• İstanbul 16 °C
  • Ankara 13 °C
  • İzmir 18 °C
  • Konya 13 °C
  • Sakarya 17 °C
  • Şanlıurfa 20 °C
  • Trabzon 15 °C
  • Gaziantep 17 °C
  • Bolu 11 °C
  • Bursa 18 °C

Mehmet Nezir Gül'den: Taha’nın Annesinin Anlattıkları

Mehmet Nezir Gül'den: Taha’nın Annesinin Anlattıkları
Taha’nın annesinin anlattıklarını ilk okuduğumda günlerce kendime gelemedim. Tren yolculuğu bana zehir oldu. Kimseler görmesin diye habire gözyaşlarımı sildim. Ama ne çare? Saatler öyle geçti. Akacak gözyaşı damarda durmuyor.

“1967’de babam; annem, ben ve üç kardeşimi Almanya’ya getirmişti. Ailemizin bir arada olmasından dolayı çok mutluyduk. Yaşadığımız şehir çok güzeldi. Yirmi yaşına kadar orada kaldım. Sonra evlendim. Ve bir çocuğum oldu. Çok mutluyduk. Oğluma Taha ismini verdik. Evladımız bize tüm sıkıntılarımızı unutturdu. Sonra üç oğlum daha oldu. Hepsiyle de ilgilendik. Okulda Almanlardan geri kalmaması için ne gerekiyorsa yapıyorduk. Onlar ne istiyorsa alıyorduk. Her istedikleri marka ayakkabı ve kıyafetleri ilk giyen büyük oğlum Taha’ydı. Ve her şey garantideymiş gibi rahat yaşıyorduk.

Taha oğlum bir gece dizimin dibine oturup şöyle dedi:

“Anneciğim, şimdiye kadar seninle her şeyimi paylaştım. Sen benim hem arkadaşım, hem annem ve hem de can sırdaşımsın. Ne olursun anne beni kurtar! Ben düştüğüm bu çukurdan yalnız çıkamıyorum.”

19 yaşındaki yakışıklı bir delikanlının, peşini bırakmadığı bir kızdan, aşktan dertli olduğunu düşünerek rahattım. Usulca, tatlı bir merakla sordum:

“Dur hele. Bu telaş neden? Kimden kurtulmak istiyorsun?”

Cevap tek kelimeydi:

“Uyuşturucudan!”

Aman Allah’ım, canımın tırnaklarımdan çıktığını hissettim. Kanım donmuştu. Gözlerimden kucağıma düşen gözyaşlarıyla irkildim.

“Oğlum sen neden bahsediyorsun? Ben seni okuldan eve, evden okula takip etmedim mi? Sen benim dizimin dibinden hiç ayrılmadın ki!...”

“Çikolatayla başladım anne. Hani o iki arkadaşım var ya, ailelerini tanıdığın için arkadaşlık yapma izin vermiştin. İşte onlar ilk hamleyi çikolataya enjekte ettikleri uyuşturucu ile ikram ettiler. Ertesi gün yine istedim. Dünyam değişmişti. Her şeyi unutmak istiyordum. Derken artık teknisyen olarak çalıştığım fabrikadan aldığım maaş yetmez olmuştu. Üç kişiyi alıştırana madde bedava. Babaları öyle planlamış. Zengin ve meraklı gördükleri gençlere oltayı atıyorlarmış. Dün geçti, ben yarınımı temiz yapmak istiyorum. Haydi, ikimiz bir şeyler yapalım anne. Beni kurtar anne. Bana bir şeyler yap anne.”

Sabaha kadar ağladım. Hayatım yıkılmış, gözümden her şey silinmişti. Ertesi gün doktorumuza gittik. Başka bir şehirde, üç aylığına tedavi amaçlı bir kur’a gönderdi.  Bir hafta nasıl geçti bilmiyorum. On yıl yaşlanmıştım.

Taha’yı o şehre götürüp, bebek gibi ağlayarak teslim ettim. Oraya aileden bile kimseyi almıyorlardı. Dışarıdan yiyecek dahi getirilemiyordu. Sürekli gözetim altındaydı.

Oğlum Taha üç ayın sonunda geldiğinde mutluydu. İlk fırsatta ev tutup mutlu bir yuva kurmak istediğini söyleyince çok sevinmiştim. İşyeri ondan memnun olduğu için tekrar işe aldı. Bu arada evleneceği kızı beraber arıyorduk.

Ama mikrop arkadaşları onu yalnız bırakmadılar. Ne yapıp yapıp kervana tekrar kattılar. Bu sefer daha çok kızdım. Oğlumu onların elinden kurtarmalıydım. Türkiye’ye izne gittik. Orada iki kere çok kötü krize girdi. Ve dört ay boyunca klinikte kaldı. Orada Aylin adlı bir hemşireye âşık oldu. Aylin de onu seviyordu. Taha’nın niyeti evlenmekti. Çünkü Aylin’in yanındayken uyuşturucudan uzak duruyordu. Taha’yı nişanladık. Almanya’ya dönüşten iki ay kadar sonra kız tarafı arayarak nişandan döneceklerini söylediler. Ben buna çok üzüldüm. Taha’nın bu süreci atlatabilmesi için Kudüs bağlantılı umre programına kayıt yaptırdım. “O mübarek mekânları ziyaret eder, kanı zemzemle yıkanırsa daha şuurlu olur” demişti Cahide Hoca. Babasıyla umre kaydından bahsettiğimizde Taha çok sevindi. Ağlayarak şöyle dedi oğlum:

“Anneciğim, be Allah Resulü’nün huzuruna bu yüzle nasıl çıkarım? Sizden önce hacı olmak ayıp olmaz mı?”

“Olmaz yavrum bu bir ziyarettir. Allah ve Resulü hata işleyip de hatasından dönen kulları, ümmetini çok sever. Seni de çok sever inşallah!”

Bir gün Taha eve geldiğinde rengi sapsarı kesilmişti.

“Anne eski arkadaşlarım beni tehdit ettiler. Bizi ihbar mı edeceksin dediler.”

“Yavrum sen onlara hiç bulaşma, onlarla görüşme.” Dedim, sarılıp kokladım, teselli ettim.

Ertesi gün bir telefon geldi. Hemen bana ismi verilen otele gittim.

Odaya girdiğimde Taha’nın cansız bedeniyle karşılaştım.

Görgü tanıkları mahkemede anlattılar:

“Bir gurup genç Taha’nın önünü kestiler. Onu zorla arabaya bindirmek istediler. O direndi. Sonra sadece konuşmak istediklerini söylediler. Bunun üzerine Taha arabaya bindi. Ve olanlar oldu.”

Taha’nın kanında yüksek oranda uyuşturucu bulundu. Vücudunun farklı yerlerinde darp ve zorlama izleri tespit edildi. Oğlum uyuşturucu almamak için direnmiş ama mikrop arkadaşları öldürecek dozda uyuşturucuyu enjekte etmişler.

Oğlum gitmişti. Bize hüzün ortak oldu.

Umre nasip olmamıştı. Ama zemzem suyu mezarına nasip oldu.

Evlenmek kısmet olmamıştı. Cennette huriler nasip olur inşallah.

Tevbe etmiş, uyuşturucuyu bırakmış olması bizim tek tesellimizdi.

Türkiye’den döndüğümüzden beri ben sinir hastanesinde yatıyorum.

Taha’m mezara, ben de hastaneye girdim…”

24.09.2013 Milat Gazetesi

Bu haber toplam 698 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim