• İstanbul 15 °C
  • Ankara 17 °C

Malatya Valisi Mustafa Toprak: Malatya soran ve sorgulayan bir şehirdir

Fatma Gülşen KOÇAK

Görev yaptığı şehirlerde başarılı çalışmalarıyla halkın gönlüne girmeyi başaran Malatya Valisi Mustafa Toprak ile Malatya merkezinde önemli konuları konuştuk.

Fatma Gülşen Koçak

 

 

Siz Diyarbakır’da da görev yaptınız. Doğunun başta terör meselesi olmak üzere sorunları nasıl çözülür?

Terörle mücadele toplumun sosyal ve kültürel kapasitesinin arttırılması konusunda belki saatlerce konuşmak gerekir. Ama doğunun terör meselesi olarak olayı ilk olarak eğitim ekseninden ele almak gerekiyor. Sadece Diyarbakır anlamında da söylemiyorum. Biz genelde sadece arızanın çıktığı yere ithafen konuştuğumuz için yöreselleştirme, bölgeselleştirme yapma gibi değerlendirmeler olabiliyor. Şuna bakmak gerekir; bir toplumun geri kalmışlığı, sıkıntıları ve ihtiyaçları var ise bunları doğuran sebepler nelerdir? Bunları iyi bir şekilde analiz etmek gerekir diye düşünüyorum. O bölgenin sosyal geçmişi ve yapılanmasının bu konuda bir sıkıntı içerdiğini düşünüyorum. Aslında devlet olarak biz her bir köye okul açmışız, öğretmen göndermişiz. Her bir noktada camimiz var. Allah’a şükür ezanlar okunuyor, minarelerimiz eksik değil. Sağlık evlerimiz var. Aslında toplumun ihtiyaçlarını görmek için devlet olarak yapılması gereken noktalara biz dokunmuşuz. Ama eğitim noktasında işin doğrusu tam bir analizi yapamamışız. Görevli göndermişiz, belki kırsaldaki insanları eğitmek adına gönderdiğimiz görevliler bırakın onlara rehberlik edip yol göstermeği, yeri gelmiş köylüden daha fazla köylü mantığıyla yaşar hale gelmiş. Ben kendime göre tespit edebildiğim bir noktadır ve bu çok önemli. Neyi hangi gerekçe ile hangi inanışla, hangi ahlaki ve vicdani sorumluluklar içerisinde yerine getiriyoruz. Bunu çok iyi koymak gerekir. Dolayısıyla bu bir kendini memleketine adamış olma, kendini oradaki sorunların bir parçasını çözme noktasında düşünme noktasında hissetmesidir. Bu anlamda buradaki sosyal yapıların bunu engellediğini düşünüyorum.

 İnsana dokunuşu insanın ruhuna seslenişi hiçbir şekilde başaramamışız. Dolayısıyla okulun, caminin, sağlık ocağının sonuçlarını o insanlarla diyaloğu ilişkiyi sürdürülebilir hale getirmediğimiz için bir takım problemleri de yaşar hale gelmişiz. Yani insan unsurunun çok iyi analiz edilmesi gerekiyor. Eğer ki insan unsurunu iyi eğitmezsek, yatılı okullarda devletimiz diyor ki “buralarda eğitim ve öğretim manasında her bir yere okul yapmak mümkün değil. Biz bu çocukları alalım getirelim daha iyi bir eğitim kadrosuyla, gidiş gelişlerinde sıkıntılarını gidermek için bir yatılı okulda okutalım. Tüm donanımını, sosyal kültürüler imkânlarını ekonomik imkânlarla birlikte verelim”. Ama bakıyorsunuz ki o okulları yönetecek beşeri sermayeyi, yani nitelikli insanı oraya koymadığımız için oralar olumsuz kişi üretir hale geliyor, bataklık haline geliyor. Bizim bu manada en önemli sıkıntılarımızın başında yer alan sosyal yapıdaki iyileştirici çalışmaları gerçekleştiremeyişimizdir.

 

Kadim şehirlerin ayrı bir havası ayrı bir ruhu var. Bize Malatya’nın ruhundan bahseder misiniz? Malatya kültürü bize ne söyler?

Bir şehri yaşatan ruhudur, kimliğidir. Malatya’nın kültürel dokusu nedir diye sorduğunuzda Malatya’nın en büyük birikiminin bir kere insani güç olduğunu düşünüyorum. Malatya’nın en önemli özelliklerinden biri ilim ve irfana, okumaya vermiş olduğu değerdir. Bu değer aslında geçmişinden geliyor. Selçuklu, Danişmentliler vesaire baktığımızda hakikaten toprakların da fısıldayan bir ruhu var diye düşünüyorum

 8 bin yıl öncesinde oluşan bir kılıç şu anda Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergileniyor. Daha nice kadim değerler ve sonrasında gelen kendi öz medeniyetimizin de unsurları var. Bu noktada Malatya bir göç yolu, bir coğrafi kesişme noktasında  medeniyetlerin bileşkesi noktasına gelmiş. Buradaki insanlarımızın kültürel dokusuna birikimine baktığımızda geçmişin birikimiyle birlikte sorumlu davrandıklarını görüyorum. O anlamda hakikaten bugün belki Malatya dediğinizde en fazla okuyan şehir, bir araya geldiğinde en fazla fikir üreten, ilmi araştırma konusunda muhakemede bulunan ve her bir noktada da en iyisini yapmaya çalışan bir nokta olduğunu görüyoruz. Bu şuna delalet ediyor; Malatya şehri kadim geçmişi ve mevcut halde de eğitime, irfana, okumaya bir katkı veriyor. Malatya soran ve sorgulayan bir şehirdir.

Her bir şehrin bir ruhu vardır diyoruz, kimliği vardır. O kimliği oluşturan iki öğe vardır. Bunlardan birisi insani öğe ikincisi de insanın bu medeniyet değerleri ile oluşturduğu maddi öğelerdir.  Battalgazi ilçesine gittiğinizde 1200’lü yıllarda yapılmış Ulu Camiyi gördüğünüzde, oranın kubbesine baktığınızda sizi eskilere alıp götürüyor. Malatya kadim değerleri eğitimle, öğretimle, irfanla birlikte yaşayan ve yaşatan bir şehirdir. Dolayısıyla bu şehrin hem manevi iklimi hem de bu manevi iklimin oluşturduğu maddi değerlerin de birbirleriyle örtüştüğünü ve bütünleştiğini görüyoruz. Bu anlamda hakikaten beşeri sermayenin donanımlı olduğunu görmekten ben de çok mesudum. İstanbul’a gittiğimizde, bakıyoruz ki çok ciddi üretim alanlarının ülkeye yön verenlerin Malatya’dan çıkmış olduklarını görüyoruz. Fırsat verildiğinde o üretme kültürünün, yönetme kültürünün kendi içerisinde olduğunu görüyoruz. Ama bunun bir sebebi var. Darende’ye bakınız, Akçadağ’a bakınız, Arapgir’e gidiniz. Burada Osmanlının Selçuklu dönemi de dâhil olmak üzere tarihi iyi inceleyebilirsek Enderun şeklinde insanların değerlendirildiği, yetiştirildiği ve yönetime kazandırıldığı bir altyapı ve medeniyet değeridir. Malatya böyle bir yerdir ve bunu da kadim genlerinden olan bu hasleti sürdürmeye çalışıyor. Ne kadar kırılmalar, dökülmeler olsa da ruhunda ve benliğinde bu var.

.

15 Temmuz işgal girişiminde Malatya önemli şehirlerden biriydi. Neler yaşadınız o gün?

Çok şey yaşadık ama Allah bu ülkeyi ve bu aziz milleti korudu. Olayın öğrenilmesiyle birlikte tertibatı aldık. Burada da bu ihanet girişiminin olabileceğine dair endişe ve kaygılarımızla birlikte hemen ilgili noktaların vatandaşımıza milletimize ülkemize bir tehdit oluşturmaması adına bir takım kritik noktaları çevirerek muhafaza altına alarak, vatandaşlarımız ile o gibi muhtemel tehditleri önlemeye çalıştık. Burası tabi ikinci ordunun merkezi ve tüm Doğu ve Güney doğu Anadolu bölgesine ve ülke dışına terörün beslendiği, kümelendiği yerlere de devletimiz adına mücadele yürüten en önemli ordu merkezidir. Bu anlamda burası önem arz ediyordu. Diğer taraftan jet ana üssü var, F4 uçakları var.

Balıkesir Bandırma’daki jet ana üssünün tamiratta olması nedeniyle oranın F16 uçakları da buradaydı. Kara havacılık dediğimizde Ankara’dan sonra en güçlü kara havacılık olarak burası gelir. Helikopter sayısı, helikopterlerin niteliği ve silahlı ekipmanı açısından da çok önemli bir üsttür. Dolayısıyla burada meydana gelebilecek bir sıkıntının ülkemizin sıkıntısı olabileceğinin düşüncesi ile o anlamda bir takım tedbir sistemini arkadaşlarımızla geliştirdik. Nihayetinde de zaman içerisinde gördük ki burada da bir yapılanma, burada da bir ihanet girişimi ve ihanetin parçası olanların olduğunu gördük. Geçmişte burada kara havacılıkta ihanetten önce helikopterlerin silahlı ve silahlarla donatılmış bir şekilde Ankara’ya gönderildiğini sonradan öğrendik. Yine sabaha karşı Ankara’da duruma vaziyet edilince ve başka yer kalmayınca buradaki jet ana üssünden F4 uçaklarının kaldırılması girişiminin önünü kesilmesi için tedbirler aldık.

Tüm kamu kurumlarına ve belediyelerimize ait araçlarla pisti kapatarak onların havalanmasını engellemiş olduk. Ankara’da bu ihanetçilere karşı aşağı yukarı Jandarma Genel Komutanlığı dışında diğer yerlerde hâkim olununca devletimiz en son burası kaldı. Burada da maalesef kişilerin acaba başarılı olacak mı olmayacak mı davranışları karşısında bu şeyin uzadığını da bizatihi kendimiz yaşadık. Ama almış olduğumuz tedbirler sayesinde vatandaşlarımızın burnu kanamadan ya da valilik önüne toplanan 30 bin kişinin ikinci orduya yürümesi karşısında onları sevk ve idare ederek yürütmeyerek orada gittiklerinde genelkurmay ve köprüde olduğu gibi taranmasının önüne geçtik. Orayı da elemine ederek bertaraf etmeye çalıştık. Sıkıntılı olmuştur. Ama tüm bunlar bize gösteriyor ki devletimiz, milletimiz insan unsurunun yetişmesi için okulundan fakültesinden akademisinden hiçbir imkânı eksik etmiyor. Devletimizin tüm imkanlarını bu ülkenin insanının yetişmesi için veriyor. Ama bazıları ülkesine, devletine, milletine değil de ihanet odaklarının beslemesine yöneldiklerinden nasıl sonlarının ibretli bir hale geldiğini de burada esefle işin doğrusu ibretle izledik. Dolayısıyla bizim bakışımızda, anlayışımızda, inancımızda bir devlete, devlet ebed müddettir. Biz yaşıyorsak devletimizle birlikte varız. Devletimiz varsa bize şemsiye görevi yapıyor. Devletimizin olmadığı yerlerde, çevremizdeki ülkelere baktığımızda bunların yeksan olup birbirleriyle uğraştıklarını görüyoruz. Bu ihanet girişiminin de bu anlamda ibretli sonlarını bugün görüyoruz. Hiçbir şekilde anlayamıyoruz. Bu devletin ekmeğini, suyunu, inancını, değerlerini devletin her türlü imkanıyla yetişenlerin bu ülkeyi bırakıp da başka ülke ve ihanet odaklarının ruhuna intisap ederek onların ruhuna bürünerek bu ülkeye ihanet etmelerini anlamak mümkün değildir. Onun için bu olay bize ve geleceğe ülkemizin bekasıyla birlikte gitmesi adına önümüze yüz yıl önce bu milletin önüne ne çıkarıldıysa bugün aynı şer odaklarının iş başında olduklarını, taktik değiştirdiklerini, yöntem ve kılık değiştirdiklerini ama asla ve asla bu hain emellerinden vaz geçmediklerini göstermiş oldu.

Tüm bu olaylar ülkemizin geleceği konusunda daha dikkatli olmaya, ülkemizin milli birliğini ve beraberliğini, milli gücünü sağlayıcı ve insanlarımızı sevgimizle hoşgörümüzle kardeşliğimizle hep birlikte tutmanın ve güzellikleriyle yaşatmanın elzem olduğunu bir kez daha bize gösterdi. Dolayısıyla burada da 15 Temmuzun Ankara ve İstanbul’dan sonra ordu merkezi, jet ana üssü, kara havacılık ve diğer birlikler nedeniyle burada da sıkıntılar yaşadığımızı ama hakikaten milletimizin gücü, sayın Cumhurbaşkanımızın, devlet büyüklerimizin Ankara ve İstanbul’dan yönetimi ile buradaki risk alanlarını kapatmak suretiyle bir olumsuzluk yaşamadan, her ne kadar bize karşı silah çekilmiş ve bir takım olumsuzluklar yaşanmış da olsak da milletimizin gücüyle, sağ duyusuyla birlikte bunlar önlenmiş oldu. Geçmişten tecrübe alarak geleceğe daha iyi hazırlanmak noktasında da bize bir kez daha yol göstermiştir.

Efendim, o gece yaşadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

O gece  ikinci ordu içerisinde bir grubun ihanet kalkışması içerisinde olduğunu bunları etkisiz hale getirmek gerektiğini tespit ettik. İlgili arkadaşlarımızı çağırdık. İlgili arkadaşlarımıza dedik ki, “ikinci ordu kapalı bir kutu, içeride de ihanetçiler var. Buraya girebilir miyiz, bunları etkisiz hale getirebilir miyiz” diye sorduk. Arkadaşlar dediler ki biraz zaman gerekiyor. Çünkü hakikaten önemli ölçüde Özel Harekatçımız Doğu ve Güney Doğu bölgesindeki ihanet çukurları ile ilgili yapılan olumsuzlukları ortadan kaldırmak üzere oralarda görevliydi. Zırhlı araçlar oraya gitmişti.

 Onlar dediler ki “biz bunu içtenlikle yapabiliriz. Hiçbir olumsuzluk olamaz. Biz buraya gireriz ve ihanetçileri de etkisiz hale getiririz”. Böyle demelerine rağmen, ben de yeni geldim çok fazla içeride ne var, arkadaşların kuvveti nedir bilmediğim için emniyet müdürümüzle saat 3 civarında görüştük. O arada da ordu komutanını bağlamadılar. Meşgul diyerek bir buçuk saat ulaşamadık. 12:30da bir defa görüştük ama ondan sonra görüşme kesildi. Biz dedik ki “orada bir risk taşıyor. En iyisi ikinci ordunun oraya gidelim. Orayı bir gözlemleyelim”. Emniyet müdürümüzle oraya gittik. Oraya gittiğimizde 10-15 metre bir alan var, arabadan indik. Daha sonra burada gazi olan emniyet müdür yardımcımız dedi ki, “orada kapıda agresif birisi var. Efendim oraya kadar gitmeseniz uygun olur.” Ben de baktım, her şey normal gözüküyor. Oraya el koymalıyız, bir olayı tahkike gittik. kapıya kadar gittim. Aramızda 15-20 santim ve kapının öbür tarafında 3-5 miğferli ve ellerinde silah olan asker var. Biz de emniyet müdürümüzle ve etraf çevrilmiş bir şekilde duruyoruz. “Biz buraya gireceğiz, içeriden haber alınamıyor arkadaşlar girecekler. Bir takım ihanetçiler var. Biz içeridekilerden endişe ediyoruz.” dedim “bizim de can güvenliğimizi sağlamak zorundasınız.

Kardeşim ben sizi bilmiyorum sen asi kuvvetlerden misin bilmem ama bu tarafa gel sıkıntı olmadan arkadaşlar içeriye girsin” deyince o bizim kararlılığımızı gördü. O arada da bizim jandarma komutanı kobra aracı getirmeye gitti. O da o arada dışarıdan bizim yanımıza giriş yaptı. Onu da görünce durumu anladılar, bunlar kararlı içeri girmekte. Hemen “asker mevzi, siper al” dedi. Koruma kolları çekildi ve “çekilin giremezsiniz” dedi. O anda yapılan fevri bir hareketin Allah korusun ölümle sonuçlanacağını bildiğimiz için “tamam kardeşim sakin olun” dedik. Oradan geri çekildik. Arkadaşlarımız ona müdahale edebilecek hazır bir noktaya geldiler. Biz orada geri çekildik ama biz oradan geri çekildikten bir dakika sonra oradaki ilgili yüzbaşı maalesef gelen kobrayı taradı. Daha sonra orada karşılıklı bir çatışma oldu.

Sonra ihanete karşı yürümek isteyenlerden bir kamyon üzerinde giden bir kardeşimizi vurdular. Enes diye bir kardeşimiz, gazidir o da. Neticede bu hakikaten olayın sıcaklığı ile olayı tetkik için gittiğimizde kendimizi kapıda bulmamız ve kapıda da böyle bir durum ile karşılaşmamız insanın ömrünün pamuk ipliği gibi bir zayıf nokta olduğunu hatırlatıyor. Ama söz konusu devletimiz ise, devletimiz adına milletimizin huzuru ve güvenliği ise her bir şehidimizin gazimizin kanı canı gibi bizim de bir farkımız yok. 

Bu yazı toplam 570 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim