• İstanbul 14 °C
  • Ankara 6 °C
  • İzmir 16 °C
  • Konya 6 °C
  • Sakarya 12 °C
  • Şanlıurfa 15 °C
  • Trabzon 17 °C
  • Gaziantep 11 °C
  • Bolu 6 °C
  • Bursa 10 °C

Mehmet Niyazi'den: Rönesansın şartları

Mehmet Niyazi'den: Rönesansın şartları
Rönesans, önceden düşünülmüş, hangi şartlarda gerçekleşeceği hesap edilmiş ve planlanmış bir olay değildir. Muteber kabul edilen İnciller, Hz. İsa'dan yaklaşık olarak yetmiş ila yüz on yıl sonra kaleme alındılar.

Biz de rönesansımızı oluşturmak için dinimize soğuk bakmaya başladık. Dinin gelişmeye engel olduğunu ilim dünyamızın ana ilkesi haline getirdik. Materyalizmi, felsefenin esası olarak öğretim kurumlarımızda okuttuk. Avrupa'ya öğrenciler gönderdik; oralardan ilim adamları getirttik. İlim akademileri, darülfünunlar, üniversiteler kurduk. Ne yazık ki rönesansımıza doğru bir arpa boyu yol alamadık. Almamız da mümkün değildi; çünkü Batı'nın şartları başka, bizimki başka idi.

Batılılar mukaddes kitaplarında maddî hata bulunca Kur'an-ı Kerim'i de incelemeye aldılar. Yüzyıllarca üzerinde araştırmalar yaptılar; bir tane maddî hata bulamadıkları gibi karşılaştıkları bazı bilgilerle de şoke oldular. Mesela bunlardan biri olan Bucaille şöyle diyor: "Kur'an'da ilmin alanına giren öyle beyanlar keşfediyoruz ki bunların Hz. Muhammed devrindeki bir insanın eseri olabileceği düşünülemez. Çünkü şimdiye kadar yeterince yorumlanmamış bazı ayetler ancak bugünün bilimsel verileri sayesinde anlaşılmaktadır." Kur'an'da tasviri yapılmış, çocuğun ana rahmindeki gelişim safhalarıyla, modern embriyoloji verilerini karşılaştırınca, Kur'an ayetlerinin son dönemlerde yapılan ilmî tespitlere tıpatıp uygun olduğunu Bucaille belirtiyor.

Din alimlerinin işaret ettikleri üzere Kur'an'ın gayesi tabiat kanunlarını izah etmek değildir. Ancak Allah'ın bir ve kâdir-i mutlak olduğunu anlatmak için yeri geldiğinde yaratılanlara atıflar yapılmaktadır. Vahiylerde yanlış örneğin verilmesi mümkün değildir. Söz konusu atıfların bir bölümünü anlamakta güçlük çekilmez; fakat bir bölümünü anlamak için insanoğlunun öğrettiği bilgilere ihtiyaç duyulmaktadır. Örnek vermek gerekirse, Enbiya Sûresi'nin 33. ayetinde şöyle buyuruluyor: "(Allah) O'dur ki geceyi, gündüzü, Güneş'i, Ay'ı yarattı. (Bunların) her biri kendilerine has hareketleriyle bir yörünge üzerinde yüzerler." Halbuki Kur'an nazil olduğu zaman yerin sabit olduğu, Güneş'in dolaştığı kabul ediliyordu. Bir başka örneğe En'am Suresi'nin 125. ayetinde rastlıyoruz: "Allah kimi doğru yola itmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar, kimi de sapıtmak isterse, onun göğsünü göğe çıkıyormuş gibi dar ve tıkanık yapar." Bin dört yüz yıl önceki teknik imkânsızlıklar düşünülürse, göğe doğru yükselmekle solumakta güçlük çekilmesinin bilinmesi mümkün değildir; bu gerçek son yüzyıllarda keşfedildi. Zariyat Suresi'nin 147. ayetindeki kâinatın genişlemesine değinilmesi bir başka örnektir. Halbuki günümüzde bile çağdaş bilimin bunu tespit etmesi büyük başarı kabul edilmektedir.

Söz konusu örnekler çoğaltılabilir; bunun için rönesansımız Kur'an'ı çok iyi bilmekle başlayacaktır. Bu aynı zamanda metafizik kâinatla bizi tanıştırır; hayatımıza derinlik katar; insanımızı sorumluluk sahibi yapar. Görevlerinin farkında olup onun sorumluluğunu taşıyanlar vatanını ne duruma getirirler, gelecek nesillere hangi imkânları hazırlarlar!..

Batı, eski Yunan'la tanışınca, bağnazlığından dolayı bunun Ege kayalıklarından fışkırdığını kabul etti. Halbuki bu medeniyet Girit, Mısır yoluyla Hindistan'a uzanmaktadır. Biz eski Yunan'ı, kökleriyle beraber kültür dünyamıza katabilirsek, işte o zaman rönesansımızın bir ayağını daha oluştururuz. İslam dünyasının ilme hizmeti, sadece insanlığa eski Yunan'ı tanıtması değildir. Akşemseddin çiçek aşısını buldu; nice alimlerimizin buluşlarını Batılılar kendilerine mal ettiler. Mimar Sinan, abidevi eserlerinde meçhulümüz olan nice kanunlar kullanmıştır. Bunun için kendi dünyamızı da didik didik etmemiz rönesansımızın bir başka asli şartıdır.

Son yüzyıllarda Batı ilimde büyük hamleler yaptı. Eğer biz gerçekten rönesansımızı oluşturmak istiyorsak, Batı'yı en mükemmel şekilde büyütecimizin altına almalıyız.

Üniversiteler öğretim kurumlarıdır; elbette ilmî gelişmeye katkıları vardır; ama sınav, vize kâğıtlarını okumak, derse hazırlanmak, ders vermek, diğer bürokratik işlemler ilmî araştırmaya ne kadar zaman bırakır? Devletimiz ideolojik olduğu için de bünyesindeki bütün kurumlar ondan nasibini alır. İdeolojinin olduğu yerde hür fikir olmaz; oysa ilim hür fikrin çocuğudur. Bundan dolayı devletin dışında hiçbir müdahaleye muhatap olmamak kaydıyla vakıf esaslarına sahip bir ilmî araştırma merkezi kurulmalıdır. Ancak bu şartlar gerçekleştirilirse bizim de rönesansımız doğabilir.

20.02.2012 Zaman 

Bu haber toplam 597 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim