“Ankara-Washington-Bağdat-Erbil” hattında yaşanan hareketlilik şu an için görünürde dört ortak gündem maddesi çerçevesinde şekilleniyor: Suriye, PYD, El Kaide ile özdeşleşmiş bulunan radikal terör örgütleri ve “Yeni Ortadoğu” üzerinden yaşanan tartışmalar-güç mücadelesi.
Burada, ağırlıklı yere sahip husus ise, hiç kuşkusuz “Eski Ortadoğu”nun vazgeçilmez aktörü Ortadoğu Kürtlüğü ve bu faktör üzerinden “Yeni Ortadoğu”nun dizayn edilmeye çalışılması.
Dolayısıyla, karşımızda çok boyutlu, birbiriyle çelişkili, girift bir sorun söz konusu. Nitekim burada dikkati çeken ve kendi içerisinde çelişki arz eden temel mevzu, bölge devletlerinin güvenliğine yönelik aldığı bir takım tedbirlere Kürt tarafının verdiği tepki ve bölge Kürtlüğünün “Yeni Ortadoğu” sürecinde daha etkin rol oynamak istemesi.
Burada, Kürt grupların kendi arasında yaşadığı liderlik mücadelesini de göz ardı etmemek gerekiyor. Ne de olsa süreç, bir takım bildik grupların tasfiyesine ve “Yeni Ortadoğu”yu daha rahat ve hızlı bir şekilde özümseyecek yeni gruplara gebe. Bu kapsamda GORAN hareketinin hızlı yükselişine ve PYD’nin konjonktürü arkasına alan pragmatist çıkışlarına dikkat etmekte fayda var.
“Dört Parça Tek Devlet”...
Bir diğer önemli husus ise, Ortadoğu Kürtlüğü ile bölge ülkelerinin (buna Suriye’deki Esad yönetimi de dahildir) radikal terör örgütleri karşısında ortak bir pozisyonda bulunmalarına karşın; diğer taraftan, Kürt grupların ayrılıkçı çıkışları ve bu hususun bölgedeki devletleri 2009 öncesi arayışlara itmeye başlaması.
Bir son nokta ise, bölge devletlerinin takındığı tavırla ilgili. Buna göre, bölge devletlerinin bir kısmı bu Kürt grupları kendilerinin bütünlüğüne-varlığına yönelik bir tehdit olarak görürken, diğer taraftan yeni bir nüfuz alanı oluşturmada bu gruplarla işbirliğine gitmekten de çekinmiyorlar.
Dolayısıyla, ortak tehdit algılamaları ile birlikte bölgesel-küresel bazdaki krizi bir fırsata çevirme düşüncesinin kendisini hissettirmeye başladığı tehlikeli bir belirsizlik süreciyle karşı karşıyayız. Özellikle de PYD’nin yeni ve hırslı bir aktör olarak ön plana çıkmaya başlaması, bölgede dengeleri ve hesapları tekrar gözden geçirmeye yönelik bir etki meydana getirmiş bulunmakta.
Bu durum, Kürt meselesinde bölgesel güvenliği tehdit eden “derinleşme” ve “genişleme” ile eşdeğer. “21. Yüzyıl Kürtlerin Yüzyılı Olacaktır”, “Dört Parçalı Büyük Kürdistan” söylemleriyle “Dört Parça Tek Devlet” çağrısı, bölge devletlerini şu an için “üçlü” sonraki süreçte ise “dörtlü” bir işbirliğine itecek gibi görünüyor.
“Türkiye-Irak-İran direnç hattı” mı?
“İkili” - “üçlü” işbirlikleri şeklinde ortaya çıkmaya başlayan bu husus, bölgede “Türkiye-Irak”, “Türkiye-İran”, “İran-Irak” bazlı yeni bir hareketlenmeye ve dolayısıyla da “Türkiye-İran-Irak” üçlüsü arasında yeni bir geleceğe işaret ediyor. Türkiye’de İran bazlı yürütülen operasyonun arkasında da kısmen bu husus yatıyor. Daha somut bir ifadeyle, Türkiye’nin uygulamaya koyduğu yeni Kürt politikası ve bölge devletleriyle yürütülen ortak süreç, bu operasyonun arkasındaki derin aklı ve iradeyi hedef haline getirmiş bulunuyor.
Bu kapsamda, Türkiye’nin Irak’la başlattığı yeni süreçte tekrar en başa döndüğüne ve ikili ilişkilerde “Ankara-Bağdat” hattının tekrar belirleyici olacağına yönelik iddialar oldukça dikkat çekici.
Sürece “ABD ayarı” mı?
Erbil’in bu bağlamda derin bir endişeye kapılması ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani’nin Türkiye ziyareti sonrası Irak Bölgesel Kürt Yönetimi lideri Mesut Barzani’nin çeşitli temaslarda bulunmak üzere ABD’ye gitmesi dikkatlerden kaçmıyor. Bu ziyareti daha da ilginç kılan husus, Irak Başbakanı Maliki’nin ABD ziyareti sonrası gerçekleştirilecek olması. Ve şu ana kadar gelen bilgiler, Maliki’nin ABD’de epeyce terletildiği yönünde. Dolayısıyla bölge çok hareketli, pek tabi Washington da...
Burada Washington’un ön plana çıkan rolü ise daha ilginç. Bölge Kürtlüğünün hamisi rolünü oynayan ABD, bir taraftan bölgedeki ayrılıkçı Kürt hareketleri desteklerken, diğer taraftan bu eylemlere sahne olan ülkelerle de ilişkilerini geliştirmek, güçlendirmek istiyor; örneğin, İran gibi...
Süreçte Suriye Faktörü...
Suriye krizinde son dönemece girilmeye başlanmış olması, hiç kuşkusuz burada oldukça önemli bir yere sahip. Nitekim, Ankara-Bağdat arasındaki yakınlaşma da Kuzey Suriye merkezli olası gelişmelere yönelik bir arayışın sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Burada, üç temel gelişme oldukça dikkat çekici: PYD, İran faktörü ve El Kaide.
Hiç kuşkusuz, Türkiye’nin burada Kuzey Suriye’ye yönelik ortaya koyacağı tavır ve bunun Erbil-Kandil’deki yansıması oldukça önemli bir yere sahip. Özellikle de hassas “açılım süreci” açısından. Dolayısıyla, bu hususu yakından takip etmekte fayda var!































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.