• İstanbul 16 °C
  • Ankara 15 °C
  • İzmir 16 °C
  • Konya 14 °C
  • Sakarya 15 °C
  • Şanlıurfa 21 °C
  • Trabzon 17 °C
  • Gaziantep 17 °C
  • Bolu 14 °C
  • Bursa 19 °C

Mehmet Niyazi'den: Roman ve romancı

Mehmet Niyazi'den: Roman ve romancı
Bazılarınca sanat eserinin varlığından başka gayesi de olmalıdır; bu, topluma hizmettir. Bazılarına göre ise topluma faydalı olmak, en fazla sanat eserinin sonuçlarından biri olabilir; fakat amacı asla değildir.

Roman, hayatı yansıtmakla beraber aynısı değildir. Hayat sorularla doludur; insan dünyaya niçin geldiğini izah edemez; üç boyutlu idrakimizce, hayat, başı-sonu karanlık bir süreçtir. Roman ise ayrıntılarla dolu olaylardan seçme, düzenleme ve yoğunlaştırma yoluyla söz konusu dağınıklığa anlam kazandırma gayretidir. Roman kahramanının her hareketinin bütünlük içinde bir anlamı vardır; fakat hayatta insanların izah edemediği pek çok hareketine tanık olabiliriz. Bu itibarla şunu rahatça söyleyebiliriz; roman hayattan daha gerçek, daha mantıklıdır. Çünkü romana aktarılan olaylar seçilmiş, belli bir bakış açısıyla düzenlenmiş, kendi içinde anlamı ve bütünlüğü olan olaylar zinciridir; bir başka söyleyişle hayatı dolgun biçimde yaşatmak amacını güder. Ayrıca roman hevesler, ihtiraslar, ideolojilerle örülüp günışığına çıkmasıyla toplumun hafızası niteliğini taşır; hayatlar mukayese edilince bu da onun üstünlüğü olarak görülür.

Roman hayattan bir kesittir; hayatın her parçası zaman içinde oluştuğu için yazar tarihçinin ilmi disipliniyle insanı ve olayları anlatmalıdır. Yalnız, tarihçinin görevi, olanı yazmaktır; romancınınki ise olaylar ve kahramanlarından gönlünce ve idrakince hür bir dünya kurmaktır. Ancak roman aynı zamanda sanat özelliği taşıdığından, içindeki kişiler, olaylar bütünlük arz etmelidir. Canlı bir varlık gibi bir fenomen haline gelen romanın kendine has bir ruhu da olmalıdır. Ruhsuz roman olaylar yığınından öteye gitmez; romancı sanatkâr yeteneğiyle olaylara ruh verir.

Roman, kurmaca özelliğinden yararlanarak aksettirdiği hayatı zenginleştirebilir. Romancı realiteler dünyasından aldıklarını onlar uygun bir tarzda hayatıyla geliştirir. Yani roman hayattan ve hayalden gelen köklerle beslenir; kimi zaman bu iki ayrı dünyanın sentzine oluşur; onun biricik özelliği olabilirliğidir; etkileyiciliği de buradan gelir.

Bazıları satırı eline alıp romanda hümanizma adına tarihin pek çok birikimini doğramaktadır. Hâlbuki bir sanat eseri hümanist değil, evrensel olmalıdır. Hümanizm, değerlerinden soyduğu insanı hayatın odak noktasına oturtmaktadır. İnsanı değerleriyle birlikte mihver kabul etsek de hümanizm onu değerlendirmek için yeterli değildir; çünkü bizatihi insanı ele alıp övmek, ona bir değer katmaz; bir başka ölçü olmalı ki onun bulunduğu noktayı idrak edelim. Bu da bize hümanizmin insanı yücelten bir telakki değil, bir başka telakkinin gölgesi olduğunu göstermektedir. Ve sonra hümanistler insan aklının sınırsızlığına inanırlar. Zamanla bütün sorunları çözeceğini kabul ederler. Elbette dün olduğu gibi, bugün, yarın da insan aklı çok şeyi günışığına çıkartacaktır. Ama unutmamak gerekir ki insan hangi sorunu çözerse çözsün, o çözüm yeni sorunları davet edecektir. İste o meçhuller diyarında insanın rehberi iman olacaktır.

Roman, romancının idrakiyle oluşur. Sanatkâr soyut bir varlık değildir; toplumun bünyesinde doğup gelişir; aldığı eğitimle, toplumun değerleriyle hayata bakar. Fakat sanatkâr ile sanatkâr olmayanı, tabii aynı zamanda sanatkârları da birbirinden ferdî yetenekleri ayırır. Demek ki Romancı sosyal anlamda kendisini bulurken sanatkâr hassasiyetiyle özelliklerini besler. Bundan dolayı da sanat eserinin oluşumunda ferdî ve içtimaî olaylar görülebilir.

Bir ömrü dolduran olayları romancı, birkaç saatlik zamana sıkıştırır; roman bütün hayatın aksettiği yer değildir; anlattıklarıyla da ele alınan hayatta boşluk bırakılmaz; işte bu noktada romancının sezgisi, yeteneği devreye girer. Tabiat hakkında anlattıklarında da aynı şeye şahit oluruz; kendisine orijinal görünmeyenleri ihmal eder; olaylarda olduğu gibi tabiat unsurlarını da sanatkâr özelliğine göre seçer.

Romancı yazdıklarıyla propagandaya kalkışmaz; telmih ve telkinlerde bulunarak, okuyucuyu da kaleme aldıklarına iştirak ettirir. Özetle gerçek romancı neyi anlatması, nerede susması gerektiğini gayet iyi bilir.

21.05.2012 Zaman

Bu haber toplam 806 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim