Kur’ân-ı Kerîm’in dışındaki kitaplarda yanlışlar olabilir, Peygamber Efendimiz’in dışındaki insanlar da yanlış söz söyleyebilirler ve hata işleyebilirler. İnsanlar, peygamberler gibi olamaz; peygamberler de hata işlemiyorlar diye ilahlaştırılamaz.
Şeriatımızda herkesin bir konumu ve makamı vardır, herkes kendi yerine oturtulur. Başta dört halife ve sahâbe-i kirâm efendilerimiz olmak üzere âlimleri, mücâhidleri, gâzileri, şehidleri, velileri ve çağımızın dâvâ adamlarını bu ölçüye göre değerlendiririz. Herkesi layık olduğu yere oturturuz. Biz, her zaman ve herkese karşı âdil olmak durumundayız. Bizim vazgeçilmez özelliklerimizden birisi âdil olmamızdır.
Hilafetin ardından
Müslümanlar, hilâfet müessesesine sahip olamayıp halifelerini kaybettikten sonra parçalandı ve dağıldılar; sonra da bir arayış içerisine girdiler. Bu arayış neticesinde dünyanın değişik yerlerinde değişik İslâmî cemaatler ortaya çıktı. Özellikle de Mısır’da, Türkiye’de ve Hindistan’da ortaya çıkan bu yapılar, kendi çevrelerinden etkilenerek İslâmî bir dil geliştirdiler. Bazıları kendi çevrelerindeki uyuşuk ve pısırık Müslümanları ağır bir dille suçlarken bazıları da tenkit ve eleştiri oklarını gayr-i Müslimlere yönelttiler.
Devamı: https://irfandunyamiz.com/mevdudinin-amaci-neydi-prof-dr-mustafa-agirman/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.