• İstanbul 21 °C
  • Ankara 19 °C
  • İzmir 23 °C
  • Konya 18 °C
  • Sakarya 24 °C
  • Şanlıurfa 26 °C
  • Trabzon 17 °C
  • Gaziantep 24 °C
  • Bolu 20 °C
  • Bursa 23 °C

Murat Yülek'ten: Cumhuriyet döneminde neden güzel şehirler geliştiremedik?

Murat Yülek'ten: Cumhuriyet döneminde neden güzel şehirler geliştiremedik?
Cumhuriyet döneminde ülkemizde önemli değişiklikler, gelişmeler yaşadık. Ancak başarılarla birlikte önemli başarısızlıklara da imza attık. Sancılı bir değişim içindeyiz.

Oysa, yaşanabilir ve kendine özgü kentler geliştirmek bir medeniyetin belki de ilk sınav sahasıdır. Dahası, dünyada daha aktif ve etkili bir ülke olmaya başlayan Türkiye'nin 70 milyonun üzerindeki nüfusunun hayatına her gün değen bir alanda geride kalması düşünülemez.

Bir örnek. Binlerce yıllık tarihinde dünyanın en güzel kentlerinden birisi olan Amasya bu özelliğini Osmanlı İmparatorluğu sırasında da devam ettirdi. Osmanlı ve önceki medeniyetleri kente bir taraftan kendi damgalarını vururken diğer taraftan kentin özüyle ve çevresiyle uyumlu şehircilik ve mimari tarzlar geliştirdiler. Cumhuriyet döneminde ise kent "apartmanlaştı." Ne Türk kültürüyle, ne Amasya'daki tabii güzellikle ne de sıradan bir estetik anlayışla uyumlu olmayan bir binalaşma yaşadı kent. Amasya Anadolu'daki yüzlerce, binlerce yerleşim merkezine sadece bir örnek. İstanbul başta olmak üzere bu filmi Anadolu'daki birçok kentte yaşadık son yüzyılda.

Üzerinde oturduğumuz binlerce yıllık kültür ve medeniyet sermayesi üzerinde "bize ait" diyebileceğimiz önce Selçuklu sonra Osmanlı gelişmiş medeniyetlerini oturtmayı başardık. Cengiz Bektaş'ın 'Türk Evi' adlı kitabını okursanız bundan yüzyıllar önce kasabalarımızda dahi diğer evin güneşini kesmeyen katma değerli mimarimizin örneklerini görürsünüz. Cumhuriyet döneminde ise yeni medeniyet üretmede bocalıyoruz. Kentlerimiz hızla büyüyor. Ancak büyüme büyük ölçüde betonarme ağırlıklı "apartmanlaşma" ile sınırlı kalıyor. Ne mikro mimari ne de makro kentleşme açısından bir "üst" bilinç oluşturduğumuzu söylemek güç. Dahası, kaldırım yüksekliklerinden asfalt yollar üzerindeki rögar kapaklarına (sürücülerin aralarında 'slalom' yaptığı, yol zemininin 20 cm altında ya da üzerinde çok sayıda rögar kapağı var kentlerimizde) bir standart oturtamadık.

çarpık şehirleşmenin sebepleri neler?

Öncelikle, modern zamanlarda dünyanın neredeyse her kentinin şekillenmesinde önemli rol oynayan rant arayışı ülkemizde gereğinden fazla zararlı oldu. Cumhuriyet'in başında Ankara için yabancı uzmanlara yaptırılan gelişme planından başlayarak olumlu gayretlerin büyük kısmı rant çevrelerine yenildi. Bu arada, süreçte rant kazananların sadece sermaye sahipleri ve spekülatörler olmadığını da hatırlatalım. Rant, değişik ölçülerde bu 'üst' çevrelerden gecekondu sahiplerine kadar geniş bir yelpazeye dağıldı.

Ancak örnek kentler oluşturamamamızın tek sebebi rant arayışı değildi. Örneğin Amerikan kentlerinde de rant arayışı vardı; ancak Amerikalılar kendi kültürlerine, yaşama tarzlarına ve çevreye uyumlu kentler geliştirmeyi başardılar. Dünyanın en çirkin kentlerinden olan New York'un merkezine binlerce dönümlük Central Park'ı kondurabildiler Amerikalılar. Neredeyse tüm Avrupa kentlerinde, kentin tarihi merkezindeki eski binalar primitif ve pek estetik olmasa da korundu. Bir de İstanbul'u düşünün. Siyasetçilerimiz bu süreci durdurmayı bırakın neden destek oldular?

Rant arayışına rağmen güzel ve "bize özgü" bina tarzları geliştirebilirdik. Yapamadık. Kentlerimizi mimarlık açısından utanç verici binalarla doldurduk. Bunda mimarlarımızın ve mimar odalarımızın hiç suçu yok mu? Her güzel binada olduğu gibi her çirkin binada da bir mimarın imzası var. Gerektiğinde belediye kararlarını kolayca mahkemeye götürebilen mimarlarımız çirkin binalaşmaya neden dur demediler? Kendi ararında bir kontrol mekanizmasını neden kurmadılar?

Üniversitelerimiz "bize özgü" bir mimari ve kentleşme geliştirilmesine daha başarılı mimarlar ve kent plancılar üreterek önayak olabilirlerdi. Öyle olmadı. Yine üniversiteler, inşaat mühendisleri odası ve daha önemlisi doğrudan belediyeler altyapı ve üstyapı standartlarının oluşmasında rol oynayabilirlerdi. Oynayamadılar. Böyle olunca birçok standartsızlıkla karşılaşmak zorunda kaldık günlük hayatımızda: sokaktan sokağa değişen kaldırım yükseklikleri, caddeden caddeye değişen asfalt kalitesi, heyula şeklindeki elektrik ve levha direkleri, yapıldıktan üç ay sonra sökülmeye başlayan kaldırım taşları ya da altı ay sonra tamir isteyen yollar gibi.

insana yatırımla Süreci tersine çevirebiliriz

Bu süreci tersine çevirmek mümkün. Ancak, sebepler ve rol oynayan aktörlerin çeşitliliği çözümün de çok boyutlu olmasını gerektiriyor. Öncelikle belediyelerdeki insan sermayesine yatırım yapmak gerekiyor: Belediye başkanlarından fen işleri müdürlerine, hizmet içi eğitimden yabancı ülkelerdeki kent gezilerine ve kentleşme incelemelerine, 'kapasite artırımına' yatırım. Daha radikal önlemler de alınabilir. Örneğin, demokratik yollarla seçilmeleri belediye başkanlarına ve üst düzey yöneticilerinin asgari kentleşme ve estetik eğitiminden geçme zorunluluğunun koyulmasıyla uyumsuz olmayabilir.

İkincisi, üniversitelerde verilen mimari ve şehir plancılığı eğitimlerinde 'bize özgü' mimari ve kentleşme konusuna ağırlık verilmesi gerekiyor. Küreselleşen bir dünyada 'var olma' (siz buna etkili olma ya da en azından 'kaale alınma' deyin) yolu 'katkıdan' geçiyor. Katkı ise önce 'kendinin farkına varma' ve kendini formel olarak tanımlamadan.

Üçüncüsü, kentleşme standartlarının geliştirilmesi ve sıkıca denetlenmesi gerekiyor. Bu standartlar kaldırım yüksekliğinden trafik düzenlemelerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsamalı. Avrupa Birliği'nden bize standart koymasını beklemeye gerek yok. Kendi üst standartlarını koyabilen bir toplumun AB sürecinden umulan faydaları zaten üretmiş olacağını hatırlayalım. Denetleme ise hem belediye içi hem de dışı (örneğin Mülkiye müfettişlerinin görev kapsamları genişletilebilir ya da kontrol şirketleri bu sorumluluğu alabilir) aktörler tarafından yapılmalı.

Dördüncüsü, palyatif çözümlere de şans tanınması. Milyonlarca binayı yeniden yapamayız. Ancak ön görünümlerini düzeltebiliriz. Bu yatırım ve fon gerektiriyor ancak bina değerlerini de yükselteceğini unutmayalım. Ankara'da havaalanı bağlantı yolunda denenen bir yöntem olumlu sonuç verdi. Diğer kentlere yaygınlaştırılabilir. Tabii yeni binalaşmalarda ön görünüm izni zorunluluğunun tüm belediyelerde getirilmesi gerekiyor. Bir başka kısa önemli çözüm kentlerde bahçe bakım ve ağaç dikme zorunluluğunu getiren düzenlemelerin yapılması.

04.09.2011 Zaman

Bu haber toplam 547 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim