• İstanbul 16 °C
  • Ankara 16 °C

Mehmet Kurtoğlu: SİYASET VE KİTAPLAR ARASINDA

Mehmet Kurtoğlu: SİYASET VE KİTAPLAR ARASINDA
Ben onu ilk defa 1984 yılında İbrahim Halilullah Camii önündeki mitingte gördüm. Henüz 14 -15 yaşında bir lise öğrenesiydim. Meydanda büyük bir kalabalık.
Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa o günlerden kulağımda kalan şu cümleleri hala unutmuyorum: “Bu Hallo sizin içinizden çıkmış. Bu Hallo Halepli Bahçe’de sizin gibi kehke (simit) satmış. Bu Hallo Koşu Meydanında sizin gibi su satmış…” Bu sözlerden sonra büyük bir alkış tufanı. Ardından dini söylemleriyle kitlenenin gönlüne girecek cümleler kuruyor, kendini şehrin ruh mimarı İbrahim Peygamber ile özdeşleştirip, karşı tarafı “Nemrudi” gösteriyordu. Seçimlerde sloganlar önemliydi. Laiklik ve irtica adı altında halkın ezilmesi dini söylemleri daha anlamlı güçlü kılıyordu. Çelik işte bunu görmüş, siyasi söylemini bunun üzerine oturtarak güçlü hitabetiyle 1984 seçimlerine damgasını vurmuştu. Özal’ın ezici çoğunlukla mahalli seçimleri kazandığı 1984 seçimlerinde Urfa, farklı bir siyasi refleks gösterip Refah Partisi’nden İbrahim Halil Çelik’i Belediye Başkanı seçmişti. Çelik özgüveni ve sert söylemlerini Başkan olduktan sonra daha sert bir şekilde dile getirdi. “Urfa’ya kerhane açtırmam!”, “Yahudileri Urfa’ya sokmam!”, “Ben laik değilim”, “Ben Atatürkçü Değilim” sloganlarıyla milyonların gönlüne girip Efsane Başkan olmuştu. Milletvekili olduğunda ise Türkiye Büyük Meclisinde Kur’an’a yemin edeceğini söyleyerek Türkiye’nin gündemini belirlemişti…
“Siyaset ve Kitaplar Arasında” laikliğin Demokles kılıcı gibi sallandığı bir dönemde sisteme meydan okuyan, Türk siyasetine damgasını vurmuş efsane bir Başkanın hatıralarını içeriyor. İsmail Sert’in nehir röportaj olarak kaleme aldığı kitapta İbrahim Halil Çelik’in çocukluktan gençliğine,  Belediye Başkanlığından Milletvekilliğine kadar olan süreci anlatıyor. Aslında kitap yalnızca Çelik’in hayatını değil aynı zamanda Türkiye’nin son kırk  elli yıllık siyasi macerasını da ortaya koyuyor.  Üç bölümden oluşan kitabın ilk bölümü “Tezharap’tan İstanbul’a yol gider” başlığı altında çocukluğunu anlatıyor. “Tezharap” Çelik doğduğu köyün adı. Haraptar birbirinin tersi iki köy. Bu köy ismi bana “Züğürt Ağa” filmindeki “Haraptar” köyü Urfa’nın komik, Tezharap köyü ise trajik yüzüdür. İlki trajedi ikincisi komedidir. 1980’lerda Türkiye Haraptar gerçeğini gülmüş, 90’larda ise Tezharap gerçeğiyle yüzleşince trajedi yaşamıştır. Keşke Tezharap’ın da marabalık üzerinden filmi yapılsaydı. Düşünün bir kere Tezharap köyünden çıkan yetim ve öksüz bir çocuk İstanbul’da yükseliyor. Ankara’da siyasetin merkezinde adından bahsettiriyor. Oysa Haraptar’dan çıkan Ağa İstanbul’da maraba durumuna düşüyor.  İşte Çelik’in çocukluğuna baktığımızda bir yükseliş, bir başarı, bir kahramanlık hikayesi görüyoruz.
Çelik’in çocukluğu İsmail Sert’in ifadesiyle “Kızının kayınbiraderine gönül düşürmüş dul annesinin evliliğine içlenip, utancından ince hastalığa yakalanmış, verem olduğunu bile bile, ölümü göze alarak çocuğunu doğurmuş, ölmeden önce tek çocuğunu annesinin büyütmesini vasiyet etmiş bir anne. Annesiz kalmış torununu, köydeki bebekli kadınlara, yoldan geçen ya da yakın köylerdeki gelinlere emzirterek besleyen, belinde her daim bir hançer taşıyan, cesur çalışkan, fedakâr ve cefakâr bir anneanne. Ve yıllarca anneannesini anne, onunla evli öz amcasını baba bilen, büyüdükçe gerçek anne babası konusunda kuşkuları da büyüyen, anneannesini zorlayarak gerçeği öğrenen delişmen bir çocuk.”  Herkesin bir tek annesi olur ama onu birçok annesi var. Ve o birçok annenin büyüttüğü çocuk, ezilmiş, inancı yüzünden horlanmış milyonların sesi olmuş.
Çelik’in hayatında İbrahim Peygamber belirleyici olmuş. Kendi hikayesini şöyle anlatıyor: “Babam, anamı 17 yaşındayken almış, 7 yıl çocukları olmamış. Annem köyden birileriyle şehre, Urfa’ya gitmiş. Hz. İbrahim’in doğduğu makamı ziyaret etmiş, dua etmiş. Bir gece rüyasında beni ve Hz. İbrahim’i görmüş. 7 yıl sonra, 24 yaşındayken doğan oğlunun adın İbrahim Halil koymuş. Bu yüzden söylerim arada “ben annemin rüyasıyım.” Çelik’in çocukluk hikayesi aslında adını taşıdığı İbrahim Peygamberin çocukluk hikayesine benzer. İbrahim Peygamberi, Nemrut’un şerrinden korumak için annesi bir mağaraya bırakır. İbrahim Peygamberi belli vakitlerde bir ceylan gelip emzirir. Çelik’i de annesi vefat edeceğini anlayınca annesine emanet eder.  Ancak Çelik’i emzirecek bir ceylan yoktur ama köyün çocuklu kadınları onu emzirir. Çelik’in hayatında İbrahim Peygamber’in önemli yer tutar. Onun rol modeli, kahramanı, ilham kaynağı İbrahim Peygamber’dir. Diyebiliriz ki siyasi hayatını dahi İbrahim Peygamber hikayesi üzerine inşa etmiştir.   Kendini onun mücadelesiyle özdeşleştirir, siyasi hayata atıldığında İbrahim Peygamber’in putları yıkması metaforunu sık sık kullanır ve “İbrahim olan  korkar mı nar ı Nemrut’tan?  Hodri meydan hodri meydan?” “İbrahimler Put yıkar” sloganını kullanarak onun izinden gider. Ve ardından “Ben Atatürkçü değilim” diyerek bu amacına ulaşır. Sık sık “Dü İbrahim âmed be deyr-i cihan;/ Yeki put-şiken şüt, yeki put-nişan” şiirini okuyup put yıkan İbrahim tarafında olduğunu belirtir.
Kitabın ikinci bölümü Viyana Sürgünü’nü anlatıyor. 28 Şubat Post modern darbe girişiminden sonra sürgün gittiği Viyana günlerini anlattığı bu bölümde onun Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da da ne kadar çok sevildiğini görürüz. Tezharap köyünden çıkan Çelik, İstanbul ve Ankara’ya sığmamıştır. Yine İsmail Sert’in deyişiyle “Okulda öğretmendir. Halk Eğimin de kollarını sıvamış bir yöneticidir. Dergicidir. Dernekçidir. Kürsü kurulduğunda hatiptir. Kürsüden indiğinde yollara düşen bir mücadele insanıdır. Gerektiği yerde eylemcidir. Sürgün öğretmen, yasaklı siyasetçi olmayı göze almış biridir. Çok sevdiği Urfa’ya aşkla şevkle hizmet etmiş Belediye Başkanıdır. TBMM’de Başkanlık Divanında Katip Üye, Meclis İdare Amiri ve her daim bildiğini söyleyen, sesi gür çıkan, cesur bir Milletvekilidir.” Kitabın ikinci bölümü Çelik’in Belediye Başkanlığına seçilişi, yaptığı hizmetler, Milletvekilliği anlatılıyor. Türkiye’nin yakın tarihinde kara bir leke olarak duran 28 Şubat sürecini öğrenmek isteyenler mutlaka bu hatırayı okumalıdırlar. 28 Şubat’ta hakkında on üç dava açılan Çelik, neden 28 Şubat davasının mağduru olarak dinlenmemiştir?  28 Şubat ile ilgili düşüncelerini dile getiren Çelik; “Sayın Recep Tayyip Erdoğan Bey’in 28 Şubat sürecinde açılan hadiselerde gösterdiği iradeyi Türk siyasi tarihi içinde takdirle yad etmek boynumun borcudur. Ama nedense sonuna kadar gidilmiyor, detayına inilmiyor bu hadiselerin. Sadece iki kişiyi cezalandırmak önemli değil. Hadisenin köküne bakmak lazım. Siyasette 28 Şubat’ta kimler vardı? İş adamlarından kimler vardı? Sendikacı beşli çetelere bakmak lazım.” İlginç olan 28 Şubat yargılamalarında birçok kişi tanık ve mağdur sıfatıyla olaya dahil olmuş ancak 28 Şubat gerçek mağduru Çelik dahil edilmemiştir…
Kitabın üçüncü bölümü “kitaplar, isimler, kavramlar” dan oluşuyor. Bu bölümde yetim öksüz ve siyasetçi Çelik’ten farklı olarak aydın ve entelektüel Çelik’i görüyoruz. Kendisiyle dostluğum Türkiye Yazarlar Birliğinde başlayan İbrahim Halil Çelik’i siyasetçiliğinden daha çok aydın entelektüel yönüyle tanıdım, sevdim. Onun siyasi kimliğinin İslamcı kuşak üzerinde önemli ve özel bir yeri vardır. Özellikle benim kuşağım ve öncekiler için Çelik siyaset alanda efsane bir isimdir. Gerek memleketi Urfa’da olsun gerek bütün Türkiye’de olsun Çelik bir dönemin önemli siyasi figürü olarak hafızalarda yer etmiştir. Nasıl ki Necip Fazıl Anadolu’nun Müslüman fakir yoksul gençlerine özgüven aşılamış, onları edebiyat ve  sanatla buluşturmuşsa, Çelik de Anadolu da kısılmak istenen İslam’ın sesini siyasi arenada en gür biçimde haykırarak korku duvarını yıkmıştır. Çelik’in “Ben Atatürkçü Değilim” sözünden sonra en yukarıdan aşağıya doğru Kemalizm tartışılmaya başlanmıştır.
Kendini Büyük doğu Üniversitesi, Diriliş Fakültesi” mezunu gören Çelik’in zihin dünyasının şekillenmesinde Mehmet Akif Ersoy , Said Nursi, Necip Fazıl ,  Sezai Karakoç ve  Muhammed İkbal etkili olmuştur. Kendini bunların tilmizi olarak gören Çelik, siyaset sahnesinde dahi bunların adını zikretmekten çekinmemiştir. Türk siyasi hayatında çok okuyan, entelektüel boyutu olan siyasetçi çok azdır.  Çelik ile oturup saatlerce kitap ve edebiyat sohbeti yapabilirsiniz.  Çelik Edebiyat Fakültesi mezunu ve aynı zamanda kültür ve sanat adamlarıyla dostlukları olan biri. Özellikle Urfa’dan mebus seçilen vekiller ağa ve aşiret kökenli oldukları için kültür ve sanata uzaktırlar. Çelik geldiği yer ve işgal ettiği konum itibariyle bunu aşmış biridir. Örneğin Cumhuriyetin ilk yıllarında merkezden seçilen/atanan vekilleri saymazsak Çelik, Urfa’da entelektüel bilgi ve birikimiyle seçilen müstesna bir şahsiyettir.
Siyaset ve Kitaplar Arasında bir söyleşi kitabı. Aynı zamanda çağına tanıklık eden, çağını yaşayan bir siyaset ve kültür adamının hatırası. Bu kitap Urfa’dan İstanbul’a, Ankara’ya, Viyana’ya uzanan serancamlı bir ömrün özeti. Özeti diyorum zira öyle inanıyorum ki, Çelik’in burada anlattıklarından daha fazlasını kendine saklamıştır. İlişkide olduğu dostlarını, siyasi hayatında yaşamış olduğu ihanetleri,  kimseyi incitmemek adına anlatmamıştır. Ancak bu nehir röportaj ileride İbrahim Halil Çelik biyografisini yazacaklara kaynaklık edecektir.
Bu haber toplam 266 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim