Eğer sektörlere inersek durum daha da ilginç hale geliyor. Türkiye'de işgücünün dörtte birine yakını, Almanya'da ise yüzde iki civarı tarım sektöründe istihdam ediliyor. Üretilen tarımsal ürüne oranladığımızda, nominal fiyatlarla, Türkiye'de çalışan başına üretim 12 bin 347 dolarla Almanya'nın dörtte biri civarına geliyor. Yani Almanya, 630 bin tarım çalışanıyla Türkiye'deki 5,7 milyon tarım çalışanının yüzde 40'ı kadar tarımsal katma değer sağlamış. Sanayide çalışan başına üretim değeri Almanya'nın üçte biri, hizmet sektöründe ise yarısı civarında.
Neden böyle?
Sorunun cevabını vermenin en kolay yolu aritmetik. Almanya ile Türkiye'nin nüfusları birbirine yakın; ancak Almanya'da çalışan sayısı Türkiye'den yüzde 70 daha fazla. Dahası, her çalışanın ürettiği ortalama ürün değeri de (katma değer) Türkiye'den çok daha fazla. Dikkatli okuyucunun hatırlatacağı gibi, bu ikinci fazlalığın bir kısmı Almanya ile Türkiye arasındaki fiyat farklarından kaynaklanıyor. Ancak bu satın alma gücü farkları ayıklandığında dahi fark oldukça büyük.
Yani, Almanya, Türkiye'ye göre hem daha fazla insan çalıştırıyor hem de daha 'değerli' ürün üretiyor. Şimdi bunlara sırasıyla bakalım.
- Almanya'nın nüfusu Türkiye'den 9 milyon kişi daha fazla. Ancak ortalama ömür de daha uzun. Eğer aktif nüfusa (ekonomik olarak üretim yapabilecek nüfus) bakarsak Türkiye ile Almanya arasındaki nüfus farkı 5 milyona iniyor. Böyle bakıldığında Türkiye ile Almanya hemen hemen aynı nüfusa sahip. Ancak Almanya'da 40 milyon kişi istihdam edilirken Türkiye'de 26 milyon kişi çalışıyor ve üretiyor. Bu rakamlara istatistik bürolarının kayıt dışı çalışanlarla ilgili tahminleri dahil. Eğer tarım sektörünü çıkartırsak; Almanya'da 39 milyon kişi, Türkiye'de ise sadece 19 milyon kişi sanayi ve hizmet sektörlerinde istihdam ediliyor. Arada 20 milyonluk fark var. Yani Almanya her yıl 20 milyon adam senelik daha fazla emek üretim sürecine giriyor. Almanya'da Türkiye'ye göre daha fazla insan daha fazla ürün üretiyor.
- Almanya'da çalışanların kişi başına üretim değerleri Türkiye'ye göre çok yüksek. Örneğin sanayi kesiminde çalışanlar, her yıl Almanya'da ortalama 95 bin dolarlık üretim (katma değer) yapıyor. Buna karşılık Türkiye'deki ortalama üretim 31 bin dolar. Hizmet sektöründe ise rakamlar sırasıyla 39 bin dolar ile 79 bin dolar.
Kısacası, Almanya'da Türkiye'ye göre, nüfusa oranla çok daha fazla çalışıyor ve her birinin yaptığı üretimin ortalama değeri Türkiye'den çok daha yüksek.
Peki neden Almanya'da birim çalışanın yılda ürettiği ürünün değeri Türkiye'den çok daha yüksek?
Alman üretim stratejisinin iki ana aksı var. Almanya ya rakiplerinin üretemediği (ya da az sayıda rakibin olduğu sahalarda) yeni alanlarda ürün üretiyor ya da rakiplerinin ürettiği ürünleri üretiyor ancak onlardan daha pahalı satıyor. Birincisi Ar-Ge ve yenilikçilikten (inovasyon), ikincisi ise kalite ve markalaşmadan geçiyor. Her ikisinde de fiyatlarını (yüksek) belirleme gücüne sahip; Almanya t-shirt gibi Vietnam'dan Bengaldeş'e kadar çok sayıda ucuz işçi maliyetli sahalarda üretim yapmıyor.
Ne yapalım?
Maalesef Türkiye'nin stratejik aksları farklı; Almanya'nın stratejik akslarının her ikisinde de Türkiye'nin performansı zayıf.
Örneğin yenilikçilik. Avrupa Birliği tarafından her yıl yayınlanan Innovation Scoreboard isimli çalışmada 27 AB ülkesi ile Norveç, Hırvatistan, Makedonya gibi ülkelerin kapsandığı 34 ülke içinde 'yenilikçilik performansında' Türkiye istikrarlı olarak sonlarda yer alıyor. Türkiye'nin bu alanda büyüme hızı AB ortalamasının üzerinde ancak yeterli değil.
Yenilikçilik ya yeni bir ürün üretmek ya da eski bir ürünü daha iyi veya daha ucuza (verimliliği artırarak) üretmek manasına geliyor. 'Reverse engineering' (tersine mühendislik / kopyalama) bunun bir parçası olarak kullanılageldi dünyanın değişik ülkelerinde. Biz de az da olsa yapıyoruz bunu. Ancak reverse engineering çabamız kopyalamadan sonra bitiyor. Oysa Asya ülkeleri için reverse engineering sürecin sadece başlangıcı. Kısa süre sonra kopyalanan ürünün daha iyisini yapıyorlar.
Yenilikçiliğin en önemli araçlarından Ar-Ge harcamalarına da bakalım. Türkiye kamu ve özel toplam olarak yılda 7 milyar dolar civarında Ar-Ge harcaması yapıyor. Bu rakam Amerika'da 310 milyar dolar, Çin'de ise 125 milyar dolar seviyesinde. Türkiye'de özel sektör Ar-Ge harcamalarının GSYİH'ya oranı AB ortalamasının beşte birinden az. AB ortalamasından hızlı yükselse de aradaki fark mevcut eğilimlerle kapanacak gibi değil. Suçlu kamu sektörü değil; küçük şirketler de değil. Büyük şirketlerimizde yenilikçilik, teknoloji yönetimi, teknolojik gelişme yoluyla rekabet gibi farkındalıklar yok denecek kadar az.
Markalaşma Türkiye'de son yıllarda hızlanan bir eğilim. Ancak dünya çapında tanınan bir markamız yok. Örneğin tekstilde, üretim, hatta tasarım açısından dünyanın en iyileri arasındayız. Ancak dünyaca tanınan markalarımız yok. Son yıllarda THY'nin yaptığı uluslararası tanıtım atağı, doğru yönleriyle özel sektör kuruluşları tarafından tekrarlanabilir.
Teşvikte mevzuat hâlâ çıkmadı
Teşvik paketi geçen ay duyuruldu. Olumlu bir paketti. Ancak tebliğ hâlâ yayımlanmadı. Bu belirsizlik oluşturuyor. Yatırım yapmak isteyenler tebliği bekliyor, başvurularını geciktiriyor. Tebliğ neden gecikiyor? Ne zaman çıkacak? Bilinmiyor.
27.05.2012 Zaman































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.