Fatih devrinde kurulan Bostancı Ocağı'nın amacı sarayların erkânlarına hizmet, bahçelerine bakmaktı. Zamanla görev alanları genişlemiş, işlevleri artmıştır. Bostancı Ocağı'nın güvenilir bir birim haline gelmesinde şu üç faktörünün etkili olduğunu Murat Yıldız'dan öğreniyoruz: Bostancıbaşıya Fatih Kanunnamesi ile padişah sandalının dümenciliği görevinin verilmesi padişahla onları yakınlaştırmıştır. Bu durumun Bostancıları diğer devlet ricalinin nezdinde de itibarlı kılması tabii idi. İkincisi ise Kanuni döneminde saray bürokrasisinin genişlemesi, bahçelerin çoğalması ocağın nefer sayısının artmasını gerektirmiştir. Padişah ve çevresiyle yakın temasta olduğu için sadakatsizlik yapmayan bu sınıfın çoğalması padişahın da işine geliyordu. 16. yüzyılın sonlarından itibaren başlayan yeniçerilerin isyanları, bu sadık zümrenin ayrı bir değer kazanması sonucunu doğurmuştur.
Zannedildiği gibi devşirme sadece gayrimüslimlerden yapılmazdı; Türklerden de yapılırdı. Belki ilk baştan bir çocuğunun alınması bazı ailelere, bilhassa Hıristiyanlara ağır gelmiş olabilir; ama çocukların devletin üst kademelerine yükseldiklerini, paşa ve sadrazam olduklarını görünce, ahali oğlunun devşirilmesi için can atmaya başladı. Boylu posluların devşirileceği bilindiğinden, Hıristiyan ailelerin çocuklarına yüksek topuklu ayakkabı giydirdikleri kaynaklarda yer almaktadır.
Diğer sınıflarda olduğu gibi Bostancılar'da da köylü-çiftçi çocuklarının devletin en tepe noktalarına tırmanmalarında sadece yetenek ve gayretleri ölçü alınırdı. Yalnız devlet başkanlığı Açına oğullarına mensup Osmanlı ailesinin inhisarındaydı. Diğer mevkiler tebanın tamamına açıktı. Busbecg'in "Türkiye'yi Böyle Gördüm" kitabı okunursa, söz konusu sistemin devletin büyümesinde nasıl etkili olduğu anlaşılır. Gözlerimizi ABD'ye çevirirsek Osmanlı'ya çok benzediğini görürüz. Bu rastlantı değildir. Yakın zamanlara kadar sahaflarda dolaşanların, çuval çuval kitapların Amerikalılar tarafından alındıkları dikkatlerini çekmiştir. Eski İstanbul'un korunmasında bazı kesimler hassasiyetle duruyorlar, fakat Bizans'ın taşına değer verenlerin ecdadın başka ülkelere götürülen eserlerine ses çıkarmamalarını anlamak mümkün değildir.
Asayişi sağlamakla görevli Bostancıbaşılarının, Haliç ve Boğaziçi gezilerinde, gerekli olduğu zamanlarda net ve ayrıntılı bilgi vermek amacıyla tuttukları "Bostancıbaşı Defterleri" İstanbul bakımından paha biçilmez kaynak niteliğindedirler. Zira bunlar aynı zamanda İstanbul'un içinde ve çevresinde bulunan cami, mescid, çeşme, sahilsaray, kasır, yalı, dükkân, mahzen, ev gibi binlerce yapılarla boş arsaların sicili mahiyetindedir.
Adı "Üstad"lığa çıkmış bilim adamı, Sigrid Hunke'den sayfalarda aktarır, kaynak vermez, onun tespitlerini kendisine mal ederse, insanın morali nasıl bozulmaz! Bir başka üstad, kuşatma sırasında askeri motive etmek için Akşemseddin'e Eyüp Sultan buldurulmuş derse, mercimek kadar beyni olan çileden çıkmaz mı? Fakat Murat Yıldız ve onun gibi gayretli gençleri kütüphanelerde, arşivlerde görünce, eserlerini okuyunca, geleceğe güvenle bakabiliyoruz.































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.