• İstanbul 15 °C
  • Ankara 12 °C
  • İzmir 17 °C
  • Konya 12 °C
  • Sakarya 13 °C
  • Şanlıurfa 18 °C
  • Trabzon 16 °C
  • Gaziantep 16 °C
  • Bolu 6 °C
  • Bursa 14 °C

Mali Müşavir İmdat Akgünler; Kimin Şeyhi O: Sahtekarların mı Dürüstlerin

Fahri TUNA

Benim Kahramanlarım-9/ Fahri TunaMali Müşavir İmdat Akgünler;Kimin Şeyhi O: Sahtekarların mı Dürüstlerin mi?

Adama soruyorsunuz: ‘Neyle geçiniyorsunuz?’; cevap veriyor: ‘Sahtekârlıkla.’ Ve ekliyor: ‘Ama üç kağıtçı değilim.’

Elli yıllık mesleğinde müezzinliği kadar kuyumcu terazisinde insanlık tartmayı da iyi bilen Hâfız Hasan Çolak onun için, ‘O hepinizden, herkesten daha dürüst, daha insan, daha iyi adam’ diyor.

Demek ki ne anlıyoruz; adamın kendisi için söylediği aslında tam bir mizah, kendi kendisiyle dalga geçme, aslında kendisiyle dalga geçerken, asıl bizimle, toplumla, iki yüzlülüğümüzle, suret-i haktan görünüp de arkadan kırk filim, yalan, dolan çevirmemizle dalga geçiyor. Yaptığı tam manasıyla bir ironi, kara mizah.

Ben kendisiyle 33 yıldır, yazıyla otuz üç yıldır arkadaşım, dosttum. Hem de ailece. Öyle böyle değil; yurt içi, yurt dışında onlarca gezi düzenledik birlikte; birçok sosyal ve siyasal olayın içinde yer aldık birlikte.

Tek yanlışına sahtekarlığına kusuruna şahit olmadık; aksine nerede bir yardıma muhtaç varsa, nerede bir yetime öksüze yoksula el uzatılacaksa, en önce ve en çok o el uzattı; nerede birinin başı sıkışsa ilk o koştu; nerede mevzuatta veya uygulamada birisi sorun yaşasa ona yol gösterdi. Kanun dışı, ahlâk dışı, usul dışı ne bir uygulamasını gördük, ne bir yol göstericiliğini…

Bir insanın kendisiyle dalga geçmesi ne güzel, ne hoş, ne zarif bir ders vermedir çevresine.

Onun adı İmdat Akgünler. Sakarya Hendek’e bağlı Aşağıçalıca Köyü’nde, üç erkek kardeşin en büyüğü olarak 1956 yılında doğmuş. Çocukluğu köyde geçmiş; harmanı da biliyor, öküz arabasını da. Ocak başını da biliyor, kasaba pazarında yumurta süt peynir satıp eve yağ tuz biber alındığı günleri de. Mesleği terzilik olan babanın işi gereği aile 1967’de Adapazarı’na, Cuma Pazarı’na taşınmış. Onun ilkokul dört ve sonrasıyla, Avukat kardeşi Ahmet ile özel bir kurumda çalışan küçük kardeşi Hakkı’nın eğitimi tümüyle Adapazarı’nda gerçekleşmiş.

Mahallesinin kızı, gönlünün sultanı Naide Hanım’la evlenmiş sonra. Biraz huysuzluğuna aldanmayın; eşine karşı inanılmaz uyumludur. Bu büyük uyum ona, Anadolu Üniversitesi Kütahya İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden aldığının ardından, ikinci bir diploma, kılıbıklık diploması kazandırmış. El-hak, iki diplomayı da bihakkın hak ettiğine de şahitlerdeniz.

Üç büyük sevgisine, ölümüne bağlı olduğu, canı kadar sevdiği üç tutkusuna şahit oldum ben onun bugüne kadar: Ailesi, şehrinin takımı Sakaryaspor ve acıların takımı Beşiktaş.

Arkadaşlarına da çok düşkündür:  Hangi arkadaşının bir yakını ölse o hemen yanı başındadır, cenazeyi birlikte defnederler. Hangi arkadaşının veya çocuğunun düğünü, sünneti olsa o yine oradadır, maddî manevî.

Cömerttir, yedirmeye içirmeye bayılır: O bizim ölene dek Cuma sponsorumuzdur mesela. Benim, Hz. Ömer’in adaletinden bu yana ikincil en adil karar olarak tarihin not düştüğü bölüşümüm, onların da onayı ile şöyle gerçekleşmiştir: On beş yıldır Cuma günleri öğle yemeklerini kar yağdığında ben, yağmur yağdığında Berber Erdinç, kar ve yağmursuz havalarda ise İmdat Akgünler ısmarlamaktadır. Bu onun hayata en severek, gülerek, hoşlanarak icra ettiği uygulamadır!

