• İstanbul 15 °C
  • Ankara 26 °C

Mahmud Esad Coşan Hocaefendi’nin ağzından Mehmed Zahid Kotku Hazretleri

Mahmud Esad Coşan Hocaefendi’nin ağzından Mehmed Zahid Kotku Hazretleri
Hutbeleri son derece celalli olurdu ben hayret ederdim.

“Bu kadar halim selim, bu kadar sevimli, bu kadar sempatik, bu kadar tatlı bir insan minberde niye böyle aslan gibi, kaplan gibi kükrüyor, niye bu kadar sert oluyor?” diye hayret ederdim. Sonradan hadis-i şerifleri okuyunca öğrendim; Peygamber Efendimiz Hazretleri de minberde öyle celalli imiş. Demek ki o sünneti uyguluyor.

Çok nefis hutbeleri olurdu ve kâğıt kullanmazdı. Ayetleri, hadisleri, vaaz vereceği şeyleri kendisi ezberinde tutup söylerdi. Kâğıt kullanarak, okuyarak hutbe irad etmezdi. Son derece muhteşem hutbeleri olurdu.

Ali Rıza Sağman diye İmam-Hatip Okulu’nda hocalık yapmış meşhur bir hoca var. Birisine Hocamızı anlatırken; “Bilhassa hutbeleri tüyler ürpertici idi.” diyor.

Kendisi fevkalâde mütevazı bir insandı. Kendisine bir tavır, eda, bir poz, bir makam vermezdi. Çok yumuşak bir tarzda, “Ben âciz kardeşiniz...” diye hitap ederdi.

Arkadaşların birisine hitabı neyse, aynen onu kullanırdı. Mesela arkadaşlar bir üniversite hocasına “Osman Abi!” diyorsa o da “Osman Abi!” derdi. Halbuki Osman, onun çocuğu yaşında ama “Osman Abi!” derdi. Halkın verdiği unvanı kullanırdı. Fakat şurası çok kesin: Her günü, her sözü keramet idi. Kerametleri zahir ve bâhir, şeksiz süphesiz bir hakiki velî idi.

Birisini ele almak istedi mi, onu mutlaka adam ederdi. Bir zengin amcayı hatırlıyorum. Çok negatif bir amca idi. Hocamız onu ele aldı, öyle mükemmel bir mümin hâline getirdi ki ben hayret ederdim. Sırf ona ders verdi. Oturdu bir kişiye ders verdi. Onu çok faydalı bir insan eyledi.

Birisini ele aldı mı bırakmazdı

Son derece vefalı bir kimse idi. İhvanı ve ihvanın özel meselelerini çok iyi takip ederdi.

Maraş’ta bir olay olmuşsa bana İstanbul’dan telefon ederdi. “Esad git Maraş’a!.. Filanca kimse vefat etmiş, başsağlığı dileyiver.” derdi.

Müslümanların kardeşliğinin icabı neyse, onu çok güzel yapardı. O takibine, o vefasına çok hayret ederdim.

Evde latifeci bir insandı. Hadis-i şeriflerden Peygamber Efendimizin de evde hanımlarıyla, çoluk çocuğu ile latifeci olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla o hâli de tam sünnet-i seniyyeye uygundu.

Çok cömert bir insandı. Verdiği zaman verdiği miktarlara, “Bu kadar da bol verilir mi?” diye içimden itiraz ederdim; öyle bol verirdi. Verdiği zaman çok fazla verirdi. Doyurucu tarzda verirdi. Verdi mi ihya ederdi. Peygamber Efendimizin de öyle olduğunu biliyoruz.

Sofrasında ekseriyetle misafir olurdu. Misafirsiz yemek yemezdi. Camide, gelen kimselere bakar, sonra arkadaşlara işaret eder, "Filancayı, filancayı içeri çağır!" derdi. Yemek yedirirdi.

Biz de daha kendisiyle bir damatlık alakamız yokken çok defalar sofrasında yemek yemişizdir. Ben utanırdım, gitmek istemezdim ama hassaten beni içeriye çağırttırırdı.

Bu haber toplam 325 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim