektir. Fransa’nın tavrı, Almanya’daki yabancı düşmanlığının soydaşlarımıza yönelmesi, Avrupa’nın yaşadığı ekonomik kriz AB üyeliğini imkansız hale getirmektedir. AB üyeliği söz konusu olduğu zaman yıllardır olmayacak yere girilmez dedim ve iddiamın arkasında duruyorum.
Türkiye’nin en başarılı politikalarından biri sayılan ekonomik politikanın ciddi bir zaafı vardır. Sağlanan krediler ve sıcak para bankalar kanalıyla tüketici kredisine dönüştürülmüş ve artan talep üretimle değil ithalatla karşılanmıştır. Bu cari açığımızı kolay halledilemeyecek bir sorun haline getirmiştir. Bu konudaki çözüm önerimi şöyle ifade etmiştim. Bankalar tüketici kredisi yerine yatırım ve üretimi destekleyecek krediler vermelidir. Bunlara faiz sübvansiyonu verilebilir. Böylece kredi alanlar yatırım yaparken ya da üretirken insanlar ücret ya da kar elde ederek tüketime harcarlar böylece tüketici kredisinin yarattığı talebe yakın bir talep yaratılır ama bu üretimle karşılanır ve cari açığa neden olmaz. Cari açığın olumsuz sonuçlar yaratmaması, bazı iktisatçıların kötümser değerlendirmeleri gibi bizi Yunanistan’ın durumuna düşürmemesi için yabancı sermayeye muhtacız.
Çözüm modelin içindedir.
Türkiye bölge ülkelerinin ihtiyaçlarını karşılayacak üretim yapacak, bölgenin petrolden elde ettiği gelirler yatırım için kullanılacak ve böylece tarafların eşit durumda olduğu bir yapı oluşacaktır. Fransa ve Türkiye aynı yapı içinde yer almayacaktır.
28.01.2012 Star
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.