Arada bir, kendine taktığı unvana lâyık olmak için olmalı, sahtekârlığa yeltendiği de olmuştur; sıcaklığın gölgede kırk derece olduğu bir Ağustos gününde, sırf bana yemek ısmarlatmak için oylama yapmış, hemen her önüne gelene ‘şu anda kar yağıyor mu?’ diye sormuş, büyük çoğunlukla ‘evet, hem de lapa lapa’ cevabını alınca da, ‘Fahri’ciğim, sorduğum 40 kişiden 37’si kar yağıyor dedi, bu ülkede demokrasi var, oylama ile sen kaybettin, maalesef bugün yemekler senden’ demiş, öğretmen Mustafa Erdoğan’ın da katıldığı yemeğin sonunda, ben tam parayı ödeyeceğim sırada, yan masada oturan Avukat Ali Rıza Acartürk’ün ikramen parayı ödediği ortaya çıkmış, Akgünler’in tatlı kurnazlığı gene hakikatin aşılmaz duvarına toslamış, adalet hileye yine galebe çalmıştır.

Tarihimize, kültürümüze, medeniyetimize düşkün adamdır. Çocuklarının adından da belli değil mi zaten: Yavuz (serbest muhasebeci), Selim (Teknik öğretmen), Kübra (sağlık çalışanı) ve Yunus Emre (Yönetmen/Tanıtımcı).

Doğrucu adamdır; önceleri Doğru Yol Partilidir, sonraları Ak Partili; ilkinde il muhasibidir, ikincisinde il başkan yardımcısı, Adapazarı belediye meclis üyesi, uzunca süre başkan vekili. Büyükşehir belediye meclis üyeliği görevini de üstlenmiştir. 2006’da Kosova’da Prizren Doğru Yol Kültür Sanat Derneği’ni ziyaretimizde benimle şakalaşmasını unutamam: ‘Ben Doğru Yol’dan ayrıldım Ak Parti’ye geçtim; beni burada gene Doğru Yol’a sokuyorsun sen. Başa mı döndürüyorsun yeniden!..’

Son yirmi yılda kaç kere hacca, kaç kere de umreye gittiğini kendisi de hatırlamaz. Son yıllardaki beyaz sakalı ona yeni bir sıfat da kazandırmıştır: Bir Edirne ziyaretinde, onun tayinen orada görevlendiren bir vergi denetçisi ile büyük ve derin samimiyetini gören Edirneli yiğit delikanlı Serkan Oltandiken ellerine sarılıp öpmüş, onu şeyh ilân ederek intisap etmiştir. Serkan’ın şeyhini sık sık ziyaret etmesi, telefonla sık sık arayıp bağlılığını sunması ona Şeyh İmdat Efendi vasfını kazandırmışsa da, bu satırların yazarının ‘Ağbi, sen Serkan’nın kusuruna bakma, Edirne’de zaten toplam dört tane bıyıklı adam yaşıyor, sakallı ise hiç yok. O garibim, ilk gördüğü sakallıyı evliya zannetmiş, o da sana denk gelmiş; affediver sen onu, sen de havalara kapılma fazla’ sözleri şeyhlik büyüsünü bozmuş bulunmaktadır.

Arada aksilik yapsa, şakadan da olsa bağırıp çağırsa da, o en çok Taraklı yerel mizahı yalazaların ve onun yaşayan büyük ustası Hâfız Hasan Çolak’ın tiryakisidir. Yalaza sevgisi yüzünden başına gelmedik kalmamış, yakın arkadaşları Fahri Tuna ve Süleyman Tunç’un tezgâhıyla bazı kereler yalazaya düşürülmüş; Kültür Bakanlığı Bakan Yardımcısı Tacettin Özkaraman’ı telefonla tebrik edip, ertesi gün de Gönen’den Ankara’ya doğru yola koyulmuştur.

İmdat Akgünler, hem iyi gün, hem de kötü gün dostu olabilen gerçek dostlarımızdandır.

İliklerine kadar samimi adam, iliklerine kadar Türk ve Müslümandır.

Toplumumuzun siyasetçi, gazeteci, avukat, futbolcu, muhasebeci gibi mesleklere ucuzca yakıştırdığı sahtekâr sıfatını kendisi için bizzat kullanarak aynaya bakmamızı sağlayan, aslında bizlerin, toplumun büyük kesiminin sahtekâr ve yüzsüz olduğunu ortaya çıkara bir kahramandır İmdat Akgünler.

O her ne kadar kendisine sahtekâr dese de, o bizim iyilik ve güzellik, dürüstlük ve cömertlik padişahımızdır.

İmdat Akgünler bizim için, asıl sahtekârları ortaya çıkaran dürüstlük abidesi kahramanımızdır.

İyi ki de dostumuz ve kahramanımızsın ağbi.

Rabbim sayınızı arttırsın!

Bu yazı toplam 907 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim