Fatih Akkaya / Habervaktim.com
TYB Onursal Başkanı Yazar D.Mehmet Doğan’la yaptığımız söyleşinin 4. ve son bölümü şöyle:
RTÜK KARARLARI KARARGAH’TAN GELİRMİŞ
-RTÜK Üyeliği de yapmış bir isimsiniz. O günleri hatırlıyor musunuz?
D.M.Doğan- Doğrusu bu işimin unutulduğunu sanıyordum. Daha doğrusu umuyordum! Bir ara, öte dünyada “RTÜK”çü olarak anılmak korkusuna kapıldım. Neyse ki, 9 yıl da sürse geçici bir durumdu. Hatırlamaktan hoşnut olmadığım günlerdi.
Türkiye Yazarlar Birliği’nde 15 yıl başkanlık yaptıktan sonra, 9. Genel Kurul’da vazifeyi bırakmak istedim. Fakat bu mümkün olmadı. Birliğin ben olmadan devam edeceğinin görülmesi lâzımdı. O sırada RTÜK’de boşalan üç üyelik için seçim yapılacağını arkadaşlarım haber verdiler. Bu benim için münasip bir geçiş olabilirdi. Refah Partisi’nin en çok oyu olmasına rağmen iktidardan uzak tutulduğu günlerdi (1996). Necmeddin Hoca, bizim adaylığımızı uygun buldu. Seçime yakın günlerde Refahyol koalisyonunun görüşmeleri sürüyordu, bu fasıldan iki parti işbirliği yaptı ve TBMM’de seçimi kazandık.
RTÜK’ün en prestijli ve aynı zamanda en zor yıllarıydı. Üç muhalefet temsilcisi olarak RTÜK’te 28 Şubat’ın ağır baskısını yaşadık. Bir çok konuda yalnız kaldık. Başkan seçtiğimiz Orhan Oğuz Hoca’nın, gelmiş geçmiş en kindar siyasetçilerimizin en başında gelen 9. Cumhurbaşkanı’nın MGK’da reva gördüğü muameleye şahid olduk. Orhan Hoca vakti zamanında Demirel’e karşı parti başkanlığında aday olmuştu!
28 Şubat trampetlerinin sesi yükseldikçe RTÜK’te salim karar almak güçleşti. Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir karargâhta kurduğu ekiple televizyonları takip ettiriyor, raporları hazırlatıp hangi maddelerden hangi cezaların verileceğini de belirterek talimat şeklinde Kurul’a gönderiyordu. Kurul’da, Genelkurmay İkinci Başkanı’nın RTÜK’ü Genelkurmay’ın bir şubesi olarak gördüğünü, bunun kabullenilemeyeceğini söyledim. Tabî işler karıştı, bir daha böyle açıktan talimat gelmedi ama bize olan husumet yükseldi. Neyse bunları başka bir zaman konuşuruz!
BU DİZİDE KANUNİ’YE YAPILAN EZİYET AFFEDİLEBİLİR GİBİ DEĞİLDİR
-Kimi televizyon kanalları özellikle çektiği, oynattığı dizilerle halktan büyük tepki topluyor. RTÜK’ün yaptırımlarının yetersiz olduğunu düşünüyor musunuz?
D.M.Doğan-Konu sadece RTÜK işi olarak düşünülmemeli. Elbette en önce bu kurum hatıra gelecek, fakat bu kurumun tam da medyanın alanı içinde olduğu da akıldan çıkarılmamalı. Bu alan beraberliği zamanla bir körleşmeye dönüşüyor. Zaten çok açık ihlal yoksa, yani gri tabir edilen tarzda ise, yapılabilecek çok şey yok. Fakat sivil toplumun, gönüllü kuruluşların, halk tepkilerinin iyi kanalize edilmesi gerekiyor.
-Muhteşem Yüzyıl adlı diziyle ilgili düşünceleriniz nelerdir?
D.M.Doğan- Bu dizi tarihi kostümler, isimler, mekanlar ve olaylar kullanılarak 21. yüzyıla göre imal edilmiş bir gösteridir. Kostümler, isimler, mekanlar, olaylar ne kadar tutarsa tutsun, gerçek olan bugünün insanını etkileyecek bir gösteri hazırlamaktır. Yapılan budur. Tarih, Osmanlı hükümdarları ve eşleri, haremi, divanı, erkanı bu dizide ağır işkenceye maruz bırakılmaktadır.
Bu dizide Kanuni’ye yapılan eziyet, affedilebilir gibi değildir. Nitekim, Tercüman eskisi bir hatun, bu dizi sayesinde Sultan Süleyman’la ilgili görüşlerinin tamamen değiştiğini söylemiştir. Bunu zikredişimin sebebi şu: Efendim bu tarih değildir. Tarihten yararlanılarak yapılan kurgu bir yapımdır deniliyor. Fakat tesirlerine bakarsak, değil sıradan seyirci, işin ukalaları bile kurmacayı gerçek yerine koyuyor.
(Milli Şairimizin hayranı olan D.Mehmet Doğan'ın odasının duvarında, Hat Sanatı ile Mehmed Akif Ersoy yazılı tablo asılı.)
-“Tercüman eskisi hatun”dan kastınızın kim olduğu anlaşılmış mıdır?
-D.M.Doğan- Anlaşılmıştır anlaşılmıştır. Tüm Türkiye iyi bilir onu.
-Peki, böyle bir konu üzerine, böyle bir dizi sırf reyting hesabıyla çekilmiş olabilir mi? Altında başka hesaplar olabilir mi sizce de?
D.M.Doğan- Elbette büyük yatırım yapan, büyük paralar kazanmak için bunu yapar, pir aşkına yapacağı düşünülemez. Ancak bunun da dürüst olanı ve olmayanı vardır. Bu diziyi yapanlar ikinci gruptan. Tarihe yaklaşım dürüst olmadığı için, ortaya çıkan ürün de sağlıklı olmuyor.
BUNLARA “SİZ MUHAFAZAKÂRSINIZ” DESEYDİK HAKARET ADDEDERLERDİ
-Muhafazakâr camiadan kimi yazar çizerlerde görülebilen komplekse değinmiştik. Söz Muhteşem Yüzyıl’dan açılmışken, hatırlatmak istiyorum. Bu dizinin yapımcısı Meral Okay’ın vefat haberini “O kadın öldü” başlığıyla vermemizden ötürü (gündemdeki bir isim olduğu için kullanılmış bir başlık) sitemizi topa tutanlar arasında muhafazakar gazetelerde köşeleri olan yazarlar da bulunuyordu. Neler söyleyeceksiniz?
D.M.Doğan- Türkiye’de muhafazakârlık kompleksli bir iştir. Bir kaç yıl öncesine kadar bunlara “siz muhafazakârsınız” deseydik, hakaret addederlerdi. Şimdi kemâli afiyetle “muhafazakârlık çöreği”ni yiyorlar. Tabii muhafazakâr görünmek için de böyle tavizler vermek lâzım!
-Türkiye’nin en önemli gündem maddelerinden ve adı kimilerine göre “terör” kimilerine göre “Kürt” olan sorunla ilgili düşünceleriniz nelerdir?
D.M.Doğan- Türkiye’nin etniklikle, ırkçılıklı sınanması bu. Etnikliği, ırkı esas alan bir tarihimiz yok. Osmanlı Devleti etnikliği değil, inancı esas alarak halkını tanımladı. Elbette Osmanlı kültürüne hakim rengi Türkler verdi. Bu tabii bir sonuçtu. Cumhuriyet’ten sonra takip edilen “türkçülük” siyaseti, gerçek Türk kimliğine değil, sentetik, uydurulmuş bir Türk kimliğine dayanmaktadır. Bundan en çok Türkler zarar görmüştür. Dilleri, kültürleri, geçmişleri inkâr edilmiştir. Etnik siyaset, karşı etniklik tesiri uyandırmıştır. En azından kullanılmaya müsait gedikler açmıştır. Bu gediklerden de etnikçi terör nüfuz etmiştir.
İKİNCİ BİR HABUR’A MAHAL VERİLMEMELİ
-Müzakere sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu görüşmelerde yetkili siyasilerin durduğu noktaya dair düşünceleriniz nelerdir?
D.M.Doğan- “Siyaset mümkün olanın sanatı”dır denilir. Türkiye’yi yönetenler ülkenin selâmeti için mümkün olan neyse onu yapmak durumundadır. Türkiye’nin terörden beslenen etniklik belasından kurtulması için yapılması gereken neyse, o yapılmalıdır. Fakat bu yapılırken değerler tepetaklak edilmemelidir. Büyük halk kitlesini rencide edecek olaylara mahal verilmemelidir. İkinci bir Habur’a mahal verilmemelidir.
MEHMET AKİF’İN “TÜRK” TANIMI
-Türkiye’de Mehmet Âkif Ersoy’a hak ettiği değeri sözde değil, özde verebilen nadir isimlerden birisiniz bence. En iyi bilen biri olarak, Mehmet Akif’in “Türk”, “Türk milleti” tanımı neydi?
D.M.Doğan- Mehmet Âkif inanç temelinden bakar. Kavim, ırk, etnik yaklaşımlardan uzak durur. Bu çerçevede ırk davası güden, kavmiyetçilik yapan babasının memleketlilerini, Arnavutları eleştirir. Arnavut ırkçılarını, Osmanlı’ya karşı Sırplarla işbirliği yapanları “kaltaban” olarak niteler.
Mehmet Âkif babasının Arnavutluğundan Balkan Harbi ve sonrasındaki felaketler dolayısıyla bahseder. Fakat o Arnavut asıllı babası ve Buharalı annesi ile Osmanlı başkentinde doğmuş ve yaşamış bir Türk’tür. Bu Türklüğün kültürel bir tanımlama olduğunu bize gösteriyor.
İnsan ırkını seçemez, fakat inancını, düşüncesini seçer. Irkla belirlenen değil, inanç ve fikirle belirlenen bir toplum içinde yaşamak herkes için daha anlamlı ve kuşatıcıdır. Etnikliği esas alırsanız, ırkı öne geçirirseniz, başka ırkları dışlamaktan başka yolunuz yoktur. Türkiye’de gerçek anlamda ırkçılık yapılmamış, fakat ırkçılık temelli ideolojik tutumlar, tavırlar takınılmıştır. Şunu söyleyebiliriz: Şu anda Kürt ırkçılığı dâvası güdenler, Türkiye’de Türk ırkçılığı yaptığı iddia edilenlerin kat kat önündedir ve daha tehlikelidir! “Türk ırkçısı” sayılanlar, Türkiye’de yaşayanları şu veya bu sebeple (Kürtler de Türk’tür demek bunlardan biridir) kendi toplumundan sayma eğiliminde iken, Kürt ırkçıları böyle bir esnekliğe asla sahip değildir.
-Bugün hayatta olsaydı, “terör/Kürt sorunu”nun adını o ne koyardı? “Türkiye vatandaşlığı” tanımını o nasıl değerlendirirdi?
D.M.Doğan-Bugünkü iktidarın Mehmet Âkif’in görüşlerini dikkate aldığını düşünüyorum. Onun İstiklâl Marşı ile sağladığı milli mutabakatı sürdürmek istedikleri kanaatindeyim. Vatandaşlık tanımının ülke üzerinden yapılması her halde Mehmet Âkif’e de aykırı düşmezdi.
TÜRKİYE KELİMESİ TÜRKÇE DEĞİLDİR
-“Türkiye vatandaşı”, “Türkiyelilik” tanımlamaları bu topraklara uyar mı?
-D.M.Doğan- Önce “Türkiye” kelimesinin Türkçe olmadığını söyleyelim! Türkçesi “Türkili” olurdu her halde… Bu ismin bu coğrafyaya Türkler tarafından verilmediğini böylece anlayabiliriz. Bu ülke için Türkiye ismini batılılar 11. asırdan itibaren kullanıyorlar. Osmanlıya Türk ülkesine Türkiye diyen de onlar.
Osmanlı Devleti’nden vazgeçmek zorunda kalınca, ülkenin adını devlet adı yaptık. Dikkat edilirse, Türk devleti değil, “Türkiye Cumhuriyeti” denilmiştir.
Türkiye’de hâkim inanç İslâm’dır, hâkim dil Türkçe’dir ve kültürel olarak da asla etnik esaslı olmamak üzere, Türk kültürüdür. Vatandaşlık tanımı, hukukî ve siyasî bir tanımdır. Aidiyet ve kimlik ifadelerinden bir cüzdür. Vatandaş, bu aidiyet altında kendi alt kimliğini yaşatabilir. Bu Türkçe’nin hakimiyetini, kültürün yaygınlığını ortadan kaldırmaz. Ana dillerde öğretime izin verilmesi, Türkçe’yi zayıflatmaz, aksine güçlendirir. Kürt ırkçıları denenmemiş üzerinden konuşuyorlar, uygulama iddiaların boşluğunu ortaya koyacaktır.
-Ve bir başka konu… Ertuğrul Günay, Kabine’nin en farklı bakanlarından biriydi muhakkak. Yıllarca bu görevde tutuldu. Sizce güzel işler yaptı mı? Veya neler yapmadı?
D.M.Doğan-Gidenin ardından konuşmak istemem. Kendisi vazife başındayken tenkitlerimizi açıktan, hatta yüzüne karşı yapmaktan kaçınmadık. Kendi açısından başaralı olmuştur. Fakat, kültürümüz açısından dönemini olumlu olarak değerlendiremeyiz. Türkiye’de büyük bir değişim yaşanırken tek partinin kültürel kurumlaşması ve zihniyeti kültür bakanlığında sürdürülmüştür.
ANKARA’DA KÜLTÜR SIFIR
-Ankara’da yaşıyoruz. Ülkenin başkenti. Kültür ve sanat anlamında Büyükşehir Belediyesi’nin, ilçe belediyelerin işin hakkını verdiklerini; Başkent’e yakışır işler yaptıklarını düşünüyor musunuz?
D.M.Doğan-Ankara’nın talihsizliği! Balık baştan kokar! Eğer Büyükşehir kültürümüze hizmet etmek için çaba sarf etse idi, iyi örnekler ortaya koysa idi, diğer belediyelere örnek olurdu. Maalesef, Ankara’da fizik fena değil, fakat kültür sıfır! Türkiye Yazarlar Birliği’nin yeni binasının açılışında şunu söylemek zorunda kaldık: “Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı gençlerimizin ayağına harcadığı paranın onda birini kafalarına harcasa idi sadece Ankara’nın değil, Türkiye’nin havası değişirdi!”
Mamafih, Ankara’da kültürel alana ilgi gösteren, güzel faaliyetler yapan belediyeler de var. Mesela Keçiören Belediyesi. Gerçekten kafamıza, günlümüze hitap eden faaliyetlere imza atıyor. Mamak Belediyesi de iyi niyetle hizmet ediyor. Altındağ ise, hangi kültüre ve nasıl hizmet edeceğini bilmeden bir şeyler yapıyor.
-Büyükşehir Belediyesi değişik noktalara saat kuleleri dikti? Ne onlar öyle?
D.M.Doğan-Yüzlerce saat kulesi dikileceğinden söz edildi ama, ortada üç beş tane kıytırık birbirini tutmaz saat kuleciği var! Bu zaten anakronik bir durumdu. Yani geçmiş yüzyıllara ait bir işi bugün öne çıkarmak, saati en basiti cep telefonundan öğrenen insanların yaşadığı bir zamanda akıl alır gibi değil. Umarım vazgeçilmiştir!
-Onyıllardır gündemden hiç düşmeyen “başörtüsü” konusuyla ilgili de, bir sorum olacak. “Türban” ifadesinin icat edilmesi örneğin. Nedir bu “türban”? Başörtüsüne, tesettüre kini olanlar “çağdışılık çağrıştırsın” diye, böyle bir isim takmış sanki?..
D.M.Doğan-Türbanı YÖK’ün kurucu başkanı merhum İhsan Doğramacı icat etti. Türkçeden batıya gitmiş, Fransa’da değişim geçirmiş bir kelime kullanarak. Böylece meseleyi idare edebileceğini düşündü. Ama olmadı! Örtünme “türban” kelimesi ile ifade edilir oldu. Neyse, son 30 yılın en çok kullanılan kelimelerinden türbanın artık arka plana düşme zamanı geldi.
AKİT ÇİZGİSİNİ HİÇ BOZMADI
-Yazarı olduğunuz Akit’in yayın politikasını nasıl buluyorsunuz?
D.M.Doğan- Memnun olmasam, Akit’te olmam!
-Birileri her fırsatta Akit aleyhine kampanyalar düzenliyor. Muhafazakar medyadan da yer yer destek görüyor bu birileri. Akit’e bu kini neye bağlıyorsunuz?
D.M.Doğan- 28 Şubat döneminde geniş bir camia Vakit-Akit yayın siyasetinin nelere rağmen sürdürülebildiğini biliyordu ve destekliyordu. Çünkü kendi söyleyemediğinin cesaretle, her şeyin rağmına bu gazetede dile getirildiğini görüyordu. O sarıda basınımızda acayip bir yavşama husule geldi. Kimileri külliyen teslim oldu, kimileri araziye uydu. Vaki/Akit hiç istifini bozmadan yoluna devam etti.
Akit bugün de o çiziyi devam ettiriyor. O zaman sütre gerisine saklananlar şimdi ellerinde güçlü yayın cihazları ile büyük kapitallere sahip olarak acayip kombinezonlar peşindeler. Sermayeyi memnun etmek, şer güçlere taviz vermek, 28 Şubat döneminde üzerlerinden silindir gibi geçen apoletli medyayı meşrulaştırmak veya onlar tarafından meşrulaştırılmak…O zaman ne oluyor? Akit’in bulunduğu yerde durması bu efendilerin fiyakasını bozuyor. Bu yüzden de Akit karşıtı kampanyalara destek çıkıyorlar.
-Kimi gazetelerde “patronlar”ın, “yayın yönetmenleri”nin yazarların yazılarına müdahale ettiğine dair haberlerle karşılaşıyoruz zaman zaman. Bu konuda da Akit farklı olmalı?
D.M.Doğan- Bunda şaşılacak bir şey yok. Medya cihazı fikir değil de menfaate müstenit olursa, menfaatlerin haleldar olmaması için fikre müdahale edilir! Fakat, bir fikir iklimi içinde, fikir mücadelesi veriliyorsa, orada müdahale olmaz. Akit’te yaşanan budur.
-Efendim çok teşekkür ederim, bize zaman ayırdınız..
D.M.Doğan- Ben de teşekkür ederim. Size ve beğeniyle takip ettiğim Habervaktim’e başarılarının devamını diliyorum.
1. Bölüm İçin TIKLAYIN
2. Bölüm İçin TIKLAYIN
3. Bölüm İçin TIKLAYIN
SON
15.02.2013 habervaktim































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.