Bir taraftan roman, hikâye yazıyor, diğer taraftan da geçimini temin etmek için Akşam, Cumhuriyet, Tasvir, Milliyet gibi günlük gazetelerde fıkra, başmakale kaleme alıyordu. Nebahat Hanımefendi ile evlendi; Merve adını verdikleri bir oğulları dünyaya geldi. Çok geçmeden eşinin felç olması, zorluklarla dolu hayatını daha da ağırlaştırdı. Merve'nin yedeksubay öğretmen olarak Erzincan'da askerî görevini yaparken ölmesi, herhalde Peyami Safa'yı sona yaklaştıran darbe oldu.
Ömrü boyunca hastalıktan kurtulamayan, yakınlarının acılarına tahammül etmek zorunda kalan Peyami Safa, milleti için de boğuşmak durumundaydı. Balkan, I. Dünya, İstiklal savaşlarından çıkan ülkemiz yetimler, dullar memleketiydi. 1929 ekonomik buhranı, II. Dünya Savaşı milletimizi kasıp kavuruyordu. Güçlü kuzey komşumuz milletimizin bu durumundan yararlanmanın peşindeydi. Devletin nimetleriyle yaşayan Vedat Nedim Tör, Yakup Kadri ve arkadaşları "Kadro" dergisinin çevresinde toplanmışlardı; adeta devletimizin imkânlarıyla sosyalist sistem adına milletimizin kuyusunu kazıyorlardı. Peyami Safa, bu kadroyla mücadele etmek için "Kültür Haftası" dergisini çıkardı. Sosyalizme zemin teşkil etmesi için inkılapların yapılmadığını, milliyetçilik ve medeniyetçilik gibi iki önemli sebebi bulunduğunu belirtmek amacıyla "Türk İnkılabına Bakışlar"ı kaleme aldı. "Aramızdaki müfritler müstesna, hepimiz hem Doğulu hem de Batılıyız. Doğu-Batı sentezi, bizim, yani bütün insanların tarih ve ruh yapısı kaderimizdir. Doğu ile Batı arasındaki mücadele, her insanın kendi nefsiyle mücadelesine benzer. Bunların sentezi, insanın var olmak için muhtaç olduğu vahdetin ifadesidir." cümlelerinden de anlaşıldığı üzere ne körü körüne Batıcı ne de Batı düşmanı idi. Her büyük idrak gibi sentezci idi.
Sosyalizmi ülkemizde hakim kılmak isteyen Nazım Hikmet'le, Sabiha ve Zekeriya Sertel'lerle, Kemal Tahir, Kerim Sadi, Suat Derviş'le, Ankara'daki Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nde kümelenen Pertev Naili Boratav, Mediha ve Niyazi Berkes, Behice Boran ve müttefikleriyle kıyasıya mücadeleye girişti. Ona hücum eden Aziz Nesin'i birkaç darbeyle sindirdi. Resmi makamlar, devletin ve milletin bekasını düşünmeden "ilericilik" adına sosyalistleri destekliyorlardı. Profesörler, utanmadan öğrencileri tahrik edip aleyhine nümayişler yaptırmışlardı. Milliyetçi olduğu için komünistler, sentezci olduğu için de Batı taklitçileri tarafından şiddetli hücumlara uğradı. Çoğu zaman basında tek kaldı; bazen de yazacak gazete bulamadı; fakat yılmadı; bütün kapışmalardan galip çıkmayı başardı. Bir eski tüfeğin; "Peyami'yi ikna edebilseydik, Türkiye'yi komünist yapardık" yakınması boşuna değildir.
Bugün bayrağımızın egemenlik rüzgârıyla dalgalanmasını biraz da Peyami Safa'ya borçluyuz. Bize bağımsızlığı çok görenler ülkemizde matbuat umum müdürü, milletvekili, diplomat, profesör, rektör oldular. Peyami Safa ise geçimini temin etmek için her gün sütununda yazmak zorundaydı; öldüğü gün dahi gazetesinde yazısı yayınlandı. Ne yazık ki resmi makamlar cenazesine ilgi göstermedikleri gibi örfi idarenin baskısı altında defin merasimi yaptırdılar. Ancak merasimi uzaktan nemli gözlerle seyreden sevenlerinin duygularını; "Beni Peyami'nin mezarı başında konuşmaktan kimse men edemez" diyerek emrivaki ile söze başlayan Nizamettin Nazif dile getirdi. Onu da Fatihalarla anıyoruz.
20 Haziran 2011 Zaman































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